Evlenelim

165 7 0
                                    

Savaştan birkaç gün sonra.

İnsanlar yaralarını sarmakla ve kayıplarını gömmekle meşguldü. Bakanlık kaçmaya çalışan Ölüm Yiyenlerin peşine düşmüştü, mahkeme sıralarında fena kalabalık vardı. Bir ucundan tutup kendini savunmaya çalışanlar, Imperius lanetine maruz kaldığını iddiaa edenlerle kaynıyordu salonlar. Hogwarts'taki tadilata normalde asla toplanamayacak kadar çok kişi yardım için gönüllü olmuştu. Bu kabusu beraber unutmak, birbirlerine destek olmak istiyorlardı. Daha doğrusu buna ihtiyaçları vardı, kendilerinden başkaları için güçlü durmalıya. Yoksa ayakta kalabileceğine inanmıyordu çoğu.

Kovuk'ta da durum pek farklı değildi. Charlie haberi duyar duymaz ertesi gün eve gelmişti. Bir oğlunu yeni kaybetmiş olan Molly Weasley'in son günlerdeki en kötü olduğu an belki de onca zamandır görmediği oğluna sarıldığındaydı. Dizlerinin bağı çözülmüştü kadının, o kadar kötüydü ki evin geri kalanı kendi yaslarına odaklanamamışlardı bile. Seslerini çıkarmadan oldukları yerde onları izliyorlardı sadece.

Arthur ve Bill dışarıdaki işleri halletmeye çalışıyorlardı, Gringotts çok etkilenmese de Bakanlık tarafında aynı şey söylenemezdi. Bazen Percy de onlarla beraber gidiyordu ama belki kardeşinin ölüm anında orada olduğu için belki de öncesinde yaptıklarından duyduğu suçluluktan, onlar kadar alakalı olamıyordu dış dünya ile. Ron ile Ginny kafa dağıtmak için normalde asla yapmayacakları ev işlerine merak salmışlardı. George ise en kötüleriydi, diğer yarısının yok olmasının acısını asla atlatamayacakmış gibi hissediyordu. Hayatının sonuna dek eksik kalacakmış gibi.

Harry ve Hermione bu süreçte yardımcı olabilmek için yanlarında kalmaya karar vermişlerdi. Weasley ailesi rahatsız olmaktansa memnun olmuşlardı. Hermione de ailesini bulma planını kısa bir süreliğine ertelemişti. İki genç de ailedeki oluşan eksikliği kapatamayacaklarını biliyordu. Ama duygusal veya başka bir şekilde her türlü desteği vermeye hazırlardı. Bulaşığı ve gelen tonlarca mektubu yanıtlamayı kendilerine görev edinmişlerdi, yemek ile de Fleur ilgileniyordu.

Yanındaki mektup yığınından başını kaldırdı Hermione. "Tanrı'm insanlar nasıl bu kadar düşüncesiz olabiliyor?"

 "Sevinçlerini anlıyorum ama oğullarını kaybetmiş bir ailenin kutlama yapacak havada olmadıklarını tahmin etmeleri lazım." Sinirle homurdandı ve mektubu diğer çöpe atılacakların yanına fırlattı. Harry bir bakış atsa da işine ara vermemişti. Bastıramadığı suçluluk duygusunu ayak işleri ile uğraşarak yok sayabiliyordu sadece. 

Akşam olunca eve karanlıkla birlikte sessizlik de çökmüştü. Önceki gecelerden daha farklı bir sessizlikti ama. Bu gece Fred'in cenazesinden bir önceki geceydi. Yarın her şeyin uyanılmak istenen  bir kabustan fazlası olduğu tescillenecekti. Salonda hiçbir şey demeden duran aile üyeleri yavaş yavaş farklı yerlere dağılmaya başlamıştı. Acılarını tek başlarına yaşamak, diğerlerini de zor durumda bırakmamak istiyorlardı. 

Ginny kişi salondaki kişi sayısı azalınca bir şey demeden ayağa kalktı. Fısıltıdan hallice bir ses çalınmıştı kulaklarına sanki kulaklarına ama ne dediğini anlamamıştı kimse. Ölü adımlarla kapıdan çıktı ve odasına yöneldi genç kız. Vücudu sanki ruhu için taşınması zor bir yükmüş gibi duruyordu. İçinden bir ses Harry'e peşinden gitmesini söyledi. Kızın hiç dile getirmese bile ona ihtiyacı olduğunu biliyordu. Şu anda çıkmıyor olabilirlerdi ama aşık olduğu kızı bu halde tek başına bırakmak doğru gelmiyordu. Diğerlerine belli etmeden ayağa kalktı ve Ginny'nin peşinden ilerledi. Zaten neredeyse herkesin dikkati başka yerlerde olduğu için pek de zor olmamıştı. Harry sadece Fleur'un başını kaldırıp baktığını gördü.

Ginny merdivenlerdeki ayak seslerinden birinin daha kalktığını anlamıştı. Kim olduğunu bilmek için arkasını dönüp bakmasına gerek yoktu. Hayalet gibi haliyle odasının kapısını açıp içeri girdi ve Harry'nin içeri girmesini bekledi. Başını kaldırıp gözlerine bakmaya hali yoktu. Ona ayak uydurdu ve içeri girdi Harry, girdiği gibi Ginny'nin kollarını ona dolaması bir olmuştu. Gitmeyeceğinden, onu bırakmayacağından emin olmak istiyorcasına sarılıyordu. Ama buna kuvveti yoktu. Kollarındaki güç yok olmuştu sanki. Sağlıksızlaşmıştı, o berbat okul yönetimi ve savaş bütün bünyesini yıpratmıştı. Cam kenarındaki çiçek bile evdeki diğer canlılara uyum sağlamış ölümü bekliyor gibiydi. 

Harry güven vermek istercesine kollarını doladı kıza. Canlılığını yitirmiş kızıl saçlarını okşadı Ginny'nin. Normalde muzipçe parlayan kahverengi gözleri
ışıltısını kaybetmişti. Acının son bulduğunu, bundan sonra mutlu olmak için önlerinde Voldemort gibi bir engel olmadığını söylemek isterdi. Ama kızın abisi onun "sembol"ü olduğu bir savaşta can vermiş olunca bu çok yüzsüzce olurmuş gibi geliyordu. 

Dizlerinin kendini daha fazla taşıyamayacağını hisseden Ginny, Harry'i de çekerek yanlarındaki yatağa oturdu. Pencereye dayalı olan yatak başlığına yaslandılar, Harry ayak ucundaki ince örtüyü aldı ve bacaklarını örttü. İkisi de bir anlığına bile bırakmamıştı birbirlerini. Biraz vakit geçtikten sonra Ginny'nin kolları gevşedi. Daha derin derin nefes almaya başladı.

"Öldüğümde," dedi Harry kısık bir sesle. Belki zamanı değildi ama söylemesi gerektiğini hissediyordu. Hazır Ginny de biraz daha rahatlamış gibi duruyordu. Devam etmek için ağzını açtığında aklına ondan ayrıldığı anın aklına gelmesi boğazını düğümlemişti ama göğsünde yatan kızın ilgisini çekmişti bir kere, devam etmeliydi. "Yani Voldemort beni öldürmeden önce tek düşündüğüm şey, sendin."

Hafifçe başını kaldırdı ve gözlerini kaldırarak sevdiği oğlana baktı Ginny. Kalp atışları hızlanmıştı, devamını bekliyordu.

"Savaş değil, onca kişi değil.  Dumbledore, Hermione veya Ron hiçbiri değil. Sadece sen vardın. Sanki- sanki sana olan hislerim ölümün soğuğunu engelleyebilirmiş gibi. Eski hallerin, sana yeni yeni aşık olmaya başladığım zamanlar," Hafifçe dudakları yukarı kıvrıldı. " kendime bile açıklayamadığım kıskançlıklarım. Birlikte Quidditch oynadığımız, bahçede uzun uzun yürüdüğümüz zamanları düşündüm." 

Sözler ağzından çıktıkça hatırlar ikisinin de zihnine doluyordu. Kahkaha attıkları, güldükleri zamanlar... Mutluydular bir ara.

"Eğer bunlar olmasaydı nasıl olurduk diye merak ettim, evlenir ve bir aile olurduk belki. Hiç sahip olmadığım aileyi seninle kurmak fikri çok doğru geliyordu. Bize benzeyen çocukların seslerinin doldurduğu bir evde seninle olmak, hayal edebileceğimden bile güzel olurdu. Ama ölmek üzereydim. Gerçekleşmeyeceğini biliyorum, umabileceğim tek şey senin hayatta kalman ve hayatına beni aşmış olarak devam etmendi. Hayattan kopma istedim, bensiz mutlu ol istedim. Dean ile barışabilir veya yeni biri ile tanışabilirdin. Hayatın eski düzenine geri dönerdi, hatta belki bu sefer daha huzurlu olurdun. Ben de eskiye baktığında hatırladığın güzel ama acı bir anı olarak kalırdı-"

Ginny hızla başını kaldırdı ve Harry'nin sözüne devam etmesine izin vermedi. Gözünde birikmiş yaşlar ayın ışığı altında parlıyordu. "Bu asla olmayacak, düşünmene bile izin vermiyorum. Onca acı, kayıp en sonunda mutlu olmayalım diye başımıza gelmedi."

Sesi çatlıyordu. 

"Evlenelim." 

"Ne?"

"Evlenelim," dedi Ginny. Gözlerinde aynı Quidditch maçlarında oluşan kararlılık ifadesi vardı. "ve bir aile olalım."

Geri çekildi ve ağzı açık Ginny'i süzdü Harry. Tepki vermeyi unutmuş gibiydi, gözlüklerinin ardındaki gözleri bile kırpışmıyordu. Ginny onun bu halini görünce güldü ve açıklama yapma ihtiyacı duydu. " Şimdi hemen evlenelim demiyorum elbette. Ama, işte ikimiz de mezun olduğumuzda ve işe başladığımızda, tabii sen de istersen!"

Yanlış bir şey söylemiş olmaktan korktu kız. Ama Harry'nin neşeyle aydınlanan yüzünü görünce bu düşünceden hemen sıyrıldı. Göz göze geldiklerinde kafalarındaki geri kalan şeyler silinmişti. Sadece bu an vardı. Geçmiş, gelecek hiçbiri önemli değildi. Bekleyebilirdi. Harry kalbinin göğsüne sığmadığını hissediyordu. İstememesi olasılık bile değildi.

İkinci kez düşünmeden ileri atıldı ve Ginny ile dudaklarını buluşturdu. Gürültülü sessizlik yoktu, güm güm atan kalp atışları vardı sadece. Bir de birbirlerini aylardır görmemiş olan iki aşık gencin hasreti. Harry, sağ elini kızın yanağına koydu ve onu biraz daha kendine çekti. Sevdiği oğlanın omzuna tutundu ve ona ayak uydurdu Ginny. Onca karamsarlığın içeresinde, bu öpüşme zifiri bir gecede kendini gösteren tek yıldız gibiydi. Birbirlerinden başka bir olasılık akıllarına gelmiyordu bile. 

Duygu dolu geçen birkaç dakikanın ardından ilk sarıldıkları pozisyona döndüler. Yine sesleri çıkmıyordu, yine kımıldamıyorlardı, yine içleri bir parça buruktu ama bu sefer ikisinin de dudaklarında saf sevgiden oluşan bir tebessüm vardı. Birbirlerine sarılı geçen dakikaların ardından günlerdir omuzlarında yük olan yorgunluğa daha fazla dayanamayıp kendilerini uykunun kollarına bıraktılar. 

One-shotsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin