ღSaniyeler dakikalara dönüşmeye başlayana kadar gözlerimi kırpmadan baktığım Yerim'in suratında garip bir ifade vardı, dehşete düşmüş gibi bir şaşkınlık sergilerken ses tonu neredeyse titremişti. Bense ona nasıl dünya çapında ünlü idolünün sürekli çalıştığım bara geldiğinden ve benimle konuştuğundan, fakat bundan az önce haberimin olduğundan bahsedeceğimi düşünmekle meşguldüm. Bu yüzden bir an sonra az öncekine oranla fazla yüksek bir sesle konuştuğunda irkilmeme engel olamadım.
"Jeon Jungkook burada diyorum!"
"Yerim, sana bir şey söyle-"
"Aman Tanrım!" Yerim bir anda boş lavabonun içinde yerinde duramıyormuşçasına adımlamaya başladı. "Aman Tanrım, Aman Tanrım! O gerçekten burada, Chaeyoung. Göz göze geldik diyorum!"
"Of bir durur musun?" Önüne geçip onun yürümesini engellediğimde ne tepki vereceğini bilmiyormuş gibi baktı öylece, ben de dilimin ucuna gelenleri söyleyiverdim.
"Biliyorum, son birkaç haftadır her cuma geliyor ve geçen hafta onunla konuştum. Bana sahnemi beğendiğini söyledi, tabi o zaman maskesi ve şapkası olduğu için o olduğundan haberim yoktu. Ben de az önce öğrendim."
Konuşmamı bitirdikten sonra durup arkadaşımın ne söyleyeceğini bekleyerek suratını süzdüm, o ise tam da beklediğim hareketi sergileyerek inanmadığını belirtecek şekilde güldü ve "Aynen babaanne, yatağını ıslatmışsın hadi kalk," dedi.
Ciddiye almayacağını zaten biliyordum, yüz ifademi ve bakışlarımı oldukça düz tutmaya çalışarak "Yerim, ben ciddiyim," dediğimde bu kez de o beni süzmüştü.
"Nasıl ciddisin?"
"O'ydu diyorum, sence dalga geçer gibi bir halim mi var?"
Tıpkı benim birkaç gün önceki tereddüt içinde kalmış halim gibi olduğundan onu anlayabiliyordum, biraz da şoka girmişti ki bu da oldukça normaldi. Kendisi tanık olmadan ikna olmayacağını bakışlarından okuduğumda bara geri dönmeye karar verdik.
Lavabodan çıktığımızda barın içine hızlı bir göz attım, Junhoe Yerim'in onu bıraktığı yerde oturuyorken sahne boştu ve daha hoplamalı zıplamalı bir müzik açtıkları için sarhoşların ortaya çıkmaya başladığı vakitlerdeydik.
Hemen sonra onu görmem uzun sürmedi, Jaehyun'un arkadaşı olduğunu bildiğim bir barmen ile sohbet ederken uzattığı içecekleri almakla meşguldü. Bar tezgahında öylece gelin beni bulun imajı vermesine anlam veremesem de bu fırsatı kollamak zorundaydım, saniyeler sonra etrafa aptal aptal bakan Yerim'i kolundan tutup Jeon Jungkook'un yanına doğru sürüklemeye başladığımda birazdan yapacağım hamlenin iyi bir fikir olduğunu düşünüyordum.
İşlerin kafamdaki plana göre gitmeyeceğini ise ön görememiştim maalesef.
Oturduğu yerden kalkmak üzere olan idolün birkaç adım ilerisinde durduğumuzda Jungkook'un kafası bize doğru döndü ve beni ellinciye şaşırtarak varlığımı fark ettiği an gülümsedi. Belki de imza almaya ya da fotoğraf çektirmeye gelen fanlardan olduğumuzu düşünmüştü, buna alışık olmalıydı sonuçta.
Fakat gülümseyişinin ardından "Selam Rosé," diyerek az önce yarattığı şokun iki katını bahşetti bana. Bu kez ne maske ne de şapka takıyordu, bu yüzden onu çok net bir şekilde ben de dahil herkes tanıyabilirdi. Ancak tam o sırada adımı nereden biliyor olduğunu düşünmeme fırsat bile kalmadan hemen yanımdan pat diye bir ses yükseldiğinde ikimiz de bakışlarımızı birbirimizden çektik ve ne olduğun görmek için sesin geldiği yere döndük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
enchanted
Fanfiction[askıda] Dünyaca ünlü BTS grubunun en küçük üyesi Jeon Jungkook'un, minik bir barda şarkıcılık yapan Park Chaeyoung'a aşık olması herkes için beklenmedik olur.