Kutlamasız Kutlama

971 124 62
                                    

Seungkwan için gün normalden daha erken aydınlandı. Dün gece erkenden yattığı için o sabah normal kalktığı erken saatten daha erken kalktı. Güneş yeni yeni kendini göstermeye başladığı için odanın içi gölgeli bir aydınlıkla kaplıydı. 

Ne yalan söylesin üzgün yatmasına rağmen rahat bir uyku uyumuştu ve bu gözünü açtığı ilk an iyi hissederek uyanmasını sağladı. Lakin şöyle bir sıkıntı vardı ki gözünü açtığı ilk saniyede gördüğü bir tutam kirpik ile hissettiği şey burnunun dokunduğu yumuşak etti. 

Tamam filmlerdeki gibi yakışıklı bir suratla dip dibe uyanmak çok aşırı iyi bir sahneydi ancak neredeyse içine girdiği Hansol ile bu kadar sarmaş dolaş uyumak literatürde olmaması gereken bir şeydi. 

Mışıl mışıl uyuyan suratıyla uyku sersemliği yüzünden birkaç saniye bakıştığında aklı türlü hayallere kapılmadan duramadı. Sabahları yunan heykeliyle uyanmak aslında ideal bir evlilik sebebiydi. Bu yunan heykeli uyandığından birkaç dakika sonra kaybolup akşama kadar göremeyeceği aklına geldiğinde ise sebep tamamen çürüdü. 

Ne yaptığının farkına vardığında dudakları neredeyse ondan izinsiz büzülmüş yanağına deymeye çalışıyordu. İçindeki kızgınlıktan kuduran minik Bonie tüm o hayalleri duman edip aklını başına getirdi. 

Uyanmasını umursamadan telaşla geri çekildi hatta aynı yatakta durmaya dayanamayıp aceleyle kalktı. Aptal herif! Kendine onun yunan heykeli değilde işkolik bir robot olduğunu hatırlattı. Hayır. Saçma sapan hayallere kapılamazdı. Kıyafetlerini alıp uyanmasını umursamadan banyoya gitti. 

Kendini cezalandırırcasına kafasını üç defa soğuk suya sokup ayılmaya çalıştı. Siniri biraz yatıştığında üzerini giyinip çıktı. Hansol çoktan kalkmış ve ortalıktan kaybolmuştu. Onu umursamayacak hatta görmezden gelecekti. Telefonunu eline alıp aşağıya indi. 

Jiyo daha kahvaltıyı hazırlamaya yeni başlıyordu. Dün kendisine öğlende hazırlamış olmasına rağmen şimdi kalkıp hazırlamasını düşündü. Bu bir anlama geliyor olabilirdi. Hansol işe gitmeden önce kahvaltısını evde yapıyordu. Buna şaşırmıştı açıkçası. 

Saçlarının halen ıslak olmasını umursamadan lüks villanın geniş balkonuna çıktı. Havanın turuncumsu rengi hoşuna gitmişti. Hafif tatlı esen meltem tenine sürtündüğünde bir üşüme vurdu. Rüzgarın onu içeri göndermeye niyeti varmış gibi sürekli vurmasını sevmeyerek inat etti. Kollarını bedenine sardı. 

“Jiyo! Kahvaltıyı balkonda yapalım bugün.”

Aslında bugün çocuklarla dışarıda kahvaltı yapması gerekirdi ancak saat daha çok erkendi. Acilen dışarı çıkmak istiyordu ki bünyesi bu kadar evde kalmaya hiç alışık değildi. Bünyesine tersti bu. Kahvaltıyı evde yapsa bile tenise gidecekti. Akşam da zaten Sofia’nın çok istediği kutlama vardı. 

Manzaraya o kadar dalmıştı ki kollarının üzerine konan hırkayı irkilerek fark etti. Yünlü hırka konduğu gibi onu ısıtmaya adamış gibi Seungkwan’ın üşümesini biraz atmıştı. Ona habersizce yaklaşan hırka yüzünden birkaç adım geri çekilip ona baktı. Hansol hırkayı omuzlarına yerleştirip bir iki adım ötesinde duruyordu. 

“Üşüteceksin.”

Üşüdüğünü inkar etmenin mantıksız olduğunu bildiği için hırkayı üzerine giyinip ona bakmayı bıraktı. Onu görmekten rahatsız olmaması lazımdı ancak oluyordu. Onun gibi varlığıyla yokluğu belli olmayan biriyle yaşamak zordu. Seungkwan bu altı ay boyunca ne çok bununla savaşacakmış gibi duruyordu. 

“Kahvaltı hazır.”

Onu görmezden geleceğini kendine hatırlatarak biraz ileride onu bekleyen masaya yerleşti. Jiyo büyük bir itinayla ona kahvesini getirdi. 

You Make My Day | VerkwanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin