Sabah gözüme vuran ışık yüzünden uyanmıştım. Olduğum yerde doğrulup saçlarımı kaşıdım. Etrafıma baktığımda koltukta oturan sarışını görmemle korkmuştum. "Oh uyandın demek. Aç mısın?" Kafamı hayır anlamında salladım. Sanırım dün uyuyakalmıştım. "Yunho daha uyanmadı mi?" Sorduğum soru ile kafasını okuduğu kitaptan kaldırıp bana baktı. "Arkadaşının söylediği sözler yüzünden biraz geç yattı bende kaldırmadım hiç" arkadaşım mı? Koltukta düzgün bir şekilde oturup ona baktım. "Hangi arkadaşım ve ne dedi ki?" Kaşlarım şimdiden çatılmıştı. Omuz silkip "Bunun bir önemi yok. Sadece senle anlaşma yaptığı için şimdiden pişman oldum o kadar" kapının çalmasıyla ayağa kalkmıştı.
"Selam bebeklerim!! Ben geldim!!" Sarışının kafasına vurmasıyla gelen kişi mecbur susmuştu. "Yunho uyuyor salak susana" ardından birisi daha girmişti. "Daha uyanmadı mı?" Bunlar dün yanında olan arkadaşlarıydı. Gelenlerin beni görmesiyle kaşları çatılmıştı. "Bu neden burda lan?" Siyah saçlının konuşması ile sarışın oturmaları için koltuğu göstermişti. Herkes oturunca arkadan bir ses geldi. "Yeosang beni neden uyandırmadın geç kalıcam" salona gelip de bizi görmesiyle duraksamıştı. Saçları dağılmış yüzü şişmişti. Gözleri feci şekilde kızarmıştı. "Yunho sen ağladın mi? Yüzünün hali ne?" Siyahlının konuşması ile Yunho ona bakmıştı.
"Yoo ne alaka sadece annemi gördüm rüyamda yine güzel bir elbise aldım diye mutlu olduğunu görünce dayanamadım" demişti. Bunu yüzünde koca bir gülümseme ile söylemişti. "Tek sebebi o değil yalan söylüyor" sarışının konuşmasıyla gözler yine ona dönmüştü. "Yeosang sus lütfen şimdi sırası değil son-" Yeosang Yunho'nun sözünü kesmişti. "Ne zamanmış sırası. O gidince mi? Anlaşma fikirini ortaya attığım için pişmanım cidden" Yunho mahcupça bana bakarken ben merakla bakıyordum. Kim ona ne dedi. "Yunho kim sana ne dedi?" Benim sorum üzerine Yunho daha çok gerilmişti. "Yeosang" Yeosang omuz silkip "Umrumda değil. Onun arkadaşı yüzünden üzülmene izin veremem tamam mı onun da bilmeye hakkı var hem" şimdi daha çok merak etmiştim.
"Banada anlatsanız mi artık? Ne olduğunu bilip ona göre konuşsam" Yunho pes etmiş gibi ellerini kaldırıp kendini yanıma bıraktı. "Dün sen uyuduktan sonra telefonun çaldı. Arkadaşlarının en azından haberi olsun diyerek telefonunu ben açtım ama sanırım karşıdaki kişi durumu biraz yanlış anladı" Yeosang sinirle nefes verip "Ne tür bir insan bir konuşmayı yanlış anlayıp karşısındakine SÜRTÜK DER HA!!" sonlara doğru sesi yükselmişti. Şaşkınlıkla gözlerim açılırken diğer ikiliden yüksek bir 'ne' çıkmıştı. Sinirle yumruklarımı sıktım. "Aradığında ekranda ne yazıyordu" sinirden dişlerimi sıkarak konuşmuştum. "Sorun değil cidden yanlış anlad-" bu sefer bağırarak sözünü kesmiştim. "NE YAZIYORDU DEDİM" korkmuştu. "Veled Elma yazıyordu. Ama kızma ona lütfen. Yanlış anladı sadece" hızla ayağa kalkıp sehpanın üzerindeki telefon ve araba anahtarını ve koltuktaki ceketimi alarak hızla dışarı çıkmıştım.
