64. Bölüm •Hayırlısı

900 112 166
                                    

YAZARDAN NOT: Hepinize merhabalar SAD Takımı üyelerim ve tüm Olimposlular. Yeni bölüme hepiniz hoş geldiniz!

Bu kadar uzun bir ara verdikten sonra dönmek benim için bile ne kadar zor olmuşken sizi düşünemiyorum bile. Peşinen bu uzun ara için özür dilerim *pek utançlı yazar emojisi*

İşin açıkçası bölümün yarısından daha fazlası aylardır hazırdı. Hatta bu bölümü de yaklaşık bir hafta önce tamamladım (Instagram'dan görenleriniz olmuştur.) ancak bu aralar psikolojim öyle bir halde ki, sürekli olarak o kadar çaresiz ve huzursuz hissediyorum ki kendimi sürekli bir şeyler ile oyalamak dışında hiçbir şey yapasım gelmiyor.

Hayat beklediğim, umduğum gibi bir yer çıkmadı ve tüm bunlara direnmekte gerçekten çok zorlanıyorum.

Aman her neyse, burası günlüğüm değil siz de psikoloğum değilsiniz, bu nedenle sizi darlamadan yeni bölümle baş başa bırakayım.

Bu arada maraton yapmak gibi bir niyetim vardı lakin mümkün olmadığını fark ettim. Yine de kalan bölümlerin arasını açmamaya çalışacağım.

Hepinize keyifli okumalar diliyorum. Sizleri seviyorum <3


Asansörden inip evimizin önünde durduğumuzda, ki Apollon'un hangi daire diye sormayarak direkt doğru kapıya yönelmesi de gözümden kaçmamıştı, derin bir nefes alarak zile bastım.

Alex'in içeriden 

"Ben baktım." diye gelen sesinden hemen sonra kapı açılmıştı.

Ayakkabılarımızı çıkararak içeri girerken mutfaktan salona tabak taşımakla meşgul olan Seul bize pis bir bakış attıktan sonra işine devam etmişti. Annem ise ortalarda yoktu.

Salona girdiğimde Alex'e dönüp

"Annem nerede?" diye sordum.

"Mutfakta, bizim hayatta olduğumuzdan son dakikaya kadar endişe duyduğundan yemek işi haliyle son dakikaya kaldı. Yine de dışarıdan söylememize izin vermedi ve hızlıca bir şeyler yaptı." dedi Alex hızlı bir özet geçerek.

Sonrasında bir Apollon'a bir bana bakarak

"Siz de düşündüğümüzden daha geç kaldınız." dedi.

"Trafik." dedim belli belirsiz bir sesle.

Apollon benim yemek masasında bir sandalyeye oturmama yardım ederken sessiz kaldı.

"Ah, kimleri görüyorum?" dedi annem odaya ihtişamlı bir giriş yaparken. Sonrasında ise kimleri gördüğüne dair sorusunu yine kendi cevapladı.

"Hayatta kaldığını bana bildirmeye tenezzül etmeyen kızım ve kızımı beş dakika öncesine kadar öpen delikanlı." 

Kalbim bir an durmaya yeltenecek gibi olmuştu. Apollon'un kireç beyazı yüzünden anlaşıldığı kadarıyla o ölüme benden de yakın gibiydi. Ancak odadaki bu keskin şaşkınlığı büyük bir gürültü ile kırılan tabak böldü.

"Kızını NE yapan dedin?" dedi Seul.

Kimseden bir ses çıkmayınca ise Seul 

"Ulan Daphne'yi sadece evden buraya getirmen için emanet ediyoruz o arada harekete geçmekte ufacık bir tereddüt bile duymuyorsun." dedi bastırmaya çalıştığı siniri yüzünden dişlerinin arasından resmen tıslayarak.

Seul'ün bana değer verdiğini ve her koşulda beni korumaya çalıştığını bilsem de Rebecca ile yaşıtmışım gibi "abi" havalarında korumaya çalışması az biraz sinirime dokunuyor ancak daha çok komiğime gidiyordu.

Apollon'un TuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin