4.8K 375 324
                                    

felix
-
"Seni milyon yıl kadar da olsa bekleyeceğim Felix..çünkü bizim aşkımız sonsuz."

"Hyunjin gitme nolur! Hyunjin! Hyunjin seni seviyorum!" Ağlayarak Hyunjin'in peşinden koşmaya başladım. Kahretsin yetişemiyordum!

"Bende seni seviyorum bebeğim. Bunu sakın unutma olur mu?" Aniden parlayan ışıkla gözlerimi kapadım. Açtığımda etrafa bakındım Hyunjin gitmişti. Yine.. "Hyunjin! Neredesin! Hyunjin!"

"HYUNJIN!" Kanter içinde gözlerimi açtığımda hepsinin bir rüya olduğunun yeni farkına varıyordum. Son bir kaç gündür Hyunjin sürekli rüyalarıma giriyordu. Ondan etkileniyor olamazdım değil mi?? Hayır hayır böyle birşey olamaz. Sadece saçma sapan rüyalar işte.

Başımı ovalayarak yataktan kalktım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Yine pazartesi sendromu yaşıyordum ve okula gitmek asla istemiyordum. Murt suratlı Hyunjin'i görmek isteyeceğim son şey bile olamazdı. O ve aşalayıcı, kibirli bakışlarından bıkmıştım, artı olarak homofobik haraketleri. İnsanı çileden çıkarmaya yetiyordu. Neyseki sabırlı bir insandım ve saçma haraketlerini umursamıyordum.

"FELIX!!" Bir anda kapıdan dalan Wooyoung'la elimdeki atleti çıplak olan üst vücuduma tuttum.

"Kapı diye bir şay var Woo. İnsanların müsait olup olmadığını sormak için hani kapıya vururlarya!" Wooyoung çapkın gülüşüyle yatağıma oturmuştu.

"Sanki görmediğim şey amaan. Hatırlatırım çocukken beraber banyo yapıyorduk." Dediğine göz devirip okul formamın kravatını bağlamaya başladım.

"Çocukluktan bu yana çok şey değişti farkındaysan." Yan bir gülüş atıp ona baktım. Yataktan kalkıp önümde durdu.

"Evet özellikle sen çok güzel bir oğlan oldun!" Elleriyle yanaklarımı sıktığında ellerine vurup itmiştim onu.

"Aish kaç kere diyeceğim rahat bırak şu yanaklarımı!" Göz devirip kapıya gitmişti.

"Ne değerli yanakların varmış! Neyse aşağıda bekliyorum hızlı ol!" Kafamla onayladığımda odadan çıkmıştı. Wooyoung küçüklüğünden beri her zaman enerjik, pozitif ve tatlı bir çocuktu. İnsanları nasıl neşelendireceğini ve eğlendireceğini iyi biliyordu. Ben ise onun tam tersiydim, soğuk, karamsar ve içine kapanık bir çocuk olarak büyümüştüm. Ama Wooyoung olmasa kendimi nasıl keşfedeceğimi ve seveceğimi bilemezdim.

O ve Jisung benim çocukluğumdu. Her anımda, kararımda, kötü günlerimde hep onlar vardı yanımda. Çok iyi hatırlıyorum yağmurlu bir gündü, Wooyoung ve ben ilkokulda bana karışan bir çocuğu dövdüğümüz için cezaya kalmış ve yağmura yakalanmıştık. Neyseki annem hava durumuna bakıp çantama şemsiye koymuştu. Wooyoungla beraber okulumuz evlerimize yakın olduğundan konuşa konuşa yürüyorduk. Tam o sırada yan sokaktan bir ağlama sesi duymuştuk. Koşarak sesin geldiği yere gittiğimde Jisung kaşı kan içinde yerde oturuyordu. Üstünde sadece okulun gömleği vardı. O gün üst sınıflardan birine yanlışıkla çarptığı için yumruk yediğini öğrenmiştik. Wooyoung bırakıp eve gitmemiz gerektiğini yoksa hasta olacağımızı söyleyip duruyordu. Onu dinlememiş ve montumu Jisung'a verip onu evine bırakmıştık. Bize sıcak bir gülüş verip teşekkür etmişti. Sonraki gün tabiki Wooyoung'un dediği gibi hasta olmuştum. Wooyoung ise Jisung yüzünden hasta olduğumu düşündüğünden o gün bugündür Jisung'a çok ısınamamıştı. Şapşik yaa. Bana zarar veren herkesten nefret ediyordu. Bunun en iyi örneği ise ortaokuldan beri gay olduğum için bana sataşan Hyunjin'di.

"YA FELİX HADİSENE! İKİ SAATTİR BEKLİYORUM SENİ!! OKULA GİDİYORUZ DÜĞÜNE DEĞİL!" Aşağıdan bağıran Woo'nun sesiyle çantamı alıp aşağıya indim.

"Hiç gelmeseydiniz Felix Hazretleri!" Şakayla karışık omzuma hafifçe vurduğunda göz devirdim.

Ayakkabılarımızı giyip, evin dış kapısını açtığımızda Jisung kapının önündeydi.

"İyi bu sefer bekletilmedim! Hadi gidelim." Sokakığın sonuna yürüdüğümüzde Jeongin, Seungmin ve Changbin hyungu görmüştük. Jeongin bizden bir yaş küçüktü ve onuncu sınıftı, biz ise onbirdik. Chan hyung üniversitede, Changbin hyung ise lise sondu. Onlarlada Jisung sayesinde tanışmıştık zaten. Bazen o montu iyi ki vermişim diyorum. Vermeseydim belki böyle güzel ve değerli arkadaşlar edinemezdim..

×

Okula girdiğimizde Hyunjin ve tayfası her zamanki yerinde oturmuş bize ters ters bakıyordu. Alışmıştım artık bu bakışlara. Onlara göz devirip önüme döndüm.

"Felix! Tiyatro seçmeleri varmış girelim mi?!!" Wooyoung öğrenciden aldığı broşürü göstererek zıplayarak yürüyordu.

"Of ne gerek Woo. Sen katılmak istiyorsun katıl." Elimle broşürü ittiğimde yavru köpek bakışları atıyordu. Zaafımı biliyordu sonuna kadar kullanıyordu tabi şerefsiz.

"Off tamam tamam." Sevinçle yerinde zıplayıp kağıdı incelemeye devam ediyordu ki kağıt elinden çekilene kadar.

"Cidden sizin gibi ibneleri tiyatro seçmelerine kabul edeceklerini mi sanıyorsunuz?" Hyunjin'e göz devirip sağında Wooyoung'un elinden broşürü alıp yırtan San'a baktım.

"Sizene peki bundan." Hyunjin okul pantolunun cebindeki bir elini alıp çenesine koyup düşünür gibi yaptı. Üstüne atlamamak için zor tutuyordum kendimi. Gıcık herif.

"Hmm, bir düşüneyim bakalım. Acabaa tiyatro klübünün başkanı olduğumdan olabilir mi?" Piç gülüşü atıp kolunu az önce attığı yanındaki Jaemin'in omzundan çekmiş daha sonra bir kaç adım atıp dibime girmişti.

"Tiyatroya girememeniz için elimden gelenin en iyisini yapacağım. Size bolca şans, tabii ne kadar işe yarayacaksa." Histerik bir kahkaha bırakıp okula girmişti. Arkasından sırtına atlayıp saçlarını yolma fikri çık aklımdan. Üçüncü kez bu şerefsiz yüzünden okuldan uzaklaştırılmak istemiyordum.

"Görelim bakalım Hwang. Bende Lee Felix'sem o tiyatroya sana gıcıklığına gireceğim."

€€

bu bolumude saldim elimdeki taslaklar bitti🤡

yarinda bir veya iki bolum atarim herhal

bu arada nasil gidiyo arkadaslar🤭🤭

hola-hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin