Precious

95 15 57
                                    

Mingi sinirle ellerini iki yanıma koyup yüzüme bakıyordu. Şuan aşırı korkutucu görünüyordu. "Demek benle çıkman bile fahişeliğini gösteriyor ha!!" sinirle bağırınca korkuyla gözlerimi kapadım. "Yunho sen burda anneme sürtük olmamak için söz verdim diye ağlarken sana asla sürtük olmayacaksın demiştim. Ama sen benim yanımda bile sürtük olduğunu söylüyorsun!!!" sinirliyken fazla korkunçtu. Korkudan gözlerim dolmaya başlamıştı. Elini sinirle duvara vurunca istemsizce gözümden bir damla yaş düştü. Ellerini saçından geçirip salona ilerledi. "Sana olan davranışlarımdan sonra bile nasıl ben bir fahişeyim diyebiliyorsun ki!!!" diyerek eline geçen vazoyu yere fırlatmıştı. Vazo ayaklarımın dibinde tuzla buz olurken birkaç adım geriledim. "Mingi açık-" başka bir vazoyu daha ayaklarımın dibine atıp sinirle bağırdı. "Neyi açıklayacaksın daha!!!!" sinirden gözü dönmüştü. "Madem bir fahişesin o zaman onlar gibi yaşa. Git ve başkalarının altına gir. Seni memnun eden bu değil mi!!!!" Mingi'nin dedikleri ile hayal kırıklığı ile ona bakmaya başlamıştım. Artık gitmek istiyordum. Ayaklarım geri geri giderken gözyaşlarım durmak nedir bilmiyordu. "Fahişe olduğum için üzgünüm Mingi" diyerek kapıyı açıp dışarı çıkıp hızla asansör ilerledim. Ben asansöre bindiğimde yediği haltı anlayıp peşimden gelmeye çalışmıştı ama ben kapıyı kapattığım için yetişemedi. Telefonu çıkarıp San'ı aradım. İkinci çalışta açılan telefondan San'ın neşeli sesi duyuldu. "İki dakikaya dönüp kimmiş zengin bebesi göstericem" demişti. Şuan bunu bile umursamayacak durumdaydım.

"San beni alabilir misin?" sesim o kadar kısık ve çaresiz çıkmıştı ki ben bile halime acımıştım. "Sen ağlıyor musun?"  demişti şaşkınlık ve sinirle. "San lütfen sadece beni alır mısın? Yoksa taksiyle dönücem" San odaya geri dönüp işim çıktı diyerek geri döndü. "Nerde olduğunu söyle" demişti sinirle. "*****************" San sinirle nefesini vermiş "O pezevenk götürdü seni oraya değil mi?" ses çıkarmadım. Telefonun kapanma sesi ile asansörün kata gelmesi bir oldu. Asansörden inip dışarı çıktım. Bir sütuna yaslanıp gözlerimi kapadım. O sözleri hala yedirememiştim kendime. "Yunho" Mingi'nin sesi ile sıkıntılı bir nefes verip doğruldum. Umarım San çabuk gelir. Hiç o yana bile bakmamıştım. Kolumda bir el hissetmem ile kolumu sertçe çektim. "Sakın Mingi, şu saatten sonra sakın yanıma yaklaşma. Madem ben bir fahişeyim, madem senin yanında öyle konuştum ve başkasının yanında fahişe olduğumu söyledim çık git o zaman hayatımdan. Hani sana göre milletin altına girmeye meraklıyım ya" demem ile arkadan San'ın sesini duymam bir oldu. "Yunho bu adam sana öyle mi dedi?" sesi aşırı sinirliydi. Kolundan tutup arkasındaki arabaya ilerlettim. "Artık kavga felan istemiyorum San. Sadece hastaneye gidicez, babam sorarsa tartıştık ve ayrıldık diyecek ve babam gidince Jongho'yu kovucaz" demem ile kollarını bana sarmıştı. "Merak etme ben yanlız kalınca döverim bir ara" demiş gülümsemişti.

Arabaya bindiğimizde son kez Mingiyle göz göze geldiğimizde dedikleri aklıma gelince gözyaşlarıma ve hıçkırıklarıma engel olamadım. San rahatlamamı ister gibi yolu uzatıyordu. En sonunda hastaneye vardığımızda harap haldeydim. Otoparkta Mingi'nin aracını görmem ile sinirlerim bozulmuştu. Burası onun hastanesiydi. Gelmesi gayet normal. Odaya girdiğimizde babam Mingiye sinirle bakıyordu. Brn girince önce şaşkınca sonra üzgünce bakıp yanıma geldi. "Yunho iyi misin? Berbat haldesin" Mingiye kısa bir bakış atıp burukça gülümsemiştim. "Hyung annenin cenazesinde bile bu hale gelmedin" demişti Yeosang. "Seni sadece konuşman için gönderdim. Ayrılacağınızı ve bu hale geleceğini bilseydim göndermezdim seni" sıkıca babama sarılıp kulağına sorun olmadığını fısıldadım. Babam pişman olmuş gözlerle bakıyordu. "Yah sorun yok dedim ya. Hem bana sevgili mi yok" şakayla karışık söylediğim şeye Yeosang'ın verdiği cevap ile bezmişlik ile ona baktım. "Aslında yok hyung. Mingi hyungu bile şans eseri buldun" demişti. Hongjoong ve San kahkahalara boğulurken delici bakışlar ile ikisine baktım. "Hadi ama Yunho Yeosang haklı. Lisede Jae-hyuk seni kıskandırmak için çıktığı kişiye aşık olduğunu ve şuan evli olduklarını hatırlatırım. Sevgili konusunda hiç şansın yok" demişti. O olay aklıma gelince ister istemez sırıtmaya başladım. "Ama düğünlerinde çiçeği ben tuttum. Evlenme sırası bende" dememle daha çok gülmeye başladılar. "Üzgünüm oğlum ama Yeosang evlenir ama sen evlenemezsin. Bu konuda hiç şansın olduğunu sanmıyorum" demişti babam. Yavru köpek bakışları atmam ile anlımdan öpüp kollarını sıkıca bana sardı.

Babam gideli 1 saat olmuştu. Odada büyük bir gerginlik vardı. San babamı bırakmaya gitmişti ve hâlâ dönmemişti. Sertçe açılan kapı ile korkarak oraya döndüm. "Bana bak lan adı şerefsiz. Seni bir daha 1 metre bile yakınımızda görürsem çeker vururum seni. Anladın mı lan beni?!!" San hiddetle bağırırken Hongjoong hyung onu tutmaya çalışıyordu. "Hyung tutma onu" demem ile şaşkınca bana baktı. "San haklı hyung tutma onu. Bırak ne yapıyorsa yapsın. Ben gidip nakil işlemlerini halledeceğim" demiş ve ayağa kalkmıştım. Mingi kolumdan tutması ile "Bırak bari Yeosang hastanede kalsın. Sağlığı iç-" sertçe kolumu çekerek sinirle yüzüne baktım. "Benim kardeşimin sağlığı beni ilgilendirir. Senin aptal hastanene kalmadım. Ve bir daha SAKIN BANA DOKUNMA" diye bağırmam ile bir iki adım gerilemişti. Jongho araya girip "Hey hey hey sakin olun hastanedeyiz. Birazcık sakin olun ve öyle konuşun" demişti. Alayla gülüp "Mingi ile ayrılmam için önce kardeşimi öldürmeye çalıştın. Şimdi de gelmiş sakince konuşun mu diyorsun? Dalga mı geçiyorsun benimle?!!!" diye bağırmam ile o da korkup gerilemişti. Hongjoong hyung kolumdan tutup beni bir kenara çekti "Yunho bırak Yeosang burda kalsın. Ne zamandır ordan oraya sürükleniyor çocukcağız. Yaralı zaten daha fazla yorulmasın" demişti.

Artık dayanamayıp ağlayarak "Benim başkalarının altına girmeye meraklı olduğumu söyledi" demem ile odada her telden ayrı ses çıkmıştı. "Artık onu görmek istemiyorum. Onun hakkında hiçbir şey duymak veya bilmek istemiyorum. Onu tanımamış olmayı tercih ederdim" diyerek olduğum yere çökerek tekrardan ağlamaya başladım. Odada bağırış çağırışlar yükselirken tek yaptığım kafamı dizlerimin üzerine yaslayıp ağlamaktı. Odanın kapısının açılması ile herkes susmuştu. Odada sadece benim hıçkırıklarım duyuluyordu. İki kişinin bana sarılmasıyla biraz olsun rahatladım. Hıçkırıklarım iç çekişlerine dönüştüğünde kafamı kaldırıp sağımdaki San'ın boynuna koydum. San saçlarımı okşarken ben beline sarılmıştım. "Ciddi anlamda söylüyorum Mingi hyung, annesinin cenazesinde bile bu kadar ağlayıp harap olmadı. Onu bu hale getirmeye hakkın yok" demişti Yeosang hafif sinirle. Biraz olsun kendime geldiğimde "Yunho kalk koltuğa otur hasta olacaksın" demişti San. Ardından kolumdan tutup beni kaldırdı ve beni koltuğa sürükleyip oturttu. "Yunho çok uzunsun biraz kay da kafanı göğsüme yaslayayım" demişti San sitemle. Dediğinden daha çok kayıp direkt dizlerine uzandım. Mingi ile göz göze gelince bu sefer direkt olarak gözlerinin derinliklerine baktım. Çok pişman bakıyordu. Gözleri dolu doluydu hatta ağlamıştı bile. Saçları dağılmıştı. Bir yanlış anlaşılma yüzünden ikimizde darmaduman olmuştuk.

You're Only MeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin