4. Bölüm •-A

4.7K 435 90
                                    

YAZARDAN NOT: Öncelikle hepinize merhaba. Lafa nereden başlayacağımı bile bilmiyorum. Ülkemiz için bir kez daha hem söylenecek çok şey var hem de lafın bittiği yerdeyiz.

Üstelik hangisi daha çok acı veriyor bilmiyorum, "bir kez daha" yazmak mı yoksa lafın bittiği yerde olmak mı.

Bundan aylar önce Ankara patlamasında bunun son olmasını her şeyden çok istediğimi söylemiştim. Ancak Ankara patlaması elbette son olmadı, ondan sonra sayısını bile bilmediğim kez patlama oldu ve isimlerini bile bilmediğim yüzlerce insan öldü. İşin kötüsü ölen kişilerin hepsi bizim için birer istatistik artık. Doğu'dan her gün gelen şehit haberleri, patlayan bombalarda ölenler, manyak akrabaları tarafından öldürülenler, sadece "kadın" olduğu için şiddet görenler... Hepsi birer istatistik. Ateş sadece düştüğü yeri yakıyor artık.

Baktığım fotoğraflarda, izlediğim videolarda elle tutulabilecek kadar yoğun dehşeti, üzüntüyü hissettim. Ve beni en çok etkileyenlerden biri de bir babanın hala kulaklarımda olan sözleri oldu. "Sadece oradan geçiyordu. Bu kadar basit, bu kadar ucuz..." İnsan hayatı ülkemizde böyle artık, bu kadar basit, bu kadar amaçsız, bu kadar "ucuz" ölüyoruz. 

Umarım bundan sonrasında böyle acılara tekrar tanık olmayız, çok acı çektik. Umarım bu son olmuştur, umarım bu son umarım olur.

Bölümü size söz verdiğim gibi cumartesi yayımlayacaktım ancak kontrol etme işini akşama bıraktım ve patlama oldu. İçimden yeni bir bölüm yayımlamak hiç gelmedi, hala da gelmiyor ama sizlere söz vermiştim. Ayrıca her ne kadar trajikomik olsa da hayat devam ediyor. 

Umarım hepiniz iyisinizdir. Güvende kalın, sağlıklı kalın. Keyifli okumalar. *sözün bittiği yerde olan yazar emojisi*


Louis yukarı çıkarak gözden kaybolduktan sonra Seul zar zor yürüyerek George'un olduğu ringin dibine gitti ve

"Eee, şey George, benim bu durumda yukarı çıkmam pek olası değil de sen aşağı iniversen?" dedi. George gülerek aşağıya inerken ben de Alex'in yanına gittim.

Alex, melezdi. Açık kahverengi ten rengine yakışan ela gözleri vardı. Düz saçları kısa ancak şekilliydi. Boyu Seul'ün boyu ile hemen hemen aynı civarda yani 1.85 civarındaydı. Sürekli dövüşmenin yararı olarak birçok kasa sahipti ancak kasları ona kaba bir hava katmamıştı. Her nasılsa nazik duruyordu.

"Tamam, terimiz soğumadan antrenmana geri dönmem lazım. Şu saatleri biran önce ayarlayalım." dedi Alex ben yanına gider gitmez.

"Tamam. Ben cuma hariç hafta içi her gün ikiden sonra boşum. Haftada dört kez ders almam yeterli olur sanırım?" dedim.

Alex kısık sesimi duyunca şaşkınlıkla kaşlarını kaldırsa da yorum yapmadı ve

"Olur, evet. O zaman okulundan yarım saat içinde buraya geleceğini düşünürsek cuma hariç hafta içi her gün saat iki buçukta başlıyoruz. Sanırım sizinki yoğun bir eğitim olacak arkadaşının durumuna bakarsak sizinle uğraşanlar var. Yani yoğun eğitim için dört saat yeterli olur. Altı buçukta buradan çıkarsın. Anlaştık mı?" dedi.

"Şey sanırım salı günü işimiz daha kısa sürecek." dedim.

"O niye?" dedi Alex kaşlarını çatarak.

"Eh, pazartesi öldükten sonra salı sadece cenazeme katılman yeterli olacaktır. Küllerimi bu spor salonuna savurursunuz. Ruhum ebediyen sizinle olur." dedim gülümseyerek.

Alex gözlerini devirerek

"Ölsen bile salı günü gelmek zorundasın. Ayrıca seni olimpiyatlara filan hazırlamayacağım. Kendini savunmayı öğreteceğim. Yani sağlığın veya kondisyonun önceliklerim arasında yer almıyor." dedikten sonra bana cevap verme zamanı bile tanımayarak

Apollon'un TuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin