Bu sefer yağmur yok. Şıp sesi neredesin, diyemiyorum. Çünkü yanıtım yağmurda diyorum. Yanıt alamayacağımı bile bile. Çünkü ben hep yanıtsız kaldım. Minnacık kafamın içinde fink atan sorular yoldaşımdır artık. Çünkü bir tek onlar vardı, ehh hakkını yememek lazım pembe hayallerimin...
Bir yaşama neler sığdırılırdı? Ben hayatıma neler sığdırmıştım? Hayır, hayır, Agah. Herkes acımasız mı olmuştu yoksa ben mi bir pamuk şekerdim? Neden kimse gerçekten samimi değildi. O güleryüzlerin, düşünceli hallerin altını ben iyi bilirim. Lağımdır. İnsanlar mı Agah? Estağfurullah canım, ne haddime hem unutmayalım ben de bir insanım. Bahsettiğin ne o zaman Agah Celal? Herkes özünde kötülük barındırıyor, artık kimse gerçek kalbini göstermiyor. Elimde olsa çıkarırım şu aciz kalbimi, alırım ellerime alın derim, alın bakın. Ne görüyorsanız o. İşte ben buyum, tüm benliğimle... Kes şimdi zırvayı Agah, geceleri yatağında neler düşündüğünü ikimiz de iyi biliyoruz. Sinsi kıkırtısını duymak ellerimin sakallarıma gitmesine sebep oldu. Yanıtımı geciktirmeden verdim sessiz bir şekilde: Neden bu kadar yitip gitmekteyim sanıyorsun? O insanların en adisi benim. Bayağı, ucuzum ben...
Şimdi, yeter bu kadar beni tuttuğun, Ayfer için hazırlanmam gerekiyor. Onu görmeye gideceğim daha. Aşkımıza kimse engel olamaz sinsi yılan, sen bile... Hah... Kahkaha ata ata şöyle güzelce giyinmeye başladım. Aynada aksime gözüm takıldı ve kıllı, cılız göğsüm sinirimi bozdu. Zamane gençlerinde baklavalar var, yüce Mevla! Bir de bana bak... Tamam, bozma kendini Agah, sevgi bedende can bulmaz. Seni sen olduğun için sevecek. Bütünüyle sen olduğun için varlığını kalbinde mesken belleyecek. Giyinirken bir an duraladım. Yahu bu kız benim neyimi sevecek harbiden? Ne yakışıklıyım ne zenginim ne de süt oğlan süt dürüst adamım. Senin bazen kalbin kocaman oluyor Agah. Sen belki fark etmiyorsun ama göğsünde kimi zaman büyüyor o. Bir bakışta, bir sözde yahut bir yaşantıda... Dediğini anlayamadım ya da belki de anlam vermek istemedim. Kendime kör olmayı uzun yıllar önce öğrendim. Artık açılmaz o gözler...
Son işlerimi halledip evden çıkıyorum, alt kattaki dairesinin önüne geldiğimde adımlarım duralıyor. Nedeni bir koku yayılmış sebebi belli... Ayfer, kokunu her yere bırakmayı nasıl başarıyorsun? Beni her seferinde kendinde bitirmeye nasıl da alışmışsın... Gözlerimin önüne sis bulutu çöküyor, düşüncelerim bulanıyor, o koku tüm bedenimi bir efsun gibi sarıyor.
- Agah Beyyy, size diyorum?
Gözümün önünde sallanan tombul, beyaz eller efsunu toz bulutu gibi dağıtıyor, annemin göğsünden ayrılıyorum.
Yan bir bakış atıyorum, evimi temizlemek için gelmiş ve her seferinde beni merceği altına alan kadına. O geldiğinde kendimi koruma içgüdüsünün beni ele geçirmesine dayanamıyorum. Onun bedenimi süzen vahşi bakışları beni hiç olmak istemediğim konumlara daldırıveriyor. Oysa ben en son annemin yumuşak göğüslerine yaslıydım.
Elimde olmadan ona değmemeye çalışarak yanından sıyrılıveriyorum, ağır kokusu efsunumu dağıtmakta gecikmemişti. Hep öyle olmuyor mu zaten, dediğini duyar gibi oluyorum sinsi yılanın. Adımlarken gözlerimi sımsıkı açıp kapatıyorum, açtığımda kendimi yine annemin kucağında buluyorum. O ılık his bedenimi ağır ağır kaplıyor.
Yine aynı köşede, sayısız kere onun bana gelmesini, benim olmasını istediği yerdeyim. Sigaramın külü düşmek üzereyken allak bullak, romantik düşüncelerim yine beni ele geçirmekten kaçınmıyor. Duygusallığımı onu birazdan görecek olmama bağlıyorum. Duygusal bir adam değilimdir ben yoksa. Aha, işte çıkıyor ve kesinlikle tek. Yaşasın! İşte bu oğlum Agah, işte bu. Dün gece verdiğim kararın cesaretiyle onun yürüdüğü istikamette adımlarımı atıyorum. Artık onunla konuşmaya başlayacağımı içimden gökyüzü kere tekrarlıyorum. Ardından hemen kendimi avutuyorum: muhtemelen o bunu yapamadığı için benden bir hamle bekliyor.
Nefesim öyle bir hızlanıyor ki onun ince bedenini izleye izleye adımlarken bir an başımın döndüğünü hissediyorum. Fazla sigara içiyorsun demiyor muyum ben sana? Bir an nevrim döner gibi oluyor. Her şeye burnunu sokmasına artık tahammülümün olmadığını hissediyorum. Dibine kadar gelmiş sigaramı hemen çöp konteynırına atıyorum.
O karşı kaldırıma geçerken ben öteki kaldırımda, hırslı gözlerimle ona bakıyorum ve hırsımın kaynağını anlamaya çalışıyorum. Neden bu hırsın? Her gece düşlediğin yatakta olmadığı için değildir umarım? Kıkırtı tüylerimi havaya dikiyor ama ben gaza basılmış araba gibi hissettiğimden olsa gerek ona doğru koşar adım gidiyorum. Yanına vardığım vakit, baharlar ve bahçeler meskenim oluyor. Taze çiçek kokuları hissediyor ama en çok lavanta kokusunu duyumsar gibi oluyorum. Kafası benim olduğum tarafa meylederken hemen başımı selam verir gibi salladım. Fiyakayı asla çizmemeliyim. Biraz sert mi olsam? Kadınlar maço erkek sever diye duymuştum.
- Ayfer Hanım, ardınızdan geliyordum da sizi görünce selam vermek istedim.
Allah kahretsin! Bu ne? Bu kadar mı pelteye dönülür Agah? Posan çıktı oğlum, yakında komposto niyetine içerler, hahaha. Onu aldırmamalıyım, bu sefer değil.
- İyi etmişsiniz Agah Bey.
Duraksadı, bir anda ortaya çıkan kararsızlığına yumuşacık olduğuna kalıbımı basacağım dudaklarında tanık oldum. Ben herkesten geçtim, senden geçemiyorum.
- Agah dememde sakınca var mı? Çok resmi geliyor gözüme.
Havaya zıplamaya meyleden bacaklarıma, evde çekiç vuracağımı not ediyorum beynime.
- O halde ben de Ayfer diyebilirim sanırım?
- Elbette komşuyuz neticede.
Şuh kahkahası sokakta yankılanıyor. O hep gülsün istiyorum. Bu kadını gözüm tutmadı Agah, hafifmeşrep bir havası va...
Gülüşüne eşlik etmek isteyen dudaklarım, titreme dışında bir eylem ortaya dökemiyor. Apartmana az kalan adımlarımız olduğu yerde dursun, bana dönsün ve billur sesiyle adımı fısıldasın, ardından yavaş yavaş bana yaklaş-
- Eşlik ettiğin için teşekkür ederim Agah. İyi geceler.
Zevkti...
- Ne demek Ayfer, iyi geceler diliyorum.
Dairelerimize çıkarken bu sefer bana yol veriyor önden gitmem için. Önünden merdivenleri çıkarken aşırı kasılıyorum. Ulan sanki kız kaportayı kesecek!
Dairesinin önünde durup girmesini bekliyorum, sevgili gibi... Kapısını açtıktan sonra içeri adımlıyor ve son kez bana bakıyor. Ne ne ne! O bana göz mü kırptı? Diyorum sana aşüfte diye. Öyle bir etkisine girdim ki onun bu dediğini bile duymuyorum. Suratıma kapanan kapıyla, ağır ağır merdivenleri çıkıyorum. Çünkü ben erkendim, ona geç kaldım.
Sonum olacak olan bu gıcırdayan yatakta tavanı seyrediyorum. Bir film gösterime girmiş. Başrollerine ben ve Ayfer... Gözlerini, nakış nakış işlediğim gözlerini görür gibi oluyorum. Düşüncelerime yine dur diyemiyorum.
Bir incisin gözümde, bir avuçsun ellerimde, bir sessin kulaklarımda. Gitmeyeceksin, inan. Gözümden gitmeyeceksin, her gece göz kapaklarımın ardında seni yaşatıyorum, yaşatacağım.
Hiç değmemiş ellerin ellerime. O halde ellerimde duyumsadığım bu sıcaklık da ne? Yoo hayır hep olacaksın avuçlarımda. Gıcırdayan yatağımda kimsesizliğimle uyuduğumda elimi kaldıracağım ve bir bebeği pışpışlar gibi sırtıma vuracağım. O ılık sıcaklık bir bebek uykusuna yatıracak beni, senin ılık sıcaklığın...Bir babanın sıcaklığı gibi Ayfer, baba oluyorsun o gecelerde aniden. Gündüzlerimde ise anne...Senden bu yüzden ilerleyemiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçtan Uca Yolcu
Não FicçãoElleri, önüme uzanan minik beyaz elleri... Bana bir sığınak olan beni kuytularında saklayan elleri. O elleri olmasaydı geceleri hangi elin hayaliyle pışpışlardım bedenimi.