23

881 58 13
                                    

Ve birkaç performansı bizim performansımız başlayacağı için hazırlık odalarına gitmeye başladık. Genel olarak ekstra bir hazırlığımız yoktu ama bu demek değildi ki hazırlık yapmayacağız. Bu yüzden hep birlikte hazırlığı yapacağımız odaya gitmeye başladık ama şöyle bir sorun vardı ki başım dönmeye ve gözlerim kararmaya başlamıştı. Bu hiç iyi değildi. Hele ki performans öncesi hiç iyi değildi.

Kimseyi endişelendirmemek için yanımdaki soğuk duvara sırtımı dayadım gözlerimi kapadım ve birkaç kez derin nefes aldım. Gözlerimi açtığımda biraz daha iyi olduğumu düşünüp lavaboya doğru gitmeye başladım. Diğerlerinden farklı tarafa gittiğimden olsa gerek Yoongi "Hyung nereye gidiyorsun? Oda bu tarafta."
diye arkamdan seslendi.

Ona dönmeden "Lavaboya." demiş ve hızlı ve büyük adımlarla istediğim yere geldim. İçeride olabilecek insanlardan dolayı kapıda bir kaç saniye soluklanıp içeriye girdim. Boş kabinler ve boş el yıkama yerleriyle kimse olmadığı için bir kez daha tanrıya dua ettim.

Aynanın karşısına geçip birkaç dakika kendime baktım. Yüzüm solmuş, göz altlarım morarmış gibiydi ama yüzümüzdeki makyaj her şeyi gizleyebiliyordu. Bu sayede gizlenmişlerdi.

Daha fazla zaman kaybetmemek için suyla yüzüme bir kaç defa su attım. Soğuk su içimi titretirken kendime gelmekten çok uzakta gibiydim sanki. Suyun işe yaramayacağını anlayınca çeşmeyi kapattım. Şimdi gitmem gerekiyordu. Büyük ihtimalle menajerimiz gelmediğim için ne yapacağını düşünüyordu yine kara kara. Gruptakilerde hızlıca hazırlanmaya çalışıyorlardı. Peki o, o beni merak etmiş midir?

Saçmalama Seokjin. Tüm bu telaş arasında seni mi düşünecek bir de? Ne ara bu kadar bencil, ilgi meraklısı biri oldun?

İç sesimin dedikleri doğruydu ama beni düşünmemiş olma ihtimali kalbimi kırıyordu. Ama hiç bunların sırası değildi gerçektende.

Son kez kendime baktıktan sonra çıkıp odaya doğru yürümeye başladım. Yavaş yavaş yürüdüm. Sanki ne kadar yavaş yürürsem o kadar çabuk bu üzerimdeki durum geçecekti. Ama geçmedi. Kapının önüne geldiğimde hala aynıydı. Belki daha da kötü.

Kapıyı açıp içeriye geçtiğimde başıma üşüşen bir düzine insanla iyiysem bile kötü olurdum o kesin. Biri saçlarımı yaparken, biri makyajımı düzeltiyor diğeri terimi siliyor bir digeriyse serinlemem için minik bir vantilatör tutuyor bir başkası su uzatıyordu. Daha farkında olmadıklarım da vardı belki.

Sona kaldığım için en son benim işim bitmişti. Nefes almam için vakit olmadan sahneye çıkmak zorunda kalmıştım. Çok değil bir iki dakika nefes alsam yeterdi ama ona bile şu an zamanımız yoktu.

Yerimizi aldıktan sonra şarkı başladı ve onunla tabi ki dansta başladı. Sahne önünde iyi gibi durmalıydım. Bu yüzden yüzümde minik bir tebessümle dans ediyor ve şarkı söylüyordum ama içimde ise çok farklı durumlar vardı. Arada gözlerim kararıyor ve bu yüzden çok minik bir ritim bozukluğum oluyordu. Normal biri izlese veya buralardaki izleyicilerin çoğunun fark edemeyeceği kadar önemsiz ritim bozukluklarıydı bunlar. Ama bunlar diğerlerinin dansını etkiliyordu. Kesin içeriye girince azarlanacak ve önümüzdeki günlerde daha çok provaya kalacaktım.

Kimse şu an bilmiyordu ki kötü olduğumu sadece kızacaklardı. Az prova yapmama bağlayayıp bitireceklerdi. Bu kadar basit.

İki şarkıyıdw bitirmiştik ama bende bitmiştim artık. Gerçekten kötüydüm ve nedenini az çok tahmin etmeye başlamıştım.

Sabahtan beri yediğim minicik bir sandiviçle duruyordum. Başka bir şey yememiştim. Diğer üyeler yerken çağırdıklarında canım istemediği için yememiştim. Daha doğrusu canım istemediğinden değil verilen diyetten dolayı yemiyordum. Ama bu kadar kötü olmam iyi değildi. Milyonlar izlerken hele de.

İçeri girdiğimiz anda kendimi bir koltuğa attım. Bu gece benim için geçmeyecek gibiydi. Böyle giderse kendimi hastanede bulmak istemiyorum. Koltukta uzanıp başımı geriye attım. Nefes almaya çalıştım. Gözlerim kapalı karanlıkta durdum. Etraftaki sesleri duymamaya çalıştım. Yanıma gelen insanları gönderdim. Odada kimse kalmayınca o geldi.

Merak edip gelmişti.

Evet gelmişti. Ne kadar gerek yoktu demek istesem bile çok mutlu olmuştum. Onun bana olan ilgisi hoşuma gidiyor beni mutlu hissettiriyordu. Keşke her zaman böyle olsaydı ben ona hayır desem bile.

"Neyin var hyung? Sahne de de çok iyi değildin sanki? Arada minik de olsa ritimi kaçırdın." Endişeli mi yoksa öylesine mi sormuştu bilmiyorum. Sesi hem çok duygu barındırıyor hem de çok düzdü.

"Y-yok bir şey sadece kendimi biraz kötü hissettim o kadar bir şey yemediğimden tansiyonum biraz düşmüştür o kadar." Olabilecek en enerjik sesimle konuşmaya çalışsam dahi karşımdaki bedenin dizleri üzerine çöküp ateşime bakmasından işe yaramadığını anladım.

"Tüm gün yemek yemedin mi yani sen? Ve hala böylesin. Amacın ne hastaneye kaldırılmak ve beni endişelendirmek mi? Kendini düşünmüyorsun beni de mi düşünmedin? Şu aptal diyetleri yapmana gerek olmadığını kaç defa söyleyeceğim. Belin minicik tuttuğumda ellerim arasında kayboluyor, kolların ince boynuma sardığında ağırlık bile yapmıyor. Vücudunu kucağıma aldığımda sanki normal bir poşet taşıyormuşum gibi hissediyorum çünkü o kadar hafifsin ki tüm gün taşısam kollarım ağrımayacak. Ama hala kilo verme derdindesin. Daha fazla kilo verip ne yapacaksın ha?"

Sinirli, endişeli aynı zamanda bana üzülen haliyle saydığı sözler tek tek suratıma çarpmaya başlamıştı. Ne diyebilirdim ki? Haklıydı. Her zaman olduğu gibi.

Kendimi toplayıp sesimin normal çıkacağına emin olduktan sonra konuşmaya başladım.

"Sence ben çok mu memnunum aç kalmaktan? Ben kendi kendimi aç bırakmaktan zevk alan psikopat bir şarkıcıyım değil mi senin gözünde? Ama öyle değil Taehyung-ah. Kilo almamam gerek alırsam linçlenirim. Bu grubun visuali olarak yapabildiğim tek iyi şey olan görselimi en iyi şekilde korumalıyım. Ben görselimi koruyamazsam bu gruptaki yerim ne?

Vokal mi?

Rap mı?

Dans mı?

Ben sana söyleyeyim hiçbiri. Benim bu grupta olmamın tek amacı yüzüm. Ama artık sizde çok yakışıklısınız. Sen, Jungkookie, Jiminie, Namjoon-ah, Hoseokie, Yoongi. Hepiniz beni geçtiniz. Ve ben şu an beni sırtınızda taşımanız gereken bir yüküm sadece. Bu yüzden bari tek iyi olduğum şeyi düzgün yapayım da size daha fazla yük olmayayım. Anladın mı şimdi beni? Neden kendime bu eziyetleri yaptığımı anlamışsındır artık."

Şu an en olmayacak yerde en olmayacak konuşmaları yapıyorduk ve biri buna bir son vermeliydi. Ve bu kişi ben oluyordum galiba. Bunun bilinciyle arkamda bıraktığım bedene bakmadan kapıya ilerledim. Tam kolu tuttuğum sıra da kolu açmamı engelleyen el sonra da belime sarılıp kafasını boynuma gömdü.

"Ama ben seni BTS'ten Jin olarak sevmedim. Ben seni Kim Seokjin olarak sevdim. Ben seni sen olduğun gibi sevdim. Bu da mı önemli değil. Ben seni böyle seviyorum. Böyle olmanı değişmemeni istiyorum. Çok şey mi istiyorum hyung?"

"Çok şey değil Taehyung-ah? Sadece bizim için olmayacak bir şey istediğin. Keşke keşke istediğimiz gibi yapabilseydik. Hiç bir şey düşünmeden ikimiz. Sadece sen ve ben. Ne güzel olurdu ama. Bunlar hayal Taehyung-ah. Hayaller güzeldir. Ama gerçek hayat acı ve biz hayal dünyasında yaşayamayacak insanlarız maalesef. Belki bir gün bu olur. Hiç bir şeyi düşünmeden hareket ederiz. Ama şu an bu bize çok uzak. O yüzden bırakta gidelim."

"Uzak olmayacak. Sadece sen ve ben olacağız.

Söz veriyorum."

Just You •TaeJin•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin