Kıskanırsan Ölürsün

894 132 73
                                    

Seungkwan için o gece en hareketsiz ve uysal olduğu geceydi sanırım. Bu yüzden olsa gerek uyandığında halen onun kollarında olmasına şaşırmıyordu. Üzerine yatmış koca cüssesi yüzünden her yeri tutulmuştu. Hansol yastığına sarılır gibi ona sıkıca sarılmış ve başını Seungkwan’ın göğsüne yaslamıştı. 

Bu görüntü kendisi için dün gecenin ardından çok nefes kesici bir durum olsa da giderek artan hisleri yüzünden rahatsızdı. Ona karşı bir şeyler hissettiği için önce ona sonra kendisine kızıyordu. Ona daha da bağlanacağı bir halde olduğu hiçbir an hoşuna gitmiyor aksine sinirleri tepesine biniyordu.

Hansol’u sinirle üzerinden ittirse de kurtulabilmesi kolay değildi. Uyuyor olmasına rağmen sülük gibi yapışmış bir türlü kollarını açmıyordu. Seungkwan’ın debelenmesine karşı gözlerini açıp ona uykulu haliyle baktığında kalbi neredeyse duracaktı. Çok yakındaydı ve lanet olsun ki Boonie bundan etkilenecek kadar düşmüştü. 

“Bırak!”

Uyku sersemliğinden yararlanıp kollarından kurtuldu ve yataktan kalktı. Göğsünün üzerindeki sıcaklık da kollarının sardığı yerler de soğumaya başladı o an. Tüyleri diken diken oldu bir anda. Yokluğu bu kadar etkilememliydi yoksa sonrası Seungkwan için yıkım olurdu. 

“Nereye gidiyorsun?”

Ona dönüp baktığında gülümsediğini gördüğünde kendine daha da kızdı. Ondan hoşlanmaması gerekiyordu. 

“Cehennemin dibine!”

Ayaklarını yere vura  vura duşa girdi ve tüm sinirini ılık duşta akıttı. Sinirlenmek için onun yüzüne bakmak yetiyormuş gibi hissediyordu. Duştan sonra odada olmamasını fırsat bilerek ne giyeceğine bakıyordu ki telefonuna gelen mesaj tüm gün akışını değiştirdi. Kim Jongin onunla buluşmak istiyordu. Buna tabiki de hayır demeyecekti. Hazırlanıp lobiye inmişti ki Sofia ile karşı karşıya geldi. 

“Bu ne yakışıklılık! Nereye gidiyorsun? Kahvaltıda abimle bana katılmayacak mısın?”

Hansol’un nereye kaybolduğu ortaya çıkmıştı. 

“Jongin ile buluşacağım.”

Adını duyduğu zaman istemsizce heyecanlanmasını anlayamıyordu. Yani kendisi için bir arkadaş olan Jongin aslında koca ülkenin gözdesi olduğu gerçeğini göremiyordu. Kendisi de fazlasıyla gözde olması ikisini birbirine karşı normalleştiriyordu. 

Buluştuklarında da birbirlerini gayet iki arkadaş gibi karşılayıp oturdular ve sohbetleri samimice ilerledi. Görüşmeyeli baya zaman olmuştu ve konuşacakları çok şey birikmişti aslında. Jongin yine de her buluşmada olduğu gibi onu manken olmaya ikna etmekten caymıyordu. 

“Dün gece lansmanda buralı bir manken Brera Sanat Galerisine mutlaka gitmemi önermişti. Birlikte oraya geçelim.”

Bu yerin adı bir yerden tanıdık geliyordu ancak çıkaramadı. Sanat galerisine gitme fikri hoşuna gitmişti doğrusu. Uzun zamandır kültürek bir aktivite yapmıyordu. Bu evlilik onu tamamen normal alışkanlıklarından uzaklaştırmıştı. 

Kim Jongin ile birlikte böyle bir yere gitmek tamamen eşsiz bir andı. Harika mimari bir yapıya sahip binadan içeri girdikleri an etkilenmişti. Çok sofistike ama bir o kadar da hoştu. Asılı tablolara bakarak etrafta gezerken bir yandan Jongin’e gülümsemeden edemiyordu. 

Tüm bu harika anın içinde gözüne ilişen görüntü ile duraksadı. Başta hayal olduğunu veya bir saçmalık olduğunu düşünerek durdu. Bu yerin adını nereden tanıdık geldiğini anımsadı. Sofia bugün arkadaşıyla buraya gelecekti. Sofia arkadaşıyla birlikte gelmişti onları görüyordu hatta yanlarında Hansol da vardı.

You Make My Day | VerkwanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin