"burada mı yiyeceğiz?"
sarışın karşısındaki pek de lüks görünmeyen restoranı incelerken sordu. jaehyun sesindeki memnuniyetsizliği sezdiğinde duraksadı.
"eğer beğenmediysen-"
"hayır, hayır!" taeyong ellerini iki yana salladı. zaten onun için bir sürü şey yapıyordu, nankör görünmek istemezdi. "hadi, girelim."
bunu düşündüğünde kendi bile inanamamıştı ama, belki diğeri için ön yargılarını kırmayı deneyebilirdi.
belki.
balık restoranına girdiklerinde kenardaki ufak masalardan birine oturdular; sipariş vermeleri de uzun sürmemişti çünkü taeyong kararları ona bırakmıştı.
bazı şeyleri akışına bırakmak iyi hissettirmişti.
yemekleri onları fazla bekletmeden gelmişti ve taeyong buraya bir şans verdiği için kendini tebrik etti. jaehyun haklıydı, yemekler harikaydı.
"sevmiş gibisin." mor saçlı adam kıkırdadı, gözleri karşısında oturan, yemeğine dalıp gitmiş sarışındaydı. "al, bundan da dene."
jaehyun çatalını diğerine doğru uzattı, taeyong da masaya doğru eğilmişti. çataldaki lokmayı aldığında gözleri beğendiğini göstericesine büyümüştü.
belki de sarışını, aklına gelen her tatlı hayvana benzetmeyi kesmeliydi ama onun aynı bir sincaba benzediğini düşünmeden edemedi.
yemeklerini bitirip kalkana kadar, jaehyun sarışının tatlılığına takılmaktan alıkoyamamıştı kendini. yine söylüyordu, fazla tatlıydı.
restorandan çıktıklarında ona döndü, aklında son bir şey daha vardı.
"sana göstermek istediğim bir yer var."
elini tuttu, sokak boyunca ilerlemeye başladı. taeyong ani hareketine şaşırmadan edemedi, ama yine de diğerine yetişmek adına adımlarını hızlandırdı.
jaehyun'un elinin verdiği sıcaklık, onu bırakmak istememesine neden oluyordu.
ağaçlıkların arasındaki bir patikaya girdiler, oradan da tepe boyunca çıkan taş basamaklara. takip ettikleri yolun kenarlarında bitmiş lavantalar, burnunu hoş bir kokuyla dolduruyordu.
"nereye gidiyoruz, bir tapınağa falan mı?"
jaehyun sorusuna bir kahkaha attı, taeyong onun yüzünü göremese de güldüğünde yanaklarında çıkacak o çukurları hayal etmişti.
jaehyun birkaç basamak önde olsa dahi sarışının elini bırakmamıştı. "göreceksin."
bir süre taş basamakları tırmandılar, etraflarını kaplayan uzun çamlar yüzünden sarışın nereye ulaşmaya çalıştıklarını bir türlü anlayamamıştı.
ta ki ağaçlar bitene, merdivenleri taş bir platforma açılana kadar.
platformda birkaç adım ilerlediler, ve işte, bütün kasaba ayaklarının altında uzanıyordu.
jaehyun tahta ve halatlarda bir balkon havası verilmiş platformun sonuna kadar adımladı. derin bir nefes aldı, kollarını iki yana açmıştı.
taeyong yavaş adımlarla yanına geldi, başını gözleri önüne serili manzaraya çevirdi.
bir an için diğerine sırf bir manzara görmek için mi o kadar yol tırmandıklarını sormak istedi. ya da bundan nasıl böyle keyif alabildiğini...
ama ona dönüp de, huzurla kapanmış gözlerini ve dudaklarındaki ufak gülümsemeyi görünce zihninde bir ampül yandığını hissetti.
anlarsın, demişti ona. bu kasabada bu kadar özel olan ne olduğunu anlayacağını söylemişti.
taeyong şimdi anlamıştı.
bu olduğu mekanın ne kadar güzel, lüks veya göz alıcı olduğuyla ilgili değildi. ona ne imkan sunduğuyla, önüne ne çıkardığıyla da bir ilgisi yoktu.
olay senin gözünün önündekileri nasıl gördüğündü.
"anladım."
sarışın mırıldandığında jaehyun gözlerini açtı, neden bahsettiğini sormak için diğerine döndü.
fakat aniden dudaklarına kapanan dudaklar ona engel oldu.
taeyong birkaç adımla yanına gelmiş, ensesine asıldığı gibi uzun olanı kendisine çekmiş ve dudaklarına yapışmıştı.
jaehyun'un gözleri şaşkınlıkla büyüdü, ama o daha öpücüğüne karşılık veremeden taeyong ne yaptığının farkına varmış, panikle geri çekilmişti.
geriye birkaç adım atmaya kalkıştığında ayağının taş zeminde kaydığını hissetti. dengesini kaybeder gibi olmuştu, eğer anında beline dolanan kollar olmasaydı.
jaehyun taeyong'u kendine, platformun gerisine doğru çekti; zaman kaybetmeden dudaklarını tekrar birleştirdi.
ve orada, yıldızlarla dolu gökyüzünün altında dudaklarının birbirlerini keşfetmesine izin verdiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hotel | jaeyong
Fanfiction"buna gerçekten bir otel diyebilir misiniz, yastığımda bir naneli şeker bile yoktu!"