𝐓𝐡𝐢𝐫𝐭𝐞𝐞𝐧

7.6K 490 376
                                    

En büyük pişmanlığım sınır koymak bu arada.
En az üç hafta yb yazmak zorunda kalmam diye yüksek olduğunu düşündüğüm bir sınır koyup, üç günde yb yazmam peki?

Neyse hadi bakalım bi daha sınır koymam gibi ama bu demek değilki oylar artık 250 den aşağı olsun.

Bu bölüm biraz aceleye getirildi haliyle. İdare ediverin.

(Düzenleyemedimmm)

(Düzenleyemedimmm)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



"Bana eziyet etmek hoşuna mı gidiyor?" Hızlanmış soluklarım ardından, birbirine bastırdığım bacaklarımın arasındaki o müthiş kaşıntıyı düşünmemeye çalıştım. Düşünme... Düşünme... Düşünme...

İmkânsız olduğunu bilmeden çabalamam bir yana, yanımdaki şoför koltuğunda oturan alfanın bu halimden, daha doğrusu bu kıvranışlarımdan zevk alan hali ile sinir kat sayım artıyordu. Hormonlarım gibi duygularımın da yoğun derecede hassaslaştığını baz alırsak, ufacık bir soluğuna bile kulp bulmaya başlamıştım.

Öyle ki bir ara bana karşı oldukça tepkisiz olmasına daha fazla dayanamayıp, birden bire tüm feromonlarımı salgılayıvermiş ve az kalsın bir kazaya sebebiyet vermiş olacaktım. Tek amacım onu azda olsa etkilemek ve bana karşı kayıtsız kalmasından kurtulmaktı ama hedeflediğimin aksine o sadece araba kontrolünü ufak bir elden çıkarmış ve sinirle söylenmişti. Pek bir şey dememiş olmasına rağmen, sadece 'Aptal mısın Roseanne?' diye çıkışmasına sinirlenmiş, biraz ağlamış ve o benim ağladığımı görüp teselli vermek amacı ile elini bacağıma koyduğunda bundan yararlanıp, elinin en ufak teması ile kendimden geçecek gibi olmuştum.

Kahrolası evi bir dağ başında olduğundan, şehir merkezinden oraya gitmek neredeyse bir saat sürüyordu. Ve ben tüm arsızlığımı konuşturarak bu bir saati kendi lehime çevirmek için çabalayıp durmuştum.

Ama tık yoktu. Onu kızgınlığının ilk gün, beni çağırmış olmasına rağmen yalnız bırakmam gerçekten sinirlendirmiş olmalıydı. Yoksa benim için gözü kapalı ölecek adamın şu an bana bu kadar katı olmasının sebebi yoktu.

"Jungkook~" ağlak, mızıkcı bir ses ile dikkatini çekmeye çalıştım yine. Şuan fazla aracın bulunmadığı, bilmediğim bir düz yoldaydık.
İki saniyelik bir sürede başını çevirip durumuma bakarak yeniden önüne döndü.
"Jungkook lütfen. Artık sadece feromonların işe yaramıyor." Ağlayacak fazla bir sebebim olmadığından, takım elbisenin içinde daha da yakışıklı görünüyor olmasına ağlayabilirdim.

Herhangi birinde, takım elbise-piercing-dövme üçlüsü ne kadar absürt duracak olsa bile bu adamın üstünde ne kadar kusursuz olabilecekse o kadar kusursuzdu. Resmen ona bakarak sızdırıyor gibiydim. Hiç bu kadar aciz hissettiğim olmamıştı. Bunun için ondan nefret edebilirdim.

broken moonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin