17. |Tanrının tapılası merhameti|

78 6 0
                                    

Tanrı, tek kurtuluş olan ölümü yasakladı ve kullarına acılar çektirerek yasak olanı arzulattı.

17.

Büyük bir yük. O kadar büyük ki kambur kalıyorsun. Taşımak zorundasın çünkü dört tarafın zincirlerle sarılı. Ne dinlenebiliyorsun, ne de yaşayabiliyorsun. Belin bükük, gözlerin tozla kaplı, dizlerin; güzel dizlerin yara bere içinde kalmış. Dirseklerin ve bileklerin iplerin izleriyle süslü. Yürek burkan bir süs bu. Her bir dokunuşta hassas tenin zarar görüyor. Hoş, pek de dokunan olmuyor sana.

Ama o var. O, seni kollarıyla sarıyor. Kalbini ısıtıyor ve yükünü hafifletiyor. Bir serap misali, bir var bir yok oluyor. Bazenleri ise bir yaratıcı oluveriyor. Mutlulukla kutsuyor her bir zerreni. O kadar büyük bir mutluluk ve huzur ki bu, yükün yok oluyor.

Rahatlık buluyor vücudunu. Sabah gözlerini açtığında bile hissediyorsun o rahatlığı. Yüzünü yıkarken belli ediyor kendini. Çoraplarını giyerken ellerinden tutuyor. Hatta yemek yerken karşına oturuyor. Somutlaşıyor bir anda. Annenin bedenine bürünüyor. Seni her zaman umursayan değerli annene.

Bir de o var. O sevgili. O güzel sevgili. Her bir hücresi parlak bir beyaz. Her bir köşesi ayrı bir lütuf. Ses tonunda kayboluyorsun, çıkış aradığın falan yok. Daha derinlerin peşine düşürüyor seni. Daha çok benimsemek istiyorsun onu. Hatta bir yerde onun ta kendisi olmak istiyorsun.

Biliyorsun, o ulaşılamaz bir hazine. Sadece onun denizlerinde yüzüyorsun. Onun içini bilmiyorsun. Onu görüyor ve hissediyorsun. Dalgalarıyla seni çalkantılı bir yokuşa sürüklüyor. Ne bir fren var, ne de bu yokuşun ucu bucağı.
Sadece ilerliyorsun.

Seviyorsun, öpüyorsun, sarılıyorsun ama bir süre sonra bir çatlak oluşuveriyor. Sarsıyor her bir köprüyü. Tutunmak için çırpınıyorsun.

Sonunda ise öğreniyorsun ki, tek sorun sensin. Sen kollarını yere sabitleyip depremler yaratan o şeytansın. Lanetli ve bağımlı bir şeytan.

Yok olman gerekiyor...

Tavana bakarak birkaç dakika daha geçirdim ve parmaklarımı kütlettim tekrar. Telefonumun titreyen alarmı bir anlık ürkmemi sağlasa da bakışlarım eski baygınlığına döndü.

Ne zamandır böyle tavana bakıyorum bilmiyordum ama alarm daha ilk kez çalıyordu. Gülümsedim burukça. İşte tekrar emniyete gitme saati gelmişti.

Yataktan destek alıp sırtımı pikeden ayırdım. Bir ağrı gelip belime saplandı ve ben sadece yüzümü buruşturarak karşılık verdim.

Kalktım ve öylece olduğum yerde durup aynaya baktım bir süre. Göz altlarım olması gerekenden fazla belliydi. Minik kesecikler gibi görünüyordu.

Lavaboya ilerledim ve musluğu açıp suyu yüzüme nazikçe çarptım. Ellerim hâlâ kendinde değildi. Biraz uyuşmuş olmalıydılar.

Odama gidip aynanın karşısına oturdum ve makyaj malzemelerini çıkardım. Pek fazla uğraşmayıp allık ve farla yüzümü esir alan solukluktan kurtardım. Tek çare; gülümseyip Jungkook'un bizi, aslında beni gerçekten bağışlamasını beklemekti.

Gardırobun kapaklarını açtım ve içinden birkaç canlı renkli kıyafet seçtim. Görünüm nasılsa için de öyle diye düşünülürdü. İyi giyinmeliydim çünkü Tae böylece mutlu olurdu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 06, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Çoban Yıldızı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin