Multimedia; Güneş
Arkadaşlar ile instangram açtık. Takip edebilirsiniz. _uuks
**
Sınavdan çıkalı iki saat olmuştu. İnci ile sınavımın iyi geçmesini kutluyorduk. Dün bütün gece çalışmıştım. Aslında, çalışmıştık. Sancak annem ile konuşmuş, bütün gece bana ingilizce çalıştırmıştı. İki sene Amerika da kaldığı için ana dili gibi konuşuyordu. Kısacası harikaydı. Ayrıca dün ders çalışmanın dışında bana kendi hayatı ile ilgili bir çok şeyi anlatmıştı. Aşık olduğu kız Isodiara'da buna dahil.
İnci ile bizim herzaman ki kafemize oturup kendimize Türk kahvesi ve iki çikolatalı dilim pasta istedik. Garson yanımızdan gittiğinde ellerini masada birleştirip üstüme eğildi.
"Hemen anlat, dün Aras ile ne yaptınız?"
İlk Aras demesi, kimden bahsettiğini anlayamama neden olmuştu. Sancak ismini sadece benim kullanmam zorluk gerektiren bir şeydi.
Gereksiz heyecanına göz devirdim. "Hiç bir şey olduğu falan yok. Biraz ders çalıştık ve bana kendi hayatından bahsetti."
"O zaman bana neler anlattığını anlat," dediğinde garson masamıza siparişlerimizi bırakmaya geldi. Garson Inci'ye göz kırpıp gittiğinde İnci'nin bu harekete yüz buruşturmasına kıkırdadım.
Çikolatalı pastamdan bir çatal alırken İnci'nin pastasının yarıladığını gördüm. Ağzı doluyken konuşması güldürdü. "Ne bekliyorsun? Anlatsana ya." Pastamı yemeyi bırakıp kahveden yudum aldım. Sonra anlatmaya başladım.
"Aslında olay şöyle olmuş, şimdi San.. ah! Dilimi ısırdım pardon." Bir an unutup Sancak diyecekken son anda yalan uydurmama yol açtı. "Neyse," dediğimde kahve bardağını elinde tutup kaşlarını çattı. "İyi misin?"
Kafamı salladım. "Evet, neyse. Aras biliyorsundur Oğuz ile aynı üniversite de psikoloji bölümünde okuyor. Üniversite ikinci senesinin sonuna doğru kaydını dondurup Amerika'ya gitme kararı almış. Aslında durduk yere böyle bir şey yapması ilginç, bunu bana ailevi bir neden olduğunu ve daha sonra açıklayacağını söyledi. Sanırım büyük bir mesele, çünkü buradan bahsederken gözleri dolmuştu."
Aklıma o an Sancak'ın yüzü geldi. Amerika'ya bir kaç sorunları sebebi ile kaçmıştı. Bana dediğine göre. Ancak bunun ne olduğunu söyleyecekken ağlamaya başlamıştı. Bir erkeğin ilk kez yanımda ağlamasına şahit oldum dün.
Inci benim pastama saldırırken tabağı önüne uzattım. "Daha sonra?" dedi sabırsızca. Kahveden yudum aldım, Inci yüzünden soğumuştu yavaş yavaş.
"Sonra, Amerika'ya arkadaşı Ahmet ile beraber gitmiş. Sen ile ben nasılsak Ahmet ile Aras da öyleymiş, fazla samimiler yani. Kurtulmak için Amerika'ya gittiğinde paraları falan yokmuş, işte o zaman sesini keşif etmiş. Biliyor musun, harika bir sesi var! Dün bana bir şeyler mırıldandı."
Aslında odasına girmek istemiştim. Girdiğimde içeride bir sürü enstrüman aleti gördüm. Kocaman bembeyaz bir piyano, gitar, keman ve daha ismini bilmediğim enstrüman daha vardı. Piyano çalması için yalvarsam da kabul etmemişti. Ama şarkı söylenmeye ikna olmuştu. Alicia Keys, Falling şarkısını söylemişti.
"Şarkı mı söyledi? Ah, bir de hiç bir şey yapmadık ki diyorsun!" Bana kızarken kahvesini ters çeviriyordu. Bende hızla kahvemi fondipleyip ters çevirdim.
"Lafımı kesme. Amerika da sesini keşif edince kendini geliştirmek istemiş ve bir kursa gitmiş. Kurs gerçekten de çok işe yaramış. Sesini daha fazla eğittinde bir alet çalmak istemiş ve piyano da karar kılmış. Odasında kocaman piyano var! Aslında bunun bir hikayesi var. Müzik hocasına aşık olmuş, Isodiara ile bir süre bayağı bir aşk yaşamışlar. Normalde Amerika'da dört beş ay kalacakken Isodiara sayesinde iki sene kalmış. Koskoca iki sene!"
"Vay be, cidden seviyor muymuş?" dedi peçete ile ağzını silerken. "Evet, yaşama sebebiymiş neredeyse. Yani bayağı aşıkmış." Bunu derken karnımda kasılma hissettim.
"Üniversite son senesinde olmasi gerekirken hala Amerika'da bu kız ile berabermiş. Artık buraya, Ankara'ya dönmesine karar vermiş ama yanında Isodiara'yı götürmek şartı ile. Bunu ona dediği zaman kız kabul etmemiş, daha sonra olaya kızın ailesi girmiş. Aras'î bayağı tehdit etmişler ama bunlar Aras'ı yıldırmamış falan, bir ay kızın peşinden koşmuş. Kız ailesini seçince hayal kırıklığı ile Ankara'ya dönmüş ve üniversite üçten devam etmiş. Ilk sene yurtta kalmış, son sene yani şu an bizim apartman da daire tutmuş." Kesintisiz anlatmanın verdiği yorgunluk ile nefesimi bıraktım.
"Oha, şimdi bildiğin güzelim çocuğu bırakıp kız terk etmiş yani. Peki Aras şu an ne yapıyor?"
"Ne bakımdan?" Kahvenin yanında verilen sudan bir yudum alıp etrafa baktım. Karşı masada oturan kız orta okuldandı. Birbirimize gülümsedikten sonra Inci'ye döndüm.
"Yani kimseyi sevmemiş mi?"
"Ah, hayır. Ve biliyor musun, hala kızı bekliyor. Bir gün geleceğinden emin. O kadar seviyor yani, gram azalmamış sevgisi." Midem bulunmaya ve karnım tekrar kasılmaya başlamıştı. Inci bir şeylerin yolunda gitmediğini anlar gibi konuyu değişti.
"Hey, dudağında ki kahve mi?" Baygınlık ile ona baktım. Dudağımın üstünde ki ben ile çocukluktan beri dalga geçerdi. Hatta dokuz yaşındayken, 'oraya bok mu sıçradı?' dediği olmuştu. Aklıma geldiğinde kıkırdadım. Elimi benimin üstüne koyup sıkmaya başladım. Inci de bardağını açıyordu.
"Ah, demeyi unuttum. Salonunun heryeri bu kız ile fotografı dolu. Hemde her yeri. Ve, bir tane dişi yamuk! Arkada ki süt dişlerinden biri hemde, o kadar tatlı ki görmen lazım!"
Bana imalı bakınca sinirlendim. "Öyle bakma, bu bakışı tanırım. Sadece tatlı olduğunu dedim hemen anlam çıkartma. Neyse fal falan da bakmayalım."
"O zaman neden kapattın bardağını?" dediğinde sandalyeden kalktım.
***
"Merhaba ben Güneş" dedim gülümseyerek karşımda oturan jüriye. Iki hafta sonra başlayacak festivaller için müdürle konuşmuştum ve bende müzik grubuna katılacaktım. Tabii önce seçmelere girecektim. Şu an ise sahnede karşımda jüri, şarkı söyleyecektim. Ayrıca, dün girdiğim sınav sonucum süperdi, okulun en iyi sınıfı yani A'daydım.
"Merhaba Güneş. Sen dün sınava giren öğrenci olmalısın. Merakla şarkını bekliyoruz."
Kafamı sallayıp hafiften öksürdüm. Dün bana Sancak'ın söylediği şarkıyı söyleyecektim. Onun kadar iyi söyleyemesem de, deneyecektim.
I keep on fallin'
In and out of love
With you
Sometimes I love ya
Sometimes you make me blue
Sometimes I feel good
At times I feel used
Lovin you darlin'
Makes me so confused(Alicia Keys, Fallin')
Şarkıyı bitirip selam verip sahneden çıktım. Kalbim fazla hızlı çarpıyordu. Başım eğik kapıdan çıktığımda el çırpma sesi duydum. Boş koridorda yankılanıyordu. Kafamı kaldırdığımda karnımda Sancak'ı görmemle midem bulanmaya başladı.
"Senin burada ne işin var?" Sesim titrek çıkmıştı. "Seni görmeye geldim, Inci burada olduğunu söyledi."
Başım ağrıyodu. "Duydun mu? Yani, dinledin mi beni?" Dinlememiş olması için dua ederken kafasını olumlu şekilde salladı.
"Harikaydı" derken gülümsedi. Yamuk diş! Yamuk dişini görmem hoşuma gitmiş olacak ki baş ağrım aniden kesildi.
"Beğenmene sevindim."
"Benden daha güzel değildi, ama muhteşemdi. Neden bu şarkıyı seçtin?" Gülümsemem yüzümde soldu. "Dün sen söylerken beğendim, söyledim." Fazla soğuk çıkmıştı sesim ama heyecandan kendimi kontrol edemiyordum.
"Anladım, sanırım seni çağırıyorlar" dediğinde doğru diyordu. "Evet sende gelsene." Beraber içeri girdiğimizde o seyirci koltuklarına otururken tüm katılmak isteyenleri sahneye çağırıyorlardı. Tam gitmeden önce kulağımda gıdıklanma, nefes hissettim.
"Iyi şanslar Solsken."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Solsken
RomantizmKendinden uzun boylu adamın gözlerine bakmak için kafasını kaldırdı. Gözlerinde ki siyahlıkta kayboluyordu. Kadın aşk, şevhetle adama bakarken adamın gözlerinde nefret, kin vardı. Adam kadının kulağına eğilip fısıldadı. "Senden nefret ediyorum." Ne...