Anı 1

10 0 0
                                    

Kaburga kemiklerimi hiçe sayıp göğsümün en derinine batan hançerin zehri tüm vücudumu yavaş ve sakin bir şekilde felç ederken yanımda susturmayı istediğim sesler bana bağırıyor, sinirleniyor ve beni yaptığım şey için suçluyordu.

Ama gururluydum, bu yüzden omuzlarımın üzerindeki sorumluluk ben acı çekerken bir bir üzerimden kalkıyordu. Bu amaç için hayatını feda eden herkesi onurlandırıyor gibi hissediyordum.

Kim bilir belki 50 yıl, belki asırlar belki de sonsuza kadar kalbimi büyük bir inatçılıkla delip geçen bu hançerle birlikte felçli bir şekilde uyuyacaktım.

Yanı başımda durup bana bağıran bu insanlar büyük ihtimalle birkaç ay yasımı tutacaktı. Ama ölü olmayan birinin yasını tutmak zor olacaktı. Ben ölmeyecektim ben tamamıyla kaybolacaktım.

Onlarla birlikte kalmak istiyordum. Çünkü birlikte birçok acının üstesinden gelmişken artık huzur dolu anlarımız olabilirdi. Ama artık ben kaybolmuştum.

Sizi yüzüstü bıraktığım için özür dilerim.

Dilerim kayboluşum, ardımdan insanlarıma sonsuz bir huzur ve barış getirirdi.

Artık çocuklar susuzluktan ve açlıktan ölmek yerine yeşilliklerde oyunlar oynar, ağaçların gölgesinde serinlerdi. Belki o zaman yaşamanın gerçek anlamını öğrenirlerdi.

Daha sonra bir yağmur yağardı belki, gökyüzünden suyun aktığına inanmayan sen,
yağmur taneleri altında ıslanırken bulurdun kendini.

Ama yağmurun altında sırılsıklam bir halde seni öpememek daima içimde ukde kalacaktı.

Artık bu haldeyken yapmam gereken tek şey anılarımı tekrar tekrar hatırlamaktı, en ufak detayına kadar.

Uğruna canımı feda ettiğim insanlarıma, gelecek nesillere ve sana hediye ettiğim güzel çiçeğe iyi bakman dileğiyle. Hoşça kal Zeyd.

7 sene önce;

Cam kırıklarını telaşla toplarken kendime lanetler okuyordum.

Ellerime batmaması için dikkatli davranırken bir yandan da birazdan salondan gelecek olan ayak seslerine kulak kabartmaya çalışıyordum.

Onu uyandırma korkusuyla işi daha da batırıyordum. Ellerimin titrediğini hissediyordum.

Korkudan karnıma sancılar giriyordu.

19 yaşında kazık kadar bir kızdım. Bir çay bardağını kırdığım için niye korkuyordum ki.

'Anne,' diye yeniliyordum tekrardan Annemin kurduğu 'Korku imparatorluğu' attığım her adımda onun gölgesini sırtımda hissetmem normaldi ne yapacağını kestirince telaştan işleri daha da batırıyordum.

Ağlıyordum ama neden ağladığımı bilmiyordum. Bu ruh hali daima üzerimdeydi ama son aylarda artık çekilmez hale gelmişti.

Bunalımdaydım galiba çünkü her günüm diğerinin aynısıydı ve bunu değiştiremiyordum. Hayatta gerçekleştirecek bir amacım yoktu.

Kendi hayal dünyamda mutlu huzurlu bir hayat sürerken gerçeklikte ölümü bekliyordum. Bu ikilem yüzüme bir tokat gibi çarpıyordu

Sorun bu dünya da yaşıyor oluşum değildi aklımın içinde yaşıyordum. Sürekli nereye gidersem gideyim, hangi şehirde yaşarsam yaşayayım, aklımın içindekiler daima benimleydi.

Gittiğim, konuştuğum, öğrendiğim şeyler değişse kafamın içindekiler aynı kalıyordu.

Ve artık öyle bir boyuta gelmişti ki başkalarının benim hakkımda neler söylediğinin ne yaptıklarının bir önemi yoktu. Çünkü dünyada yaşamanın bir anlamı kalmıyordu.

İki Ruh Bir BedenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin