0.5

728 74 39
                                    

Jungkook'un falında gördüklerim beni şok ederken titreyen dudaklarımla birlikte ayağa kalktım. O ise korkmuş ve şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. Cevap verecek hâlim yoktu. Ona söyleyemezdim. Gördüklerimi ona söyleyemezdim.

Ona yakın zamanda kötü bir olay yaşayacağını, insanlar tarafından sevilmeyeceğini ve Kim Taehyung'un eşi olacağını söyleyemezdim.

Keşke dedim, keşke öğrenmeseydim. Artık yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Gözlerim dolmak için uğraşıyordu. Hayır, ben Yoongi'ydim. Dağın kaplanı kurtların kedisiydim. Ağlayamazdım. Güçsüz olamazdım. Herkesin adını duyunca titrediği Yoongi asla ağlamazdı, ağlamamalıydı.

Kendi kendime motivasyon aşıladıktan sonra gülümsedim.

“Jungkook-shi, Prens Kim Taehyung'un tek eşi sen olacaksın”

İşte ben buydum. Duygularını en yakınından bile gizleyen, üzgünken mutlu görünen, kendinden başkasına muhtaç olmayan Yoongi'ydim.

Jungkook şüpheyle bana bakıyordu. Bu bakışların altında ki anlamı biliyordum;

İnanmamıştı. “Ah, hadi ama! Az önceki yüz ifaden çok komikti. Bir sorun varmış gibi davrandım. Çünkü endişelenince çok tatlı oluyorsun!”

Üstüne kahkaha da atınca -ki bu kesinlikle sinirdendi ama o anlamamıştı- bana inandı. Bunu yüzünde oluşan tebessümden anlamıştım. Gelen uykumla birlikte hafifçe esnedim.

“Uykum geldi. Odama gitsem iyi olur. Hoşça kal”

Yanağına bir öpücük bıraktım. O da sessiz bir şekilde ‘görüşürüz’ dedi ve bakışlarını ellerine indirdi. Kapıya doğru ilerledim. Arkama son kez döndüm.

“Seni ziyarete geleceğim”

Umarım...

O da ellerindeki bakışlarını bana çevirdi. Bir süre yüzümü inceledi. Sonra ise dudakları aralandı.

“Bekleyeceğim” diye fısıldadığında dolu gözleri içimi burkmuştu. Yine de yüzümdeki sahte gülümsemeyi bozmadım. Tabii ki bu odadan çıkana dek sürdü.

Hızlı adımlarla bana verilen odaya gittim. Her şeyi es geçip hiçbir şeyi düşünmedim. Kendimi yatağa atıp gözlerimi kapattım ve en güzel rüyalara yelken açtım.

***ERTESİ GÜN***

Adımı duyuyordum. Biri “Yoongi, Yoongi, Yoongi” diyip duruyordu. Hareket edecek, gözlerimi açacak hâlim yoktu. Yanaklarım da hissettiğim soğuk parmaklarla irkildim ve elini tutup kendime çektim. Hızlıca yerlerimizi değiştirip ellerimi boynuna doladım. Yeni uyanmanın vermiş olduğu sersemlik ile altımdaki bedene baktım. Konuşabildiğine göre mevkisi yüksek biriydi.  -ki üzerindeki kıyafetler de bunu kanıtlar nitelikteydi-

Gözlerimi gözlerine diktim.

“Kimsin?”

“B-ben-”

“Ah, Namjoon! Nerede kald-NE OLUYOR BURADA!?”

Arkamdan gelen ses önce Seokjin'in yumuşak sesiyken sonradan çığlığına dönmüştü. Yüzümü buruşturup altımdaki bedenden bakışlarımı ayırmadan konuştum.

“Tanıyor musun bunu?”

“YA SEN DELİ MİSİN!? O VELİAHT PRENS! BENİM EŞİM! BAK EŞİM DİYORUM! BENİM HEMDE! NE CÜRETLE ALTINA ALIRSI-ah...”

Son anda değişen sesiyle bakışlarım ona döndü. Karnını tutuyordu. Doğru ya, hamileydi. Altımdaki prense (pardon veliaht prense) sert bir bakış atıp ayağa kalktım ve yanına gittim.

pisigi • yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin