Yoğun sisli bir rüyanın pençesinden sıyrılarak uyanıyorum. Gördüğüm upuzun yol benim yolum, sonu hiç gelmeyen. Bu kahır eden gecelerden bana kalan sadece yanaklarımdaki nemlilik. Uzaklardan, çok uzaklardan duyduğum ses bana en güven veren ses...
Şimdi ben bu kahır edilmişliğimle sana sığınmaktayım. Ölüp ölüp tekrar sana diriliyorum. Bir avuç kestane elimde, saçlarından dolayı. Şimdi bu yerde, bu saatte, senin için varsam, sadece senin için nefes alan damarlarımı koparmıyorsam hangi Tanrı sana cehennemi verebilir? Hangi melek sana ceza yazabilir? Sen en büyük sevabı, mucizeyi gerçekleştirmedin mi?
Sen bir mucize olamayacak kadar lanetlisin! Aksine Ayfer seni yaşama bağladığı için cehenneme gidecek. Üstelik bir aşüfte olması da cabası. Haha... Kulağımı kaşıyorum. Bu aralar ona verebilecek tek cevabım bu. Bu zamana kadar beni her şekilde anlayan oydu. Oysa şimdi kör, duygularıma. O şimdi bir sağır, bağırdıklarıma. Hep bana, hep bana ama sadece bana. Yine de ona minnettar olmadığımı söyleyemem, yalnızlıktan etimi kemirdiğim gecelerde bana tek yaren oydu. Belki de tüm bunlar kıskançlıktan, Ayfer'e olan hislerimin ondaki dışavurumu. Derin solumasıyla içten bir kıkırtıyı dudaklarımdan dışarıya salıyorum, bu sefer onu alt etmenin zaferi var gülüşümde çünkü onu yenmek her yiğidin harcı değil.
Banyoya gidiyorum, ılık bir duşu türküler halinde tutturuyorum. Saçlarımı köpüğe buladığım an, Ay'ın yüzü zihnime sızıyor ağır ağır. Onu sinsice avına yaklaşan bir avcı gibi tasvir ediyorum hep. Ya da dur kaleyi içten içe fetheden askerlere, evet! Özenli ve güzel gözükmeye gayret ediyorum. Duştan sonra hemen aynanın karşısına geçip yüzüme hoş kokulu lavanta yağı sürüyorum. Maksat sakallarıma sinsin. O kadar yakınlaşacak mısın yoksa Agah? Niye yakınlaşmayayım, hem sen niye bu kadar burnunu sokuyorsun? Sıktın artık, sıktın! Asla susturamayacağım sesi yine kulaklarımda can veriyor. Bir başkası seni benden daha çok düşünemez biliyorsun değil mi? Hayır bilmiyorum, buna beni sen inandırmaya çalıştın, insanlar inandırmaya çalıştı ama bak artık eski Agah yok, artık Ayfer var, onun tutkunu Agah var. Agah değilim ben artık, ay ışığına meftun bir bilgeyim. Bir hışım nefesimi veriyorum. Sesinin soluğunun tüm gün boyunca kesileceğini biliyorum çünkü onu ilk defa bu denli yaraladım. Aldırmamaya çalışıyorum. Bu sefer bir ıslık tutturuyorum. Saçlarıma ellerimle şekil vermeye çalışıp hiç duraksamadan giyiniyorum. Ertesi gün bayram olunca gece uyuyamayan çocuklar gibiyim. Hiç çocuk olmadım ben halbuki.
Son işlemlerimi halledip sigara paketimi arka cebime sıkıştırıyorum. Ona geç kalacakmış gibi hisseden kalbim hep sıkışık vaziyette. Sanki ne yaparsam yapayım ona geç kalacakmışım gibi hissediyorum zaten.
Bugün onu yemeğe davet edeceğim. Ardından eve dönerken bir öpücük konduracağım belki de. Dur dur, abartma o kadar değil. Akşama cenazen olmasını istiyorsan yap tabi. Hor gözle bakma bana öyle. Ben azgın değilim sadece hasretim. Sadece seviyorum, çok seviyorum. Bu sebepten, eğer bir gün parmak uçlarımı değdirirsem tenine, sanma bu kötü niyetten.
Ağır bir durgunluk var üzerimde, merdivenler bir Çin Seddi oluyor altımda, ya da bir gelinin upuzun duvağı. Onu görecek olmanın hissini her zaman atlatamıyorum.
İş yerinin olduğu bölgeye bir sersem gibi varıyorum. Bir tutam sevgi ılık ılık yayılıyor içimde. Sigaramı yakıyorum, ilk nefesi, nefese muhtaç bir insan gibi içime çekiyorum. Ben de nefesime muhtacım... Şirketin giriş kapısını gözlüyorum fellik fellik. Aheste aheste çıkan ışığımı görüyorum. Kalbim hızlı atmak yerine, son saniyelerini yaşayan bir insanın kalbinin yavaşlamasını anımsatıyor. Sanki ben ona yaklaştıkça gittikçe azalacak ve duracak. Son nefesi çekip izmariti çöpe atıyorum. Biraz ilerlemesini bekliyorum zira onu burada beklediğimi fark ederse korkabilir. O kadar hassas birine benziyor ki onu korkutmak isteyeceğim son şey bile değil. Ardından, yine ardından giderken onunla ilk konuştuğum yere varmasını gözlüyorum. Işıkların tam altıydı, birkaç dakikaya varacak ve ben de yanında olacağım. Varmasına adımlar kala içime kaçmış sesimi bulmaya çabalıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçtan Uca Yolcu
No FicciónElleri, önüme uzanan minik beyaz elleri... Bana bir sığınak olan beni kuytularında saklayan elleri. O elleri olmasaydı geceleri hangi elin hayaliyle pışpışlardım bedenimi.