Evimden çok uzaktayım hava yeni yeni kararıyor hiç ışık yok gölgelerin beni boğmasına, kalbimi pençelerinin arasında parçalamasına izin vereceğim. Ben tüm inancımı kaybettim artık karanlık bile beni öldürebilir. Artık bir uçurumun kenarında dans ediyorum ayaklarım yere basıyor, elbisemin kuyruğu kayalıkların arasında uçuşuyor yaşamla ölüm arasında dans ediyorum. Ormandaki uzun konuşmanın ardından Savaş hakkındaki çoğu gerçeği öğrenmiştim. Gerçekliğim içinde boğulsam da, inkar etsem de bunlar gerçekti. Şimdi evimden çok uzaktayım Ankara’nın dışında şehrimden uzaktayım. Üstelik tüm bunlar sevdiğim kişi beni öldürmesin diye... Ne acı bir keder. Sıcak su kaynadığında ocaktaki cezveyi alarak sıcak suyu kupaya döktüm. Parmaklarımın arasındaki kupayı sıkıca tutarak balkona çıktım. Başımı gökyüzüne kaldırdım, bu dejavu değil geçmişin ta kendisi. Küçüklüğümden beri tek inancımdı gökyüzü, dedim ki 'gökyüzüne baktığın her yerde bir ışık vardır, her yerde huzur vardır.' Anlatıp durduğum uyduruk masallara inandım, yalana inandım. ‘Biz’ dedim. ‘Biz bulutların üstünde dans edeceğiz.’ Dedim. İnandım ama şimdi ise bulutlar simsiyah cenaze töreni gibi tüm bulutlar başını eğdi. Biz ölüyüz artık, biz dans edemeyecek kadar ölüyüz sevgilim.
Dumanı hala üstünde tüten kahvemden büyük bir yudum aldım. Boğazımı yakarak geçen kahveden dolayı yüzümü buruşturdum dilimin üstünde garip bir tat bırakmıştı. Ben bugün kahvemi ilk kez sıcak içtim. İlk kez ben tamamen kaybettim. Yanacağım, yanabildiğim kadar, en dibe batana kadar...
Akreple yelkovan kavga ediyordu zaman ardına bakmadan öylece akıp gidiyordu benim tek yaptığım ise öylece yavaş yavaş kararan gökyüzünü izlemekti. Görüntülerin elime ulaşmasına sadece birkaç saat kalmıştı. Kararmış koridoru aldırmadan çantamdan telefonumu ve gri aparatı aldım. Bu gri aparatı asla telefonun yakınından ayırmıyordum eğer ayırırsam sinyal yerini belli ederdi. Ekranda Savaş’ın numarasını görünce gülümsedim ‘kalp kalbe karşıymış sevgilim.’ diye mırıldanarak aramayı yanıtladım. Sesi kulaklarımda yankılandığında gözlerimi kapattım gülümsemem daha da keyiflenirken gözlerimi açtım. “benimle konuşmayacak mısın?” dedi. Bekledim derin bir nefes alıp “teslim ol! Hak ettiğin cezayı çek.” Dedim. Artık gülmüyordum donuk bir ifadeyle balkonun demirlerinin arasındaki boşluğa bakıyordum. Sert sesiyle “Hayır” dedi. “O zaman seni şikayet etmek zorunda kalacağım.” Dedim. Sessizce bekledi telefonun diğer ucundan fısıltılar duyuyordum yerimi arıyorlardı sinyalin nereden geldiğini anlamaya çalışıyorlardı. “Yerimi asla bulamayacaksın biliyorsun değil mi?” dedim. Gülerek “O kadar da emin olma.” Dedi. Telefonu kulağımdan uzaklaşarak ekrana gelen bildirime baktım video artık ellerimin arasındaydı sessizce aramayı kapattım. Telefonu komple kapatarak karanlık gökyüzüne baktım. Kupaya uzanarak soğumuş kahveden bir yudum aldım soğuk kahve artık güzel gelmiyordu. Kupayı tiksinerek fayansın üzerine bıraktım. Karanlık gökyüzündeki minik ışıklara baktım yıldızlara, onca aşka inanmama rağmen, o kadar güven problemim olmasına rağmen Savaş’ı nasıl kabullenebildim nasıl sevebildim aklım almıyordu. Gecenin sessizliğini bölerek bağırdım “Ya sen, ya hiç demiştin bana!” yanımda duran kupayı içindeki yarım kahveyle duvara fırlattım. Büyük gürültüyle patlayan kupanın kırıkları etrafa saçıldı. Aklıma aynı görüntüler düştü ayaklarım sargılı onun kucağındaydım. Yaralarımı saracağını söylemişti ama şimdi tek yaram oydu. Ayağa kalkıp dikkatlice camları toplayıp çöpe attım kendimde daha fazla yara açmayacaktım buna asla izin vermeyecektim. Hissettiğim acıları dindirmem, yaralarımı sarmam gerekiyordu ama benim gücüm bunlara yeter mi? İnancım yoktu karanlık koridora bakıp yutkundum. Korkuyordum, iliklerime kadar korkuyordum. Karanlıktaydım yalnız başıma kimsem yoktu. Ben her şeye sahip olabilirdim ama asla kimseye sahip olamazdım benim lanetim buydu işte bu yalnız ve hiç sevilmeden ölmek bu benim lanetim. Titreyen bacaklarımla oturma odasına ilerledim karanlığın içindeydim yapayalnız gözümden akan yaşlarla gölgelere baktım. Gözlerimi kapatıp bağırdım “Neden sevmedin?” kollarımı etrafıma sarıp hıçkırarak ağlamaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kibrit Ateşi
General FictionKapak tasarımı: wbrunette aittir. . Zaman aktı küçük kız kanlı ellerine neşteri aldı durmadı gözlerinden bir saniye tereddüt geçmedi. Neşteri boynundan göbeğine kadar indirdi göğüs kafesinin üstünde kalbi açıktı savunmasızdı hep öyleydi çünkü kalb...