\19\

2.9K 154 11
                                    

Kahkaha atarak göz yaşlarını silen Azad elindeki şişeyi tekrar kafasına dikti. Dört saattir aralıksız içmesine rağmen hâlâ içmeye devam ediyordu.

Çiftlikten yaklaşık bir hafta önce gelmişti ve o günden sonra Ateş ile hiç bir şekilde ne konuşmuş ne de karşılaşmışlardı. Ve Azad bu durumdan ölesiye nefret ediyordu.

Her ne kadar Ateş'i affetmemiş olsa da, hâlâ kırgın, kızgın ve öfkeli olsa da hâlâ o adamı seviyordu ve en azından sesini duymak veya uzaktan olsa bile görmek istiyordu fakat Ateş sanki özellikle Azad'tan kaçıyormuş gibiydi.

Azad ise sabahları okuluna ve işine gidiyor, ki sınavlarını verdiği için okula da düzenli gitmiyordu, geceleri ise ya arkadaşları ile o bar senin bu bar benim geziyor ya da evde sızana kadar içiyordu.

Şimdi ise yatağının yanına oturmuş bazen ağlayarak, bazen de hem ağlayıp hem de gülerek Ateş ile geçirdiği zamanları düşünüyor ve bu durumda oldukları içinse Ateş'e küfürlerini iletiyordu.

Tekrar göz yaşını silen Azad komodinden ses kayıt cihazını almış ve ses kayıt tuşuna basmıştı.

" Orospu resmen benden kaçıyor." Tuşa basarak ses kaydını tamamlayıp kenarı koydu ve şişeyi tekrar kafasına dikti. Ağzının kenarından akan birayı silip kafasının içinde kendisini dürten şeytana kulak vererek telefonuna uzandı.

Aynı saatlerde bir yandan baş ağrısı ile uğraşan diğer yandan ise bir hafta sonraki ihalenin dosyalarını gözden geçiriyordu Ateş. Bu ihale çok önemliydi ve en ufak bir pürüz dahi istemiyordu.
Sunumları tek tek incelemiş, eksikleri belirtmiş ve elinden geldiğince daha iyisini yapmaya çalışmıştı. İhalede jüri ve rakip şirkete örnek olarak verilecek dosyaları ise tek tek kendisi hazırlamış, her kelimesini özenle seçmiş ve defalarca kontrol etmişti.

Aslında Ateş için önemli olan ihale değil rakip şirketti. Rakip şirket Cihat'ın şirketiydi ve bazı alanlarda ortak olsalar da onlar rakipti ve hep öyle kalacaklardı. Ateş ise Cihat'ın sunum ve dosyaları görünce dumura uğrayan ifadesini görmek için can atıyordu.

Saate bakıp çok geç olduğunu görünce derin bir nefes alıp dosyaları toplamaya başladı. O sırada kapısı çalmış ve Ateş komut vermişti. İçeriye giren Hakan önünü iliklemiş ve gelme amacını açıklamıştı.

" Efendim dediğiniz gibi Azad beyi takip ediyoruz ve bugünün raporunu vermek için gelmiştim." Bir yandan adamı dinlerken diğer yandan da dosyaları toplamaya devam eden Ateş devam etmesi için başıyla onayladı.

" Azad bey bugün dersi olmasına rağmen dersine girmeyerek buraya geldi ve iki saat boyunca sizi saklanarak bekledi ancak siz evden çıkmayınca pes edip işe gitti. İş çıkışı ise arkadaşları ile bir barda buluşup yarım saat oturdu ve bir bira içerek yanlarından ayrıldı. Eve geçerken ise bir tekelden iki poşet bira aldı ve hâlâ evde."

" Herhangi bir sorun çıktı mı? Çıkardı mı?"

" Hayır efendim sakindi bugün."

"Yarın içmesine bir şekilde engel olun Hakan. Gerekirse fazladan mesaiye kalmasını sağlayın, tekelden içki alırken almasını engelleyin ama bir şekilde yarın içmesin."

" Peki efendim."

" Çıkabilirsin." Başıyla onaylayan ve iyi geceler dileyip odadan çıkan Hakan ile sıkıntılı bir nefes verdi. Bu kadar çok içemesi kendisine tamamen zarardı.

Sunum dosyalarını kasaya kilitledikten sonra masadan kalkacakken çalan telefonuyla kaşlarını çatıp kenardan telefonunu aldı. Gördüğü 'Azad' yazısıyla bir şey oldu diye endişelenerek açtı.

Açılan telefon ile bir kaç tıkırtının ardından bir kıkırdama sesi gelmişti. Azad ise açılan telefonu fark etmeyerek kapattığını sanıp kıkırdadı. Neye güldüğünü kendisi de bilmiyordu ancak bir şey komik gelmişti. Azad'ın kıpırdaması ile Ateş'in de yüzünde bir gülümseme oluşmuştu.

