Sancak'ın üstümde bıraktığı etki ile sahneye kararların açıklanması üzere çıktım. Juriler, yani okulun öğretmenleri ayağa kalktı. Üç kişiden oluşan jüriler ortada ki kadın, diğerleri erkekti. Okula yeni geldiğim için issimlerini bilmiyordum. Ama sağda ki uzun boylu erkek hoca, yüz siması olarak tanıdık geliyordu.
Kadın öğretmen öksürüp konuşmaya başladı. "Öncelikle şunu belirteyim, hepinizin sesi muhteşem." Yanımda ki öğrencilere göz attım. Sekiz kişiydik ve onlara kulak kabarttığım da sahiden seslerinin güzel olduğunu anlamıştım. Özellikle iki yanımda duran kısa siyah saçlı kızın sesi en güzeldi.
Hoca konuşmasına devam etti. "Ancak bildiğiniz üzere sadece iki kişi seçeceğiz, jüriler ile konuştuk ve karar verdik." Heyecandan kalbim atarken gözüm Sancak'a gitti. Göz göze geldiğimiz de fark ettim ki uzun süredir beni inceliyordu.
"Ilk issim, Arya Mutlu" dediğinde benim beğendiğim siyah kısa saçlı kız sevinçten kısa bir çığlık attı. Sevincine gulumsedim, hak etmişti. "Çok teşekkür ederim" dedi ve sahneden inip dışarı çıktı.
"İkinci issim ise..Güneş Taşdelen." Gözlerim açılırken midemde ki kasılma havaya uçtu, yerini heyecana itti. "Teşekkürler" deyip sahneden indim. Koşarak Sancak'ın yanına gittim ve kollarımı boynuna sardım. Boyumuz fazla orantısızdı. Aramızda bir buçuk karış vardı. Ben çok kısa, o çok uzundu. Bu sarılmamıza engel değildi.
Ellerini belime sardığında kulağıma tekrar fısıldadı. "Kazanacağını biliyordum Solsken. Tebrik ederim." Sesi tenimi gıdıklarken ondan ayrıldım. "Ah, çok mutluyum."
"Bende."
"Bekle bir saniye." Cebimden telefonumu çıkartıp İnci'ye mesaj yazdım.
"Güzel haber. Seçmelere kabul edildim. Artık iki hafta sonra festivallerde görürsün."
Mesajı iki kere kontröl ettikten sonra Sancak'a döndüm. Tam bir şey diyecekken omzuma birisi dokundu. Arkamı dönüp karşımda ki çocuğa baktım.
"Sen Güneş olmalısın. Kadroya hoş geldin. Ben Eymen." Bana uzattığı elini tutup gülümsedim. "Memnun oldum" dedim. Eymen tam bir şey diyecekken yanımda duran Sancak'a baktı. Az önce gülümseyen çocuk, şimdi yüzü kızgınlıkla doldu.
"Senin burada ne işin var?" dedi Eymen. Tanışıyor olmalılardı. "Seni tekrar görmek çok hoş, eski dostum."
"Sana bir soru sordum."
Alayla kahkaha attı Sancak. "Arkadaşım ile görüşmeye geldim. Sana soracak değilim. Şimdi uzaklaş, Eymen."
"Bunu daha sonra konuşacağız Aras. Ve Güneş, müzik sınıfına gel. Seni diğerleri ile tanıştırmak istiyorum." Bir şey dememe izin vermeden gitti. Arkasından izlerken Sancak'a döndüm. "Bu da neydi şimdi? Nereden tanışıyorsunuz?"
"Ya, bu da eski mevzulardan. Önce ki senelerde her sene olduğu iki okul arasında yarışmalar olur. İşte senin katılacağın festivaller. Amerika'ya gitmeden önce Eymen ile aramızda sıkı bir rekabet vardı. Sanırım yokluğumda bayağı havalanmış, ama bu sene ağzının payını alır."
Şaşkınlıkla dinliyordum. "Bu sene katılacaksan..beraber yarışacak mıyız? Rakip olarak? Olamaz!" Şu an çok komik duruyordum. Sancak yamuk dişini gösterecek şekilde güldü. "Evet, sanırım rakibiz. Rakip, komşu, dost ve daha neler olacak bakalım."
Daha neler olacak? Bakalım.
"Gitmem gerek, sonra görüşürüz" dedikten sonra müzik sınıfını aramaya gittim. Sonunda bulduğumda içeride bir sürü kişi vardı. Tanıdık olarak Eymen ile o siyah kısa saçlı kızı gördüm. Eymen geldiğimi fark edince gülümseyerek yanıma geldi. Belimden tutup yanına aldı ve beni arkadaşları ile tanıştırmaya başladı.
"Bu Güneş, artık bizimle. Ve bunlar da kadroda olanlar. Bak mesela, bu Hazal, Hazal Doğdu" dediği kişi kısa boylu güzel, şirin bir kızdı. Kıza gülümsedim. Geri kalan üç kişiyi tanıtmaya devam etti. Uzun boylu, sempatik erkeği gösterdi. "Bu da Demir. Demir Kancı. Ve Demir'in yanında ki de Sinem, Sinem Dur. İkisi sevgili" deyip göz kırptı. Sahiden fazla yakışıyorlardı.
"Bu da yeni kızımız, Itır. Itır.. ah soyadın neydi?" Bu benimle seçmelere giren kısa saçlı kızdı. Fazla değişik bir ismi vardı. "Itır Tokul" dedi gülümseyerek. "Bende Eymen, Eymen Zalimoğlu."
"Hepiniz ile tanıştığıma çok memnun oldum sahiden, bende Güneş Taşdelen."
On dakika sonra kısa sohbet ardından herkes dağılmıştı. Bende gidecekken Eymen arkamdan seslendi. "Güneş, bir saniye bekler misin?"
"Efendim?"
"O çocuk, ne alakan var o çocuk ile?" dediğinde Sancak'tan bahsettiğini anlamıştım. "Sadece komşuyuz. Aynı apartmanda, aynı zamanda dost."
"O çocuk ile görüşmeni istemiyorum." Ağzım açık dediğini dinledim. Şu an, çok fazla haddini aşmıştı, daha on dakika önce tanıdığım bir çocuğa göre.
"Buna kendin karar verebileceğini mi sanıyorsun?"
Başını utanarak eğdi. "Öyle demek istemedim, yani Aras bizim ezeli rakibimizdir. Ben bu okulda bir sene hazırlık diğer sene stajyer olarak okudum son iki senemi de öğrenci olarak devam ettirdim. Yani şu an sizden daha fazla kıdemli sayılırım. Okulun eskisini bilirim, o çocuk ile yani okulu ile iyi geçmişimiz yok."
Elimile kolumda ki sırt çantamı düzenlettim. "Peki bunun benimle ne ilgisi var?"
"Aras kendi grubunun müzik kadrosu başında ve sende bizim kadrodasın. Sesin burada ki bir çok kişiye rakip çıkabilir. Onun için onu dost değil dr rakip olarak görürsen iyi olur." Elinde ki notaları kolunun altına soktu. "Sonra görüşmek üzere" dedi ve odadan çıktı. Arkasından aval aval bakıyordum. Sahiden bir yarışma, festival için Aras, yani Sancak'tan uzak durmayacaktım.
Hem onun o masum erkeksi suratına bakmadan duyabileceğimi de sanmıyorum. Hayır, hayır. Bu ona duygu beklediğim anlamına gelmez. Ben mavi göz severim. Böyle, köyü tonlara, laciverte kaçan maviden. Oysa Sancak'ın gözleri siyahtı, simsiyah. Bunu asansör de kaldığımız gün fark etmiştim.
Ayrıca ben sert çocuk severim, böyle kitaplarda ki kötü çocuk misali. Yüz hatları olsun, davranışı olsun. Sancak ise masumdu, bir erkeğe yakışmayacak tek kelimedir heralde, masum. Gülüşü olsun, mimikleri, konuşması, hatta o yamuk dişi. Masumluktan kasıt yanlış anlaşılmasın.
Ayrıca onu sevmemin bir çıkar sonucu olmaz. Çünkü, onun ölene dek bekleyeceği, sevmekten vazgeçmeyeceği bir aşkı var. Isodiara var ve onu unutmayacak. Hadi bir ihtimal; beni sevse bile hep aklının bir köşesinde Isodiara olacak.
Sanırım şu aralar fazla duygusuzum. Uzun süredir kimseden hoşlanmamın verdiği duygusuzluk içimi çürütüyor. En son geçen sene, aşk değil ama onun bir alt kademesi olan Giray vardı. Giray'ı gerçekten seviyordum, ancak bir gün beni kendi, en yakın arkadaşı ile aldattığını öğrendim. Kendi en yakın arkadaşı! Akıl alınabilir değildi. O günden sonra zaten herkese kolay güvenenemiştim.
Açık sözlü, kendine güvenen bir kız olsam da güven konusunda başarısızdım. Hayatıma sadece kendimi iyi hissettiren insanları tutuyordum. Oysa şimdi birden hayatıma birden fazla karakterler girmeye başladı. Eymen, Hazal, kadrodakiler, Oğuz ve Sancak.
Çıkış kapısına doğru yürürken düşüncelere dalmıştım. Telefonumun sesiyle kendime geldim. Arayanı görünce içimde bir boşluk hissettim. Aylar sonra aramasında ki sebep neydi?
"Alo? Kızım, ben baban" dedi tonunu unuttuğum ses.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Solsken
RomanceKendinden uzun boylu adamın gözlerine bakmak için kafasını kaldırdı. Gözlerinde ki siyahlıkta kayboluyordu. Kadın aşk, şevhetle adama bakarken adamın gözlerinde nefret, kin vardı. Adam kadının kulağına eğilip fısıldadı. "Senden nefret ediyorum." Ne...