Son hızla bara doğru sürüyordum çünkü genelde orda takılıyordu. Bara vardığım gibi arabayı bir köşeye park edip hızla içeri daldım. Seonghwa beni gördüğü gibi gülümseyerek selam verirken ben kilitlenmiş gibi Jongho'ya bakıyordum. Bir süre sonra geldiğimi fark edip ayağa kalkmıştı "Hyung ben-" konuşmasına izin vermeden yakalarında tutup sertçe duvara yasladım."ONA ÖYLE DERKEN AKLIMDAN NE GEÇİYORDU HA!!" Wooyoung ve Seonghwa hyung durumun ciddiyeti karşısında bizi ayırmaya çalışsa da gözüm döndüğü için işe yaramıyordu. " O ÇOCUK BÖYLE BİR KONUDA BANA YARDIM ETMEYİ KABUL ETMİŞKEN SEN NE HAKLA ONA SÜRTÜK DERSİN HA!! TÜM GECE NASIL AĞLAMIŞ HABERİN VAR MI??" pişmanlıkla yüzüme bakarken tuttuğum yakalarından biraz daha havaya kaldırdım. "DÜN O OLMASA YİNE KRİZ GEÇİRİYORDUM LAN BEN SON ANDA O YETİŞTİ!! BÖYLE BİR DURUMDA BİLE EVİNİ BANA AÇIP DAVET ETTİ!! VE SEN TEŞEKLÜR EDECEĞİNE NİR TON LAF EDİYORSUN ÇOCUĞA!!" yakalarını bırakıp sakinleşmek adına derin derin nefesler almaya başladım. "Mingi sakin ol. Sadece bir yanlış anlama" sikeyim yanlış anlamanızı. "SİZİN YANLIŞ ANLAMA DEDİĞİNİZ ŞEY YÜZÜNDEN O ÇOCUK TÜM GECE AĞLADI!! ÜSTÜNE ÜSTLÜK SANA KIZMAYAYIM DİYE BANA YALAN SÖYLEDİ. EĞER ARKADAŞI SÖYLEMİŞ OLMASAYDI BİLMEYECEKTİM" tekrar derin nefesler almaya başladım. Biraz daha sakinleşince "Sakın Jongho, sakın bir daha öyle birşey yapma. Bir süre de gözüme gözükmeyin"
Barsan geldiğim gibi çıkarken hızla eve doğru sürdüm. Bu halde şirkete gidemezdim. Birde dünkü olay yüzü den kimseyi çekemezdim. Eve vardığımda bu sefer şaşıracağım bir şeyle karşılaştım. Annem ve babam salonda oturmuş meyve yiyorlardı. İşin garip yanı babam elmaları kesip anneme yediriyordu. Babam beni görünce gülümsedi. Babam? Gülümsedi? Bana? "Mingi lütfen gel ve otur. Biraz konuşalım" sinirle oflayarak gidip kendimi koltuğa bıraktım. Gerginlikle elimi saçlarıma atıp karıştırdım. "Mingi bir soru mu var tatlım? Sinirli gibisin?" Vay be cidden mi? Tanrım sen sabır ver. "Sinirliyim çünkü anne. Ne konuşucaksak konuşalım üzerimi değiştirip şirkete gidicem işim var" babam onaylayan birkaç mırıltı çıkarıp ardından şaşkın bakışlarını bana çıkardı. "Yoksa Yunho ile mi kavga ettiniz. Dünkü olay yüzünden" kaşlarımı çatıp kafamı yasladığım yerden kaldırarak "Ne alaka?" diyerek cevap bekledim.
"Sen gittikten sonra sana sevgilisine bile saygısı yok diyince baya sinirlendi de sende sinirli çıkınca öyle zannettim" kafamı anladım dercesine sallayıp konuştum. "Yok Yunho ondan sonra bana çok yardım etti. Dün onlarda kaldım hatta. Sadece sabah Jonho yüzünden biraz sinirim bozuldu evden sinirle çıktım başka bir sorun yok yoksa. Hem siz neden Yunho ile kavgamı önemsiyorsunuz ki ayrılmamız işinize gelmez mi?" Babam yüzüne bir gülümseme yerleştirip "Yunho oğlumu pek bir sevdim. Hem saygılı, hem de sevdiğine değer veren birisi. Sevdiği için kendini feda edebilecek türden birisi. Eğer sinir krizlerin yüzünden bu çocuğu elinden kaçırırsan yine eskisi gibi bozuşuruz" bu adamın babam olduğuna emin miyiz? "Ha birde gitme bugün şirkete. Yunho ile birşeyler yapın rahat rahat. Sinemaya yada yemeğe felan çıkın. Biraz ona da zaman ayır" kesinlikle bu benim babam değil. "Baban haklı Mingi. Hatta şimdi ara buraya çağır. Birlikte çay içelim" işte şimdi sıçtım. Ben Yunho'nun numarasını almadım.
Ben telaşla ne söyleyeceğimi düşünürken birden telefonum çaldı. Numara kayıtlı değildi. "Efendim" karşıdan gelen tanıdık ses ile rahatlamıştım. "Şey Mingi ben Yunho" tam zamanında Yunho. "Efendim Yuyum" karşıdan gelen öksürük sesi ile şaşırmıştım. "Yuyu iyi misin?" Öksürük sesi kesilmiş ardından Yeosang'ın sesi duyulmuştu. "Ne dedin çocuğa be ölüyordu" gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp 'hiç' dedim. "Yeosang Yunho bugün müsait mi? Annem işi yoksa çay içelim diyor" Yeosang durumu çakmış gibi ses çıkarıp durumu Yunho'ya söyledi. "Bahane uydursun diyor ama gel al sen bunu dinleme. Ve bi zahmet yanında o arkadaşların olmasın" arkadan gelen Yunho'nun itiraz seslerine gülüp "Yarım satte gelirim hazırlansın" telefonu kapatıp ayağa kalktım. "Duydunuz. Şimdi izninizle üzerimi değiştirip sevgilimi almaya gideceğim" diyerek odama çıkıp kendimi duşa attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You're Only Me
FanfictionYunho sıradan bir hayat süren bir garsondu, ta ki bir müşterisi onun eşcinsel olduğunu öğrenene kadar. Mingi bir gün ailesinin baskıları ile anlaşma imzalayacakları şirketle olan yemeğe katılır. Yemekte ailesi onu karşı şirketin kızı ile evlendir...