" Ateş. Aptal Ateş, niye yaptın bunları bize?" Bir kaç saniye durduktan sonra devam etmişti.
" Senin yüzünden çok acı çekiyorum ben. Geldin kalbime, aklıma girdin sonra da her şeyin yalan olduğunu söyledin. Sözlerin, gözlerin de mi yalandı ha? Pislik adam." Bu defa durduğunda ise bitmek üzere olan şişeden bir kaç yudum almış ve biten şişeyi diğerlerinin yanına yuvarlamıştı.

" Git.. benden de hayatımdan da aklımdan da kalbimden de git artık. Ulan ben 3 aydır seni unutmaya çalışıyorum lan. Ama olmuyor işte. Seni düşünmeyeceğim dediğim anda bile seni düşünmem haksızlık. Git Ateş, benden git." Yutkunarak kulağındaki telefonu indirip aramayı sonlandıran Ateş kalbindeki acıyla elini kalbine götürüp bastırdı.

" Gitme." Diye mırıldandı Azad ancak geç kalmıştı. Ateş çoktan artık birlikte olamayacaklarını anlamış, kararını vermişti. Gidecekti. Azad'ın hayatından da, kendisine sürekli acı veren bu şehirden de gidecekti.

Dolu gözlerini kapatan Ateş'in gözlerinden bir damla yaş aktığında genç adam hızla göz yaşını sildi. Ağlayamazdı, ağlamamalıydı. Tüm her şeyi kendisi yapmıştı ve şuan olanları Azad'a hak etmese bile kendisi hak etmişti.

Ateş acı çekmeye mahkumdu.

Tabi bu kendisine göre, kendi mahkemesinde kendine acı çektirerek verdiği bir karardı. Azad'a göre ise Ateş acı çekmeyi değil mutlu olmayı hak ediyordu.

Fakat Azad bu mutluluğun başkaları ile değil kendisi ile olmasını istiyordu. Bencillik yapıyordu belki, gurursuzluk yapıyordu belki de ama Azad bunu sonuna kadar istiyordu. İkisi de iki yaralı adamken, birbirlerinin yaralarını başkaları değil, birbirleri sarmalıydı.

Dolan gözleriyle yatağa yatıp cenin pozisyonu aldı Azad. Uyumak istiyordu ve uyandığında her şeyin bir kabus olduğunu ve Ateş'in yanında uyuyor olmasını istiyordu. Her ne kadar bunların gerçek olduğunu bilse de..

Azad kendini huzursuz uykunun kollarına bırakırken aynı zamanlarda da Ateş derin derin nefesler alarak kalbindeki ağırlığın ve yüreğindeki acının geçmesini bekliyordu.

Aniden dolu gözleriyle oturduğu yerden kalkıp odasın geçti. Aceleci hareketlerle üzerinde sadece boxerı kalacak şekilde soyunup banyoya girdi. Kendini duşakabinin içine atıp en köşeye kıvrıldı. El yordamıyla suyu açıp ılık suyun kendini ıslatmasına izin verdi.

Çok geçmeden hıçkırarak ağlamaya başlayan Ateş içindeki acının geçmesi için sessizce yalvarıyordu Tanrı'ya. Ne zaman geçecekti içindeki acı? Ne zaman mutlu olacaktı? Ne zaman yüreğinde ağırlık olmadan yaşayacaktı?

Yarım saat sonra kızarmış gözleriyle burnunu çekerek havluya sarılmış bir şekilde banyodan çıkan Ateş yorgun hareketlerle üzerini giyinip çalışma odasına geçti. Masanın üzerindeki telefonunu alıp geç saate bakmadan asistanını aradı.

Genç adam korkuyla uyanırken patronunun aradığını görünce bir şey oldu endişesiyle hızla telefonu açtı.

" Bir hafta sonraki ihaleden iki hafta sonra yurtdışına taşınacağım. Ona göre her şeyi ayarla. Ayrıca yarın gelme, ben de gitmeyeceğim." Ateş'in her zamanki kendinden emin, asla taviz vermeyen ve karşısındakine içten içe korku salan sert sesi gitmiş yerine yorgun ve kısık sesi gelmişti, ki bu genç adamı çok şaşırtmıştı.

" Peki efendim." Üzerindeki şaşkınlığı atamadan kapanan telefon ile düşünmeyi bırakıp tekrar yatağına gömüldü.

Telefonu kapatarak odasına geçen Ateş kendini yumuşak yatağın içine bıraktı fakat kapalı gözlerinin önüne yanında yatan ve kendisine içten bir şekilde gülümseyen Azad'ın görüntüsü gelince yatakta doğrulup odasındaki içki dolabına ilerledi.

Görünüşe göre bu gece Ateş'e uyku yoktu.

İki yaralı gençte o gece, kendileri için hazırlanan kaderden habersiz birbirlerini düşünerek geçirmişlerdi geceyi..

İbneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin