5'

5.6K 53 0
                                    

-Annem geldi mi Fethiye?

-Evet efendim.

Duyduğum sözle yüzümde istemsizce oluşan gülümsemeye engel olmaya çalışırken buldum kendimi.

-Ona söyler misin? Birlikte kahvaltı yapmak istiyorum. Hazırlanıp aşağı insin.

Hızla yatağımın üzerindeki çantayı alıp odadan çıkmak için yeltendim.

-E-efendim!

Yüzümdeki müjde verici gülümseme, umutsuzlukla bezenmiş bir kelimeyle hızla soldu.

-Anneniz yeni geldi, çok yorgun. Ama isterseniz size kahvaltıyı ben hazır-

-Gerek yok. Zaten o kadar da aç değildim.

_____________

-Kaç dakika kaldı çocuklar?

-3 dakika hocam.

-İyi tamam, bir soru daha sığdır-

-YA HOCAM YA! LÜTFEN SALIN BİZİ!

Hep bir ağızdan gelen sitemleri yüzümde muzip bir gülümseme oluşturmuştu. Necla Hoca da benimle aynı fikirde olmuş olacak ki o da aynı şekilde gülümsemiş, sınıfa hak vererek serbest bırakmıştı.

Onun 'serbestsiniz ancak sessiz olun, diğer sınıflar ders işliyor' çağrısının hemen ardından sınıfta kulak pasını tabiri caizse 'siken' bir gürültü kopmuştu.

Necla Hoca 'sizden adam olmaz' bakışlarını sunup masasına oturunca bende yavaşça telefonumu çıkardım.

Bugün malum kişiden hiç mesaj gelmemişti.

Asıl sorun bu değil, bunu fark etmemdi.
Galiba onun yeni ergenliğe girmiş malafatı inmek bilmeyen velet havası da bir yandan hoşuma gidiyordu.

Bedenimi tanımamasına rağmen övüyor, kabul ediyor ve sahipleniyordu.
Bu yetmezmiş gibi bir de sık sık iltifat etmekten, sahte olsa da aşk nidaları yağdırmaktan da çekinmiyordu.

Elimde olmadan ilk defa iki tarafı karşılaştırdım.

Bir yanda bana köpek yavrusu gibi davranan, ilk kemik verip sonra tekmelemekten çekinmeyen bir sahibim vardı.

Diğer yandaysa dünyayı sikine takmayıp ne zaman yazarsam yazayım bana hemen dönen , ettiğim onca küfre öpüşüp barışalım diye karşılık veren sürekli azgın bir ergen.

Sahi toplum içinde olmadığımız zamanlar da Hakan da ilk başlarda böyleydi. Sonra ben bağlanmaya başlayınca o uzaklaştıkça da uzaklaştı.

Aklımdaki düşüncelerden sıyrılıp uygulamaya girdim.

Yavaşça 469'un üzerine tıklayıp klavyeyi açtım.

77: öldün mü yahu sen? (15.29)

Telefonu kapayıp arka cebime koydum. Dünden beri bana hiç yazmamıştı.

Ama asıl endişe etmem gereken şey bana yazmaması değil, onun yazmadığını fark etmemdi.

Zaten çok geçmeden zil çalmış, sınıf boşalmıştı.

Sınıftan çıkmak için ayağı kalktığımda aşina olmadığım bir ses bana ulaştı.

-Saha! Saha dur.

Sesin geldiği yere, eline tutuşturduğu not defteriyle bana doğru yürüyen Baharla göz göze geldim.

-Bir şey mi lazımdı?

Fazla kilolarından olsa gerek ta bir kaç adımı bile kan ter içerisinde aşmıştı.

-Ya ödev kontrolü yapıyorum da. Sen yaptın mı?

-Bu görev senin değildi ki?

-Kızım kafan almıyor mu? Fırat bugün gelmedi yerine de ben geçtim. Yapmadıysan yapmadım de?

Aniden üzerime saldırınca sesimin tonlamasına hakim olamadım bir an.

-Gerizekalı mısın sen? Adam akıllı anlatsana!

Sözlerim kontrolüm dışında salınmıştı. Hakim olamadan yükseltiğim sesim yüzünden daha sınıftan çıkmamış olan hoca bile bakışlarını bana çevirince yediğim bokun büyüklüğünü gözler önüne serdi. 

Herhangi bir şey demeden çantamdaki kitabı ona uzattım. El çabukluğuyla bakıp defteri masama fırlattı. Gerçekten gerizekalıydı bu kız.

Sınıftan çıkmak için kapıya yöneldiğimde arkamda kuru bir öksürük sesi duydum.

-Saha!

Sesin geldiği yöne bakınca Necla Hocanın sesini duydum.

-Bir sonraki ders de böyle geliceksen hiç gelme.

Beklemediğim tepki içten içe beni utandırırken kolumu kaldırıp Bahar'ı işaret ettim.

-Ama hocam..!

-Burası dingonun ahırı değil kızım. Kendine gel. Terbiyesizliğin de bir sınırı var!

Tiz sesiyle sesini yükseltince hızla sırama gidip eşyalarımı topladım. Çantamı da alıp sınıftan çıkınca arkamdan kadının edepsiz diye söylendiğini duydum. Batsın dersin. Seninle mi uğraşacağım.

Bu saatte okuldan çıkmak istesem önümü tutup anneme haber verirlerdi.

Beden dersi olanların arasına karışsam daha iyidi.


SelamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin