60. Bölüm •Madalyonun Öteki Yüzü

772 127 90
                                    

YAZARDAN NOT: Merhabalar SAD Takımı üyelerim! Hepiniz yeni bölüme hoş geldiniz!

Bir kez daha asırlar sonra aranızdayım. Bölümün tamamen kafamda hazır olduğu ama başına geçip asla yazamadığım bir buhran döneminden geçtim. Sanırım Rakunlar'ı bitirmek beni düşündüğümden daha fazla etkiledi. Resmen o günden sonra Wattpad'e girmedim doğru düzgün. Neyse, gelmek üzere olan yeni kurgumu düşünüp kendime ve sizlere olumlu mesajlar göndermek istiyorum. 

Gevezeliği bırakıp sizleri yeni bölümle baş başa bırakayım. Bir sonraki bölüm bu kadar geç gelmeyecek, muhtemelen bir hafta içinde gelir yeni bölüm. Benden size söz. Ama sonrası için her hafta bölüm gelecek diye söz veremiyorum çünkü avukat yanı stajıma başlamak üzereyim. Yani kısacası her gün mesai yapacağım ve akşama da eve iş getirecek gibiyim. Bu yüzden ne kadar vaktim kalır yazmaya hiç bilemiyorum. Yine de olumsuz düşünmeyelim.

Hepinize keyifli okumalar diliyorum, beğenirseniz beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen ^-^

Sizi seviyoruuuum ^-^



"Bu görev açısından size hiçbir şeyin sözünü veremediğimizin farkındasınız değil mi?" 

Seul'ün sözleri üzerine odada kısa süreli bir sessizlik oldu. Sessizlik kısa olmasına rağmen o kadar yoğundu ki onları yalnızca kamera yolu ile izlememe rağmen ben bile ürpermiştim.

Noah Smith, bu kadar yüksek bir mevkii de olduğunu ilk kez belli eden bir tavırla

"Elbette farkındayız. Ama önemli olan bizim de sözlerimizin bir sınırının olduğu. Sözlerimi tekrar ediyorum, Başkan canlı çıktığı sürece ne kadar suç işlediğinizin, kime ne zarar verdiğinizin hiçbir önemi yok. Bize Başkan'ı canlı verin, biz de kimliklerinizi sonsuza kadar bir sır olarak tutup bu zamana kadar işlediğiniz her suçu takipten düşürelim. Aksi durumda sanırım kartları yeniden dağıtmaktan başka şansımız olmayacak." dedi.

Kartları yeniden dağıtmanın tercümesi elbette Seul'ün orada anında ele geçirilip olabildiğince fazla suçun üzerine yıkılması ve ardından ülkenin her  yerinde bizim için aramaların başlaması olabilirdi.

Sakin kalıp bu senaryo için de bir plan yapmaya başladım. Apollon ve Alex bir şekilde başarısız olur da Başkan ölürse o zaman bunu bizden ve Willson ailesinden başka bilen olmayacaktı. FBI'ın içeride adamının olmadığından emindik. Bu durumda FBI ya da başka kimse duruma uyanmadan hızlıca Seul'ü oradan çıkarmak zorundaydık. 

FBI, en azından şimdilik, sözlerimizi sorunsuzca dinlediğine göre onları sahte bir baskına yönlendirerek Seul'ü onların arasından almamız olasılığı vardı ancak hayli düşüktü.

FBI'ın onları denetleyecek birini bu kadar çabuk kabul etmesi, Seul'ü içlerine alıp en yetkili amirleri ile aynı odada tutmayı kabul etmeleri, en başta bana şaşırtıcı ve hatta inanılmaz derecede iyi gelirken şimdi madalyonun öteki yüzünü görebiliyordum. Biz FBI'ı denetlerken bir yandan da o kendine kusursuz bir rehine bulmuştu.

Apollon'un bu durumu fark etmemiş olma olasılığını düşünsem de bir türlü emin olamıyordum. Apollon her şeyin en az on adım ötesini gören biri olarak bunu fark etmemiş olabilir miydi? Pek mümkün değil gibiydi. Ama kısa zamanda o kadar fazla olay olmuştu ki Apollon'un bunlar içerisinde boğulup böyle ufak ancak hayati bir detayı kaçırmış olması da aslında o kadar uzak bir ihtimal değildi.

Peki ya fark ettiyse? O zaman Seul'ü oraya neden göndermişti? Amerikan Başkanı dahi olsa, kimse için Seul'ün ya da içimizden birinin hayatını tehlikeye atmayacağına emindim. O zaman güvendiği bir şeyler olmalıydı. Yani bizden yine bir şey saklıyordu, ki bunu yaptığı son seferinde hepimizin ölmesine ramak kalmış olduğundan daha da tehlikeli bir görevde bu kadar salaklık yapmadığını ummaktan başka bir şey yapamıyordum.

Apollon'un TuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin