İnception

200 25 36
                                    

Sevgili mi? O az önce benim hakkımda sevgilim mi dedi? Sonuna kadar açılmış gözlerimle ona bakarken söylediği sözden sonra tüm restoran bize dönmüştü. Hatta birisi yanıma gelmekte olan San'ın üstüne içtiği suyu tükürmüştü. Hala anlamsızca yanımdaki turuncu saçlı adama bakarken adam bir anda hareketlenip beni de peşinden sürükledi. Şoka girdiğim için şuan bedenin istem dışı çalışıyordu. Son anda bir masada durup telefonunu uzanıp alıp masadakilere anladığım kadarıyla laf çarpıp benimle birlikte dışarı adımladı.

Dışarı çıktığımızda beni sakin bir köşeye çekip kendine çevirdi. "Ben cidden özür dilerim öyle demek istemezdim ama cidden hem senin hem de benim kurtulmam gerekti. Eğer bu durumdan rahatsız olduysan ve işimle ilgili sorun yaşarsan bu numaradan bana ulaş hiç düşünmeden sana yardım ederim" diyerek bir kartvizit uzatmıştı. Kartı alıp incelediğimde gözlerim sonuna kadar açılmıştı. Song entertainment ülkenin en iyi şirketlerinden birisi.

"Şey aslında ben teşekkür ede--" cümlemi bölen şey küfür ederek gelip karşımdaki adama yumruk atan San'dı. "SENİ LANET OLASI ŞEREFSİZ" ardından bir ses daha duyulmuştu. "Sen kime yumuruk atıyosun lan ibne!!" Ardından tek tekme ile San yeri boylamıştı. "Hyung Wooyoung'u tut hak ettim bu dayağı" benimle aynı boyda olan birisi hemen adının Wooyoung olduğunu öğrendiğim kişiyi tutarken San sinirle yerden kalkıp adamın yakasına yapışmıştı. Vücudum hala hareket etmeyi reddediyordu. "San yeter vurma adama. Yunho sen iyi misin?" Yeosang'ın telaşlı sesiyle ona bakmıştım ama hala hareket edemiyordum. "Ah yeter ama sabahtan belli bunu soruyorsun bıkmadın mı?" Aslında haklıydı şuan.

"Bilmediğiniz olaylara burnunuzu sokmayın lütfen ve biran önce defolun burdan" Hongjoong'un sesini duymamla direk ona dönmüştüm. Sanırım olayları duyar duymaz buraya gelmişti. "Sen iyilik mi yaptın kötülük mü bilemedim ama teşekkür ederiz" karşıdaki adama hitaben konuşmuştu bu sefer. "Bende özür dilerim. Buna kayıtsız kalamazdım ve üstelik benimde küçük bir evlilik işinden kaçmam gerekti. Arkadaşınıza da dediğim gibi eğer iş veya rahatsızlık verici bir durum olduğunda aramasını söyledim. Yardım etmekten asla çekinmem" Hongjoong hyung kafasını anladım dercesine sallayıp konuşmak için ağzını açmıştı ki gelen koro halindeki ses ile susmuştu.

"EVLİLİK Mİ??" karşımdaki adam kısaca başını sallayıp ellerini saçlarına atmıştı. "Bunun olacağını bilmem gerekirdi. Beni bu yemeğe zorladıklarında bunu anlayıp bir şekilde gelmemem gerekirdi. Şimdi net bunlar tüm çabalarımı boşa çıkarıp 6 aylık projemi çöpe atarlar, ooofff" o projeyi biliyordum. Televizyonda birkaç kez magazinlerde denk gelmiştim. Telefonunun çalması ile hemen cebinden çıkarıp baktı. Birkez daha oflayıp bize sessiz olmamızı söyleyerek telefonu açtı.

"Efendim baba... Nasıl yani?.... Bu mümkün değil.... Şey... Ağlıyor o çünkü. Yaşananlar yüzünden utanmış ağlıyor getiremem onu... Tamam tamam bakarız" telefonu kapatıp gökyüzüne bakarak derin bir nefes aldı ve arkadaşlarına dönüp ciddi bir ifade ile konuştu. "Şimdi fena sıçtım. Sevgilimle tanışmak istiyorlarmış. Acil bahane lazım. Ne dim? Çok ağladı bayıldı. Yok olmaz inanmazlar. Ağladı ağladı uyudu evine bıraktım. Bu mantıklı" sanırım durum onun açısından baya ciddi. "Hyung bunun sonraki günleri de var" evet bugün olmazsa başka bir gün olur.

"Şey kabul ederseniz teşekkür karşılığı size yardım edebilirim?" Bizimkiler şokla bana dönerken karşımdaki direk karşı çıkmıştı. "Hayır olmaz seni daha fazla zor durumda bırakamam" ama zor durumda kalmam ki. "Şey aslında zor durumda kalmam çünkü beni o sapıktan kurtardın ve bunun karşılığını vermem gerekir" kafasını eğip sessizce yere bakmaya başladı. "Seni götüremez. Eğer seni götürürse annesi seni rahat bırakmaz. Sizi tanıştırdıktan sonra annesine asla ayrıldık diye yalan söyleyemez çünkü o inanmaz" ne dediğini pek anlamadım ama sanırım annesinin beni rahat bırakmayacağını düşünüyor.

"Bu tuhaf olacak ama bir anlaşma yapalım mı?" Yeosang konuştuğunda herkes ona dönmüştü. "Bir süre ikiniz de sevgili gibi davranın. Anlaşmalı sevgililik gibi. Yani normal sevgililer ne yapıyorsa sizde onu yapın böylelikle aileni ayrıldık bahanesine inandırmak kolay olur ayrıca Yunho'yu artık rahatsız etmezler, yani umarım" aslında mantıklı. Kafamı sallayarak Yeosang'a onay verirken diğerleri olmaz anlamında sallıyordu. Bir kişi hariç. "Rahatsız etmekten kastın ne?" Onun konuşmasıyla endişe ile Yeosang'a baktım. San elini onun ensesine koyup sıkarak "Seni ilgilendirmeyen meselelere sakın karışma ve sen yerden bitme eğer bana bir daha ibne dersen seni sikerim" Hongjoong hızla sana bir tekme atarken ben bana dik dik bakan adamla göz göze gelmiştim.

"Benim için cidden sorun değil bu anlaşma" bir süre boş boş bakıp ardından "Sorun o değil magazindeki tuhaf yorumlar insanların sana olan bakış açısı ve paparazziler sorun. Onların lanet sorularını kaldıramazsın" anlayışla kafamı sallayıp "Son zamanlarda bende iğrenç yorumlar alıyorum yani onların yapacağı yorumlar umurumda değil bunu bir süre devam ettirmek sorun olmaz cidden" bir süre tereddüt ile bakmış ardından elini uzatmıştı ve geri çekmişti. "Olmaz yapamam ailem bu sefer senle evlenmemi isterse buna çıkış yolu bulamayız" sanırım cidden böyle konuları çok kafaya takıyordu. Acaba psikolojik mi? Birkaç adım atıp yanına ulaştım ve ellerimi omuzlarına koyup onu rahatlatmak adına "Hey sanırım bu konuları çok fazla düşünüyorsun. Bu kadar düşünmek sana zarar verir sadece akışına bırak. Eğer öyle bir sorun olursa hallederiz, değil mi?" Arkamı dönüp diğerlerine hitaben konuşmuştum ama onların bakışları biraz tuhaftı.

Arabaya binene kadar sorun yoktu ama şuan fena gerilmiştim. Bana yandan bir bakış atıp daha sonra önüne dönmüştü. Onu da germiştim sanırım. Ellerini sürekli pantolonuna sürüyordu. Işıkta durduğumuzda bana dönüp konuşmaya başladı. "Adım Mingi. 24 yaşındayım. Verdiğim kartvizitte yazdığı gibi CEO'yum. Ailem sorarsa son 6 aydır çıkıyoruz ama 1 yıldır birbirimizi tanıyoruz--" yine çok fazla stres yapıp herşeyi kafaya takıyordu. "Hey sakin ol biraz yine strese girme. Tamam bak şöyle yapalım adını felan öğrendim geri kalan hikayeyi bana bırak detaylar da senin dediğin gibi olur. Anlaştık mı?" Gerginliğinin gitmesi için içten bir gülümseme sunmuştum. Biraz olsun rahatlamıştı.

Yaklaşık 1 saat sonra evine varmıştık. Yolda gelene kadar kendimiz hakkında bilgiler vermiştik. Evin önünde durduğumuzda ikimizde gerilmiştik. "Hey Mingi bak şimdi. Önce derin bir nefes al, daha sonra da ver. 3 diyince tamam mı?" Kafasını aşağı yukarı sallayıp onaylamıştı. "1, 2, 3" ikimiz aynı anda derin bir nefes alıp daha sonra ise verdik. Mingi elini uzatıp "Hazırsan gidelim artık" dedi. Elini tutup içeri adımladım. Her adımda geriliyordum ve bunu Mingi'ye yansıtmamak için extra çaba sarf ettim. İçeri girdiğimizde hemen salon olduğunu sandığım odaya geçtik. Orta yaşların sonunda bir kadın ve adam yan yana oturuyordu. Mingi hemen karşılarındaki koltuğa oturup beni de yanına tam dibine oturttu.

"Ne zamandır?" Ne ne zamandır? Sevgili olmamız mı, tanışmamız mı? "Ne ne zamandır baba?" Mingi zihnimi okumuş gibi sormuştu. "Ne zamandır eşcinselsin? Ve bunu neden bize söylemedin?" Mingi bir süre boş boş babasına bakıp sonrasında konuştu. "Bunun önemi var mı? Söylesem ne değişecekti? Sadece yargılayacaktınız ve belki de evlatlıktan red edecektiniz!!!" Sonlara doğru sesi hafif yükselmişti. "En azından bize bir sevgilin olduğunu söyleseydin!!!" Babasıda sesini yükseltmişti. "Ne yapacaktım sevgilimin kim olduğunu öğrenip peşimi bırakması için para mı verecektin!!!" Mingi bu sefer bağırmıştı. "Beni sadece bir canavar olarak görmek zorunda mısın Mingi?!! NORMAL BİR ŞEKİLDE TEPKİ VEREMEZ MİYİM BEN MİNGİ?!!" Mingi sinirden mi yoksa başka birşeyden mi bilmem ama titremeye başlamıştı. "EĞER BANA DOĞRU DÜRÜST DAVRANSAYDIN SENİ CANAVAR OLARAK DEĞİL BİR BABA OLARAK GÖRÜRDÜM!!"

You're Only MeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin