Uyandığımda sağ ve sol bileklerim kelepçeliydi. Gözlerimi açmaya çalışarak yatakta doğruldum. Ciddi anlamda bileklerim acıyordu. Birden dün gece aklıma geldi. Gece kelepçeyi çıkarıp bana takmış olmalıydı. Ne yapmaya çalışıyordu bu böyle?
Doğrulduktan sonra yandaki yatağa baktım. Boştu ve dağınıktı. Bora bey yatak dağıtmada çığır açıp odayı terk etmişti anlaşılan. Ne yapacağımı bilemeyip kalktım ve odadan çıktım. Aşağıdan televizyonun sesini duyuyordum. Merdivenleri yavaş yavaş indim. Salonla birleşik olan mutfağın salon kısmına iniş yapmıştım. Mutfak tarafından gelen seslerle oraya yöneldim. Bunu yaparken bir kez daha evin dizaynına hayran kalmıştım.
Mutfakta gördüğüm manzara karşısında gülmemek için dudağımı ısırdım. Bir insana mutfak işleri bu kadar mı yakışmazdı. Bana arkasını dönük olan Bora bir şeylerle -sosis olduklarını düşünüyorum- boğuşurken sessizce yaklaşıp arkasını dönmesini bekledim.
"Beni kesmeyi bırak da biraz yardım et."
Demesiyle yerimden sıçradım.
"Sen nasıl-"
Pis sırıtışıyla arkasını dönünce cümlemi tamamlayamadım. Üstü çıplak altında da her an düşecek gibi duran eşofmanıyla oldukça erkeksiydi. Kaslarına bakmamaya çalışarak bakışlarımı yüzüne çevirip somurttum.
"Ellerimi çözersen belki bir yardımım dokunabilir. Üstelik kelepçeyle dolaşmanın aşırı mantık içeren açıklamasını merak ediyorum doğrusu." Dedim ve onunkini taklit eden bir şekilde sırıttım.
"Değişken kararların olmasa o kelepçelere gerek kalmazdı. Çabuk pes ediyorsun, daha yeni başladık. Bana dengesiz diyordun, senin de benden aşağı kalır yanın yok. Ayrıca gitmekte özgürsün demiştim ama bu kadar erken değil."Evet, her zamanki gibi haklıydı. Pes etmek bana göre değildi ama şu duruma da henüz alışabilmiş değildim.
"Tamam ya. Hadi aç bileklerim acıdı."
Yavru köpek bakışımı atarken yanıma geldi.
"Gece rahat dursaydın çıkaracaktım ama öyle saçma bir yatış stilin var ki bir ara kolum bacağına dolanmıştı. Ceza olarak diğerini de sana taktım. Anlaşılan cezanı çekmişsin." Deyip cebindeki anahtarla kilidi açtı. Anında bileklerimi ovmaya başladım. Bu kadar yakınında olmak beni rahatsız ettiği için su içme bahanesiyle tezgahın önüne geçtim. Suyumu içerken o da kelepçeyi masaya bırakıp işine geri döndü. Tuhaf bir şekle bürünen sosisleri görünce gülmeden edemedim. Bana dönünce bıçağı elinden aldım.
"Bir sakıncası yoksa sosislere yaşattığın bu vahşetin sebebini öğrenebilir miyim?"
"Sus da kızart şunları açlıktan öleceğim."
"Emredersin patron."
İmâmı anlayınca yüzünü buruşturdu.
"Anlaşmamıza bir madde daha ekleyelim: yemekleri sen yaparsın çünkü annemden öğrendiğim birkaç şey dışında berbat bir aşçıyım. Tabi zehirlenmek istiyorsan orası başka. Ha bir de diğer maddeyi unutmayalım küçük hanım, ben ne dersem o."
"Evet, evet biliyorum şu 'benim iyiliğim için' olan." Dedim gözlerimi abartılı bir şekilde devirerek. Sosisleri sosislik durumuna tekrar getirdikten sonra onları tavaya attım.
Kahvaltı hazır olunca beraber oturduk. Konuşacak konu bulamadıkça geriliyordum. Zaten yeterince olağan dışı bir durumun içerisindeydim şimdi de hiç tanımadığım biriyle ne konuşabilirdim ki?
Neyse ki o beni bu dertten kurtarıp konuştu.
"Bu kadar gerilmene gerek yok."
Bir şey de gözünden kaçsın.
"Nereden çıkardın?"
"Gerginken dudağını kemiriyorsun. Anlamamak için salak olmak gerekir. Şimdi yemeğini ye."
Yine bir emir. Konuyu değiştirmek istercesine "Bugün ne yapacağız?" Dedim.
"Sen ne istersen." dedi. Açıkçası beklediğim cevap bu değildi.
"Nasıl yani?"
"Benim planlarım 2 gün sonra başlıyor. Seni ikna etmenin daha zor olacağını düşünmüştüm. Bugün ne istersen onu yapabiliriz ama lunapark falan dersen şu elimde görmüş olduğun bıçağı kullanmaktan çekinmem." dedi elindeki kahvaltı bıçağını kaldırırken. Lanet olsun çok güzel gülüyordu.
"Çok şükür öyle zevklerim yoktur. Bana sorarsan tüm gün uyumayı her şeye tercih ederim o yüzden sen karar ver."
"Sen bilirsin." deyip ayağa kalktı.
Refleks olarak "Nereye?" diye sormadan edemedim.
"Çok soru soruyorsun. Sigara içeceğim. Sen burayı topla ve yarım saate hazır ol."
"Öküz." diye homurdandım. "Emir verme bana. Rica etsen ne olur sanki? Beni ikna etmeye çalışırken daha kibardın." diye bağırdım arkasından.
Cevap vermeyip çıktı. İster istemez evlilik de böyle midir acaba diye düşündüm. Hani erkek evlenmeden önce çok iyidir evlendikten sonra özüne döner falan. Ama Bora her haliyle ayrı bir çekiciydi. Sanki içinde hem şeytanı hem de meleği barındırır gibi dengesiz, ama gördüğüm en güzel şeydi.
"Ne düşünüyorum ben ya?" deyip Rüzgar'ın mamasını hazırlamaya başladım.
...
Üstüme yarı şık yarı spor bir şeyler geçirdikten sonra aşağı indim. Aşağı indiğimde Bora kapı eşiğinde beni bekliyordu. Beni görünce saatine baktı ve "2 dakika geciktin." dedi.
"Sizi bekletmek istemezdim Bora bey." dedim sabır dilenir bir şekilde yukarı bakarak.
Saçları ıslak ve dağınıktı. Çok.... neyse.
"Öyle çıkarsan üşütürsün haberin olsun." dedim ama dinler mi? Hayır.
"Bana bir şey olmaz." deyip kapıyı açınca Rüzgar ayağına dolandı.
"Dur tasmasını getireyim" dedim ve merdivenlere adımımı attığım anda "Gideceğimiz yer ona uygun değil Mısra. Burada kalabilir." dedi. Üstelemeden Rüzgar'ı mutfağa götürüp geri döndüm. Bora beni kısaca süzüp dışarı çıktı.
...
Büyük bir binanın önünde durunca kafamı kaldırdım. İş merkezi gibi bir şeydi sanırım.
Bora: "Beni burada bekle hemen dönerim." dedi ve çıktı. Bora ve bitmeyen işleri...
Geri döndüğünde elinde birkaç dosya vardı. İçimdeki meraka galip gelerek ne olduğunu sormadım. Bana kısa bir bakış atarak sürmeye başladı.
Haziran sıcağı kavurucuydu. Bir an önce gidelim diye düşünürken araba durdu. Camdan bakınca gördüğüm manzarayla ufak çaplı bir şok geçirdim. Burası ailemle her yaz birkaç kere mutlaka geldiğimiz kıyıydı. Pek sahil gibi değildi, kum yerine kocaman kayalar vardı. Oradan babamla denize atlardık, burada öğrenmiştim yüzmeyi. Yüzdükten sonra ormana gider yürüyüş yapardık. Burada harika anılarım vardı.
"Oha!" demekle yetindim.
"Seni mutlu eden her şeyi bilirim ufaklık." dedi Bora. İster istemez duygulanmıştım tabii. Artık buraya asla ailemle gelemeyecektim. Kafamı kaldırıp gözlerimi kırpıştırarak gözyaşlarımı geri ittim. Ağlamayacaktım.
"Hadi inelim."
...
Yavaşça ağaçların arasından çıktım. Orada, arkası dönük bir şekilde sigara içerek beni bekliyordu. Normalde tabii ki de bikini giymekten utanmazdım ama O'nun önünde böyle durma fikri beni utandırmıştı. Utancımı belli etmeyen bir surat ifadesi takınarak verdiği pareoyu üstüme geçirdim ve yanına gittim.
"Hep böyle yavaş giyineceksen işimiz var seninle." demesiyle koluna sertçe bir yumruk geçirdim. Gülerek bana baktı.
"Tamam sakin. Hadi gel." deyip elimi tutunca kalp atışlarım ister istemez hızlandı.
Taşların üstünde biraz dolandıktan sonra uygun bir kaya bulup üstüne oturduk. O'na baktım, denizi izliyordu. Yüzüne vuran güneş ışığı mükemmel yüz hatlarını ortaya çıkarıyordu. Başta onun kötü işlere bulaşan o klasik serserilerden biri olduğunu düşünmüştüm. Ama yanıldığımı o an farkettim. Hiçbir serseri bu kadar güzel gülemezdi ki... hiçbir serseri hem bu kadar masum hem bu kadar tehlikeli görünemezdi. O farklıydı. Hem de çok.
"Suratımı incelemek bu manzarayı izlemekten daha keyifli anlaşılan."
"Buraya çok geldim." dedim. "Seni izlemek daha ilgi çekici."
Söylediğim şeye en az benim kadar o da şaşırmıştı. Bana döndü.
"Tamam ben de seni izlerim öyleyse."
Birkaç dakika öylece birbirimize baktıktan sonra saçmaladığımızın farkına varıp gözlerimi kaçırdım.
"Rahatsız ediciymiş öyle değil mi?"
Bora gülmesin ya, onunkinden sonra diğer hepsi sönük gelecek çünkü.
"Evet." dedim uzatmadan. Uzatsam yine üste çıkardı ne de olsa.
"Hadi kalk, buraya böyle oturmaya gelmedik." deyip ayağa kalktı ve tişörtünü çıkardı. O bunu yapınca ben de ona bakmamaya çalışıp utana sıkıla üstümdeki tül şeyden kurtuldum.
Lanet olsun bakma öyle. Hiç mi erkek görmedin Mısra? Bakışlarımı kaçırınca o da beni birkaç saniye süzdü ve yanıma geldi. Elini belime koyup "Bak." denizin ortasındaki küçük kayacığı gösterince o yöne baktım. "Şurayı görüyor musun?" Başımı salladım. Gülümseyerek suratıma baktı ve benden ayrıldı.
"Yarış!"
Bir an donakaldım ama onun atladığını görünce vakit kaybetmeden kendimi denize attım.
Benden önce başlamanın avantajını kullanarak beni yenmişti. Nefes nefese kayaya çıkmama yardım ederken "Yaa ama Bora haksızlık yaptın!"
"Hiç de bile."
Gülümsememe engel olamadım.
Sırtını taşa yaslayınca yanına gittim.
"Teşekkür ederim."
"Ne için?"
"Buraya bir daha geleceğimi düşünmemiştim. Onlarsız..."
"Sen böyle her şeye teşekkür etmeye devam edersen olmaz, keyfine bak, anı yaşa."
"Yine de sağol."
Yeniden gözlerimin dolmaya başladığını fark edince "Bak Mısra, özlemek nedir çok iyi bilirim. İlk başta çok acıtır. İyileşmeyen bir yara gibi, hep kanar ama acısına alışırsın. Sen de alışacaksın. Farketmesen de çok güçlüsün."
Gözlerimi sildim ve gülümseyerek ona baktım.
"Öyleyse alışmama yardım et."
"Şu an tam olarak onu yapıyorum." dedi ve beni kendine yasladı.
...
Güneş batarken saatlerce suda kalmanın ardından buruşan ellerime baktım. Ayrıca Bora'nın başlattığı su savaşı yüzünden fazlasıyla yorulmuş ve acıkmıştım.
"Biraz daha suda kalırsak vücudum babanneminkine banzeyecek. Hadi çıkalım."
"Haklısın, öyle bir Mısra'yı yanımda isteyeceğime emin değilim."
"Şuna bak ya. Ben sana çok meraklıyım sanki." diye klasik bir cümle kurup ona doğru atıldım. Amacım kafasını suya gömmek olsa da kendimi anında Bora'nın omzunda buldum. Sırtına vurarak "Bırak beni yürüyebilirim!" desem de dinlemedi.
Kıyıya varınca beni indirdi ve elime bir sandviç tutuşturup "Arabaya. Yolda yersin." dedi.
"Gün batımını izlemeyecek miyiz?" dedim 4 numaralı şirin yüz ifademle. İç çekerek "Sana da yaranamıyorum. Otur." dedi.
Üstüme bir havlu dolayıp yanıma oturdu. Onun yanında sebepsiz bir şekilde her şeyi unutuyordum. O lanet olası hayatı bir an olsun unutmak iyi gelmişti. İyi hissettiriyordu.
Omzuna yaslanıp büyük bir iştahla sandviçimi yiyerek gün batımını izledim. O sırada Bora'nın telefonu tüm o anın büyüsünü bozdu. Ekrana bakınca yüzünü buruşturarak telefonu açtı
"Alo?"
"S*ktir. Neredesin?"
"Bir saate oradayım bir yere ayrılmayın."
Bora ayağa kalkınca ben de kalktım.
"Nereye?"
"Seni eve bırakacağım. Benim bir işim çıktı. Bu gece yalnız kalabilir misin?"
Surat ifadesi gergindi.
"Evet de bir açıklama yapmayacak mısın?"
"Sonra Mısra. Arabaya bin."
Gözlerimi devirerek arabaya yöneldim.
...
Yol boyunca bana bir eşofman ve bir kazak uzatması dışında hiç konuşmadık.
"Şimdilik bunları giy, eve gidince hemen çıkar sıcak bir duş al. Hastalanırsan seninle uğraşamam."
İkiletmeden dediğini yaptım çünkü sinirli görünüyordu ve bu beni ürkütmüştü.
Evin önünde durunca bana anahtarı uzattı. Tam alacakken geri çekti ve "Kaçmaya falan çalışırsan bozuşuruz. Senin ne yapacağın belli olmuyor."
"Merak etme öyle bir şeyi düşünemeyecek kadar yorgunum."
Anahtarı uzattı. "Sabah gelmiş olurum büyük ihtimalle. Ama gelmezsem endişelenme."
Anahtarı alıp "Ne endişelenicem be. Zaten bu yorgunlula bi 28 yıl uyurum ben. O zamana kadar gelirsin heralde?"
Onu güldürmeye çalıştığımı anlayınca zoraki bir gülümseme gönderdi. Baya gergindi, önemli bir şey olmuş olmalıydı.
Kapıyı açtım ve uyuşuk hareketlerle çıktım. Eve girinceye kadar bekledi. Ben de kapıyı kapatmadan ona el salladım.
Hemen uyumak istiyordum ama hasta olmamak için acele bir duş alıp üstüme pijamalarımı geçirdim. Her yerin kapalı olduğundan emin olup dün gece yattığımız odaya girdim.
Yalnız kalmaktan korkmazdım. Hatta yalnızlığı severdim bile. İş gereği ailem bazen geceleri eve gelmezlerdi. Ben de tüm gece annemin evdeyken izin vermeyeceği şeyleri yapardım. Film izler, abur cubur yer, ortalığı dağıtırdım. Ama artık ne annemin bana beni sıkı sıkı tembihleyip evden çıkmasını ne de eve gelince bir ton azar çekmesini göremeyecektim. Bu düşünceyle içime düşen sıkıntıyı dağıtmak için Bora'yı düşünerek yatağa girdim. Ne işi vardı acaba? Her zamanki gibi gizemliydi işte. Ona bugün birkaç kez kendiyle alakalı sorular sormuştum ama yanıtsız bırakmıştı.
Bora'nın gerçekte kim olduğu tam bir sırdı.
Bunları düşünmeyi daha ileri bir tarihe erteleyip kendimi uykunun o davetkar kollarına bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başlangıç
Teen FictionHani kaybedersin ya, hayata tutunacak bir dalın kalmaz da tüm umutlarını kaybedersin. Sonra hayatına biri girer, elinden tutup kaldırır, yanında olur. İşte o iki gencin hikayesi sayfaların arasında geziniyor. Hayatta hepimizin bir başlangıçı olmuştu...