*
22| Tüm Acının Sebebi
Soğuk bir rüzgar esip düşkapanını tekrar sarstı ama benim kabuslarım onun yakalayabileceği türden değildi.
Nagual sinsi sessizliği ile yüzünü bana çevirdi, kardeşinin gülüşünü taklit ederek gülümsedi. "Ee, Sehun." diye söyledi açık renk gözleri ışıkla birlikte beyaza dönerken. Çatal dili dudakları üzerinde gezinmişti. "Ssöylesene... Kardeşimi bile kandırabilecek bu oyunu oynamak ssizin için hiç zor olmadı mı?"
Soğuk bir kış günü yerler kar altında kalmışken, hava çoktan eksi dereceleri bulmuşken ve ben üzerimde incecik kıyafetlerle dururken sanki bir buz parçasına basmışım ve o da kırılıp bedenimi donmama yada boğulmama neden olacak karanlık sulara çekmiş gibiydi.
Ürpermemi zorlukla bastırdım, irkilerek geri çekilmemek için dişlerimi sıktım ve gözlerimin çoktan ona bir şeyler itiraf etmiş olduğunu düşündüm. "Neden bahsediyorsun?" Gülümsemeye çalıştım fakat inanın bana Kai'ın çok daha tehlikeli olmasına rağmen ona gülümsemek bile bundan çok daha kolaydı. Şimdi yeniden burada olmasına ve güçlü kollarını bana sarıp bir sorun olmadığını söylemesine ihtiyacım vardı.
"Bunun için çok geç." Her zaman durgun olan yüzünde göz kenarları kırışacak şekilde kıkırdadı, kollarını göğsünde birleştirip dönerek sırtını tahta kapının biraz yanına yasladı. Boyu benden uzundu ve gözlerime böyle tepeden bakarken nefes almanın çok zor olduğunu hissettim. "Hiç dikkatli değilssin, duydum ssseni ve oh, bu eğlenceli ssayılırdı."
Cevap vermediğimde devam etti.
"Beni korkutuyor. Aldığım nefess dahi ssuçmuş gibi hissediyorum. Ona bakamıyorum çünkü beni yakacakmış gibi geliyor, onunla konuşamıyorum çünkü tek yaptığı bağırmak yada hırlamak oluyor. Ona yaklaşamıyorum çünkü sssürekli canımı acıtıyor. Bu cümleler sise de tanıdık gelmiyor mu lordum? "
Fena halde batmıştım. Cümleler tanıdık falan değildi, söylediğim anı dünmüş gibi hatırlıyordum ama duyulmuş olabileceği aklımın ucundan dahi geçmemişti. O an yaşadığım şoku, Kai'ın agresifliğini atlatabilmiş değildim, çok kırgın hissediyordum ve Chen onunla konuşmama izin verdiğinde içimde birikmiş bütün yükü dışarı atmak istemiştim.
Yüzüm ortamdaki gerginliği sonunda kabul ederek kasıldı, bakışlarım titredi, içimde bir yeri zehirlenmişim gibi yanma hissi aldı. "Ne istiyorsun?" Nagual'ın yüzü kusursuz bir güzellikteydi; teni bir porseleni andırıyordu ve hatları gerçekten nadir bulunması ile değerliydi. En az Kai kadar alımlıydı ama ikisinin de bakışları içinde aynıydı neticede. "Neden koşup kardeşine haber vermiyorsun da bana söylüyorsun?"
"Çünkü... Sseni izlemek eğlenceli." Omuz silkti, gözlerindeki tehditkar ifade afallamama neden olacak kadar hızlı yumuşadı. "Çok hassassın," diye devam etti. "Ve dediğin gibi korktuğunda nassıl göründüğünü bilmek istedim."
"Senden korkmuyorum."
Alaycı bir ses çıkararak göğsündeki kollarını çözdü, yaslandığı duvardan ayrılıp sırtını dikleştirdi ve aniden ileri atılıp elleri ile omuzlarımı yakalayarak beni kendine çekti. Bozulan dengem ile ona tutunduğumda yüzünü eğmiş, gözlerini gözlerime kilitlemişti. Kalbimin sesi sokağın gürültüsünü, rüzgarın uğultusunu bastırmış kulaklarıma doluyordu.
Ilık nefesi yüzüme vuruyordu, merakla bakıyordu ve dudakları tehlikeli bir şekilde bana yakındı. "Korktun mu?" diye sordu. "Benden mi yoksa birinin bunu sssevgiline söylemessinden mi?"
"Korkmadım!" Büyük bir inatla reddederek çok da sıkı olmayan tutuşundan kurtulduğumda bir kez daha alaycı bir sesle birlikte omuz silkti.
"Eh, haklısın. Sevgilin ssahte sonuçta... Ben de birine ssöylemeyi düşünmüyorum zaten. Ailemde bir şeytan isstemiyorum. Özellikle de onu."