Bora Aydın Kimdi?

284 33 3
                                    

"Ben Bora, Bora Aydın" demişti. Ne istediğini, adımı nerden bildiğini, neden takip ettiğini anlayamamıştım. 'Bora Aydın' kimdi bilmiyordum.

Mor kazak bana doğru geliyordu. Hala ciddiydim. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum sadece.

"Özür dilerim amacım seni korkutmak veya zarar vermek değil Mısra" dedi sakin bir ses tonuyla.

"Adımı nerden biliyorsun? Sen kimsin? diye sordum. Cevap vermedi. Öylece bana bakıyordu. Gözlerini, gözlerimden ayırmıyordu. Bakışları, bir çocuğun vitrindeki beğendiği oyuncağa bakması kadar anlamlıydı. Mor kazak gizemiyle beni etkilemişti. Kafam karışmıştı. Sokağın ortasında öylece birbirimize bakıyorduk. Korkmam gerekiyor muydu? Onu bile bilmiyordum. Tekrardan kendimden emin, güçlü bir ses tonuyla "Adımı nerden biliyorsun ?! Sen kimsin?!" diye sordum. Tek kelime etmeden arkasını dönüp öylece gitti. Donakalmıştım. Peşinden gidemezdim ne tür bi manyak olduğunu ne yapacağını bilmiyordum. Ayrıca eve tek parça gitmek istiyordum. Gerçi amacı bana zarar vermek değildi. Sadece öylece bakmıştı. Bu nasıl bir saçmalıktı! Mor kazakta kimdi?! Neler dönüyordu!

  Kendime gelir gelmez etrafımı kontrol ettim sokakta tek başımaydım.

Saatime baktığımda eve 10 dakika gecikmiştim. Telafi etmek için hızlı yürümeliydim. Yol boyu kafamı toplamaya çalışıp mor kazağın kim olduğu hakkında tahmin yürütmeyi denemiştim. Yaklaşık 10 dakika sonra eve varmıştım. Kapıdan içeriye girdiğimde karşılama ekibi çoktan hazırdı soru yağmuruna tutuldum. 'Neden geç kaldın, neredeydin' vsvs dinliyor-muş gibi yaptım ve hızlıca merdivenlerden çıkıp odama gittim. Kapıyı kapattım böylece annemin azarları da kendi gibi kapının önünde kalmıştı. Bu onu deli ediyor, bana da keyf veriyordu.

Eğer küçük bir çocuk olsaydım aileme mor kazağı anlatırdım. Ne yazık ki artık küçük bir çocuk değildim ve ailem de bu konuyu anlatacak kadar umrumda değildi. Bana bir zarar gelecekse Bora tarafından gelmesine de rağzıydım. Pek çevresi olan biri değildim. "Asosyal" kelimesi beni tanıtmaya yeterdi sanırım. Daha önce hiç sevgilim olmamıştı. Hoşlandığım biride yoktu. İç dünyamda savaşım varken bu tür şeylerle ilgilenmeye vaktim olmamıştı. Hala da yoktu. Ama Bora etkileyici biriydi.

Bora üvey abim bile olabilirdi. Yıllar sonra kardeşini bulmuş kendini tanıtan biri olma ihtimali vardı.Kendi kendime gelin güvey olmam çok saçmaydı. Üvey abisinden hoşlanan bir kardeş olmam, üvey kızını taciz eden babayla yarışırdı. Umarım Bora "Sen benim kardeşimsin" demez. Sorun gazetelerde yer almam olmaz. Asıl 1.sayfada yer almazsam büyük bir problem olur. "Yüz Yılın Asosyeli Depar Attı" diyede manşet yaparlar herhalde. Neyse fazla çirkinleşmeye gerek yok. Kendi dünyamda ne kadar cıvık olsamda mor kazağa yansıtmamam, ağır başlı olmam gerekirdi. Sonuçta Bora mavi gözlü baltalı bir seri katilde olabilirdi.

  Her şey için belki yolun çok başındaydım veya sona çoktan gelmiştim. Yaşadığım zorluklar beni her zaman daha da güçlü yapmıştı. Acı hayatımın her anında vardı. Acı her zaman vardı. Aslında yazdığım her satır acımı anlatmaya yetmiyordu. Asosyeldim çünkü bir yerden sonra insanlara güvenim kalmamıştı. Darbeyi çok kez yiyen birisi nasıl güvenebilirdi ki insanlara... Onca çokluk arasında bir hiçtim. Ama şunu da biliyordum bunları yaşayan ilk ve tek insan ben değildim.

   Pek sosyal birisi olmasam da açıp da girmediğim bir sürü sosyal medya hesabım vardı. Borayı aklımdan çıkaramayınca araştırmaya karar verdim. Tabi ki de Bora bu kadar salak olmasa gerek hiçbir şey bulamadım. "Bora Aydın" belki de uydurulmuş o an akla gelmiş bir isimdi. Pek yalan söyleyecek birine benzemiyordu ama güvenilir bir tavrı da yoktu. İsmini söylerken masmavi gözlerinde telaş vardı. Benden ne istiyor olabilirdi ki? Sıradan hatta fazla sıradan asosyal bir kızdım. Onun yanında çirkin bile kalırdım. Bu gizemli olay aklımı kurcalıyor beni deli ediyordu. Dünyada ismimi bilen sayılı insan varken o beni nereden tanıyordu?

Bu sorularla uykuya dalmam imkansızdı. Saatim 02:24'ü gösteriyordu ki bu herkesin uyuduğu anlamına gelirdi. Mutfağa indim ve  buzdolabını karıştırdım. En sonunda portakal suyunu çıkardım. Bardağa doldururken karşıdaki aynaya gözüm takıldı. Berbat görünüyordum. Uykusuzluktan gözlerim şişmiş saçlarım dağılmıştı. Bu tür bir erkek bende ne bulabilirdi ki? Boş hayaller kuruyordum. Bu saçma olayın elbet bir açıklaması olmalıydı. Belki de korkmalıydım ama kimseye söylemeye niyetim yoktu. Eminim ailem umursamazdı bile. Bunu düşünürken aniden bir ses duydum. Köpek sesi. Bardağı bırakıp pencereye yöneldim. Bir şey görünmüyordu. Tam geri dönerken bir havlama daha duydum. Bu seferki daha yakındı. Evimizin çevresinde pek köpek bulunmazdı. Beton yığınından ibaretti. Dolayısıyla köpek sesi beni şaşırtmıştı. Hayvanları severdim. Kapının önünden gelen sese bakılırsa yakındaydı ve yiyecek verebilirim diye düşündüm. Kapıya yöneldim ve açtım. Garipti. Köpeği göremedim. Tam kapıyı kapatacakken bir havlama sesi daha. Tam ayağımın dibinde süslü bir kutuda yavru bir golden. Onu göremediğime şaşmamalı çünkü çok küçüktü. Etrafa baktım ama tabi ki kimse yoktu. Düşünmeden onu içeri aldım ve kapıyı kapattım. Yanındaki notu görmem uzun sürmedi. Küçük siyah bir kağıt. Açtım ve kalbimin teklemesine neden olan cümleyi gördüm:
"Bu ufaklığa iyi bak Mısra. Çok yakında tanışacağız -BORA"

   

BaşlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin