0.3

967 119 210
                                    

🅨🅞🅡🅤🅜 🅢ı🅝ı🅡ı: 80

Yumuşak denemeyecek kadar kaba bir teşekkür mırıldandım. Bu konuyu sonra düşünebilirdim. Hatta o hareme girip Park Krallığı'nı içten içe yok etmeyi aklıma koymuştum.

Yavaşça Jungkook'a döndüm. Şaşkın ve telaşlı bakışlarına karşı sadece yüzüme hafif bir tebessüm yerleştirmekle yetindim. Bunun anlamı 'Ben iyiyim, endişe etme' demekti.

Beraber çok geçmeden oradan ayrılmaya karar vermiştik. Dışarı çıkar çıkmaz gözlerimi kapatmış ve temiz havayı içime solumuştum. Gözlerimi açar açmaz bakışlarım Jungkook'a kayarken yüzünde ki dehşete düşmüş ifadeyle kaşlarımı çattım. Bir sorun olduğunu hissediyordum. "Kook?"

Ama o tek bir tarafa odaklanmıştı ve beni duymuyordu. Bende onun baktığı yere bakarken karşımdaki bedene anlam veremiyordum. Sıradan birine benziyordu. Yüzünü açık bırakan fakat saçları dahil bütün vücudunu kapatan bir kıyafet giymişti. Bakışları soğuk ve acımasızdı. Feromonlarının kokusu ise keskin bir naneden farksızdı. Alfa olduğu çok belliydi.

Kook'un ona baktığı gibi o da Kook'a bakıyordu. Birden onun gözleri bordoya dönerken Jungkook'unkiler laciverte döndü. Ama neden?

»Eğer ruh eşleri birbirlerini bulursa gözleri en koyu renge döner. Bunu nasıl unutabilirsin Yoongi-ah«

Kurdum bana unuttuğum şeyi hatırlatırken cevap vermedim. Ondan nefret ediyordum ve bu da bırakın cevap vermeyi varlığını bile unutmak istememe neden oluyordu.

Parmaklarımı Jungkook'un parmaklarına geçirdim. Birden irkildi. Transtan çıkmış gibi bana baktı. Dudaklarımı söylemek istediğim o üç harf için hareket ettirdim ama sesim bir yerlere kaçmıştı. Konuşamıyordum. Alfanın feromonlarını üzerimde hissederken tek yaptığım kaşlarımı çatmaktı.

Soğuk parmaklarımın arasındaki sıcak parmaklar bir şey yapmam için basbas bağırırken gözlerimi kapattım. Hâlâ etkiyi üzerimden atamamıştım. Yine de biraz da olsa rahat hissediyordum. Az önce söyleyemediğim üç harf sessiz bir fısıltı gibi dudaklarımdan döküldü:

"Kaç"

Kendi sesimi kendim bile duyamazken yineledim. Bu sefer sesim daha yüksek çıkmıştı. Yine de yeterli değildi.

"Kaç!"

En sonunda bağırdığımda beraber koşmaya başladık.

"KAÇ!"

Nasıl yaptığımıza dair bir fikrim yoktu. Fakat alfanın feromonlarından kurtulduğumuzu hissediyordum. Jungkook'un arkasında kalan bedenim yoluma çıkan sarmaşığa takılıp yalpalayınca o da benim gibi durdu. Gözlerindeki endişe içimi titretirken sarmaşıktan kurtulmaya çalıştım. Daha çok dolandığımı hissediyordum. Çaresizce Jungkook'a baktım.

"Jungkook, kaç. Kurtar kendini"

Sesim bir fısıltıdan farksızdı.

"Ama hyung-"

Gitmek istemediği her hâlinden belliyken aniden etrafımızı saran askerler yüzünden bağırdım.

"Kaç diyorum sana!"

Koşmaya başladı. Bense sarmaşıktan kurtulmak için uğraşıyordum. Bırakmıyordu! Saçlarımda hissettiğim ellerle gözlerimi kapattım. Başımı zorla yukarıya doğru tuttu..

"O nerede?"

Duyduğum kalın ve baskın ses, saçlarımı tutanın değildi. Önümde duran adama aitti. Jungkook'un ruh eşine...

Sessizliğim sinirini bozmuş olacak ki alaycıl bir kahkaha attı. Gülüşünün kare olması ilgi odağım olurken saçımdaki parmaklar biraz daha sertleşti. Hafifçe inledim.

pisigi • yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin