bugün garip şeyler oldu, çileğim. yani, o garip şeyler olurken birlikte olduğumuz için elbette biliyorsun fakat buraya yazmalıyım işte. seni buralara yazmayı seviyorum zira, hoşuma gidiyor.
her neyse, garip şeyler oldu işte. çatıdaki terasa çıkan merdivenlerde ağladığını gördüm, aslında duydum. eve gidiyordum ve birinin hıçkırıklarını duyuverdim. o üç-dört katlık merdiveni çıkarken o kişinin sen olmaması için binlerce dua ettim fakat sendin işte. olduğun yerde küçücük kalmış ağlıyordun. gerçekten, hayatımda en kötü hissettiğim anlardan biriydi ve yirmi dokuz yıl yaşamış birine göre ne kadar üzüldüğümü anlayabilirsin sanırım.
neden ağladığını hala bilmiyorum, sormadım sana. ama önemli de değil nedenini bilip bilmemem. şu an senin mutlu olman, emin ol benim için dünyalara bedel ve daha fazlasını istemem.
seni ağlarken gördüğümde ne yapacağımı bilemedim, yanına çöktüm ama hiçbir şey yapamadım. sen koynuma sokulup ağlamaya boynumda devam edene kadar yani.
taehyung, güzel çileğim, ilk kez bugün sarıldık biz. bugünün tarihini her yere yazdığıma hala inanamıyorum ama sen inan lütfen. hatta bileğime bugünü kazıtsam hoş olur, değil mi? günün sabahında ağlıyor olsan da geri kalanında kahkaha atıp durduğun için kesinlikle yazdırabilirim.
işte, orada sarıldık uzun bir süre. sen fark etmiyor olsan da ben de ağladım ama çok tuttum kendimi, yoksa sahiden hıçkırıklara boğulacaktım. ağlarken öyle güzelleşiyor ve kötü hissettiğin için kalbime öyle bir ateşi düşürüyorsun ki, ne hissedeceğimi bile bilemedim. neyse ki, aklım aradan dakikalar sonra çalışmaya başladı ve seni alıp götürdüm.
kaykay sürmeye. daha doğrusu sana öğretmeye.
şu günlerde sıkıldığım için sık sık sürüyordum ve bunu tek başıma yapmak daha da sıkıyordu beni, artık bir kaykay arkadaşım olduğu için çok çok mutluyum. kaykaya boynuma sarılmadan binemeyen biri olduğu için ya da.
gerçekten, boynuma sarılmadan bir şey yapamıyorsun çileğim ya. oturup ağlayacaktım çocuk gibi, yine tuttum işte kendimi.
ben ellerimi beline sarıyordum ve sen de sıkı sıkı omuzlarıma tutunuyordun, arada tırnaklarını boynuma batırıyordun ve hep gülüyordun. hep güldün, binadan ayrıldıktan sonra mutlu ol diye o kadar çok şey yapıp konuşup durdum ki, muhtemelen şu an üst katımda reality show izlerken kıkır gülmen bu yüzden. unuttun çünkü, sabah niye hıçkıra hıçkıra ağladığını tamamen unuttun.
amacım da buydu. saatlerce kaykay sürdükten sonra -ki başka modelini bulamadığımız için aldığımız pembe kaskla pek bir şekerdin, aynı çilek gibi- seni, gizli yerime, yani ağaç evime götürmem de bu yüzdendi.
yirmi dokuz yaşındaki bir adamın ağaç evinin olması bir hayli garip ama hiç yadırgamadın, hatta gülüşlerin oraya gittikten sonra daha da büyüdü. seni oradaki küçük salıncakta salladım biraz, kollarım yorulduğu için geri çekilecek gibi olduğumda ayaklarını sallayıp "biraz daha, lütfen, lütfen, ggukie." diyerek adımı uzatıp söylediğinde seni sonsuza dek sallayabileceğimi bilmiyordun, hala bilmiyorsun ama belki günün birinde..?
ve seninle sincap sevdik, avuçların arasında kaybolmuş küçük hayvana tatlı şeyler mırıldanırken büzdüğün dudaklarınla ondan daha sevimliydin gözümde.
rastgele bir filme girdiğimizde de, yatak şeklindeki sinema koltuklarında komik şakalar yaparak yuvarlanırken de çok sevimliydin.
bir günlüğüne çocuk olduk, taehyung, öyle çok şey yapıp eğlendik ki buraya yazamıyorum bile. çok fazlalar sahiden çünkü. senin için ne kadar etkili oldu bilemiyorum ama benim bir günde hayatım bambaşka bir noktaya geldi. sabah bambaşka uyanacağım şimdi. seni gördüğüm günden beri bambaşka uyanıyorum ama bu sahiden bambaşka.
çok bambaşka dedim, değil mi? kafam bulandı senin yüzünden ama kızamayacağım. unutup sana çilekli meyve suyu aldığımdaki tepkin gözümün önüne geldi tam şu an ve otuz yaşında olmana rağmen böylesine tatlı biri olduğuna sahiden inanamıyorum. hayatımın geri kalanında o anı düşünüp mutlu olabilirim yeminler olsun ki.
nasıl olmam ki? girdiğimiz markette sana bir sürü abur cubur alırken yanına özellikle çilekli su eklediğimde -ki gerçekten alışkanlık haline geldiği içindi- yüzünde oluşan şaşkınlık ve mutluluk beni bir ömür gülümsetebilir. ve tabii, "biri her gece bunlardan kapıma bırakıyor. hep kapının önünde nöbet tutup onu bekliyorum ama hiç denk gelemedik. gördüğüm an yüzünü öpücüklere boğacağım. sıkıcı akşamlarım güzelleşiyor ve inanır mısın? daha rahat uyuyorum." demen, beni her daim gülücüklere boğar.
belki hıçkırıklara da.
tamam, yazıya beş dakikalık bir aradan sonra devam ediyorum ve sana veda etmeden gidemeyecek olmasam şu an bırakırdım burada çünkü ellerim fena titriyor. duymayacağını bilsem çığlık atarım fakat tek yaptığım yastığa yüzümü bastırmak ve öyle bağırmak.
beni çağırdın. evine. beş dakika önce. aradın ve tam olarak dedin ki, "harika bir program buldum, birlikte izlemeliyiz. senin düşüncelerini merak ediyorum, konuşmaların hoşuma gidiyor. gelsene bana, hem aldığın abur cuburları sensiz yemek içime sinmeyecek."
taehyung, üzgünüm şimdiye kadarki en uzun yazı tam burada bitiyor çünkü ellerimin titremesinden yazım okunmuyor bile! ve seni görmeyi geciktiremem, tamam mı?
gidiyorum! daha çok sarılmamız dileğiyle, seni seviyorum, küçük çileğim!
TAEKOOKUM COK GZUEL😭😭😭😭