Yazar'ın Ağzından;
Birbirini döndüren güçlü dişliler ve yaylar, birbiri arkasına gelen 'tik tak' sesleri bu ses hiç şüphesiz Helin'in nefret ettiği mekanizmaya aitti, kesinlikle bu bir saatti.
Keskin ve güçlü bir işitme duyusuna sahip olan genç kızın tüm bedeni konu saat olunca rahatsız olabiliyordu.
Geniş beyaz yatağın üzerinde sırtında 3 dikişli bıçak darbesiyle yarı ölü bir şekilde yüz üstü uzanırken, akrep ve yelkovanın sürtünme sesine kadar duyabiliyordu.
Kulakları yaşam belirtisiyle tüm bedenimi uyandırabilmişti. Duyduğu sesten o kadar rahatsız olmuştu ki, uyanmasını sağlamıştı.
Gözlerini dehşetle açıp derin bir nefes aldıktan sonra, üzerinde hala onu ölümle burun buruna getiren travmanın şokunu taşıyordu.
Vücudu titremeye başlarken gözünden yaşlar birer birer süzülüyordu.
Yaşadığı korkutucu anları tekrar tekrar zihni ona yaşatıyordu.
Vücudundaki ağrıları ve yaraları hiçe saymıştı sanki, zihni sadece annesi tarafından sırtından bıçaklandığı ana odaklanıyordu.
Hala ayılmamıştı, çünkü zihninde anılarını döngü bir biçimde yaşıyordu.
Sırtında aldığı bıçak yaralarından ötürü yüz üstü yatırılmıştı, bu yüzden boğuluyormuş hissi yaşıyordu.
O anda bedeni tuhaf bir tepki verince güçlü bir şekilde farkında olmadan dilini ısırdı.
Bu ona iyi gelmiş olsa ki, zihninden sıyrılıp gözlerindeki yaşları dilindeki ve bedenindeki acıyı hissetmeye başlamıştı.
Kelimenin tam anlamıyla kısa süre sonra yaşamaya başlamıştı.
'Bu imkansız.' diye geçirdi içinden ölmüş olması gerekiyordu.
Çünkü Annesinin gözündeki boşluk ve duygusuzluk ona ölümü andırıyordu. İliklerine kadar bu korkuyu hissetmişti.
Şimdi nasıl olurda bir yatağın üzerinde uyanırdı?
Burası neresiydi? Burası cennet olabilir miydi?
'İmkansız' diye tekrardan geçirdi içinden. Cennete gidemezdi, ölmüşte sayılmazdı çünkü sırtı acılar içindeydi. Hissettiği acı ona cehennemi yaşatırken, cennette olması imkansızdı.
Bir süreliğine zihnini susturmayı becerebildi, yaşadığı için mutlulukla tebessüm etti.
Ve canının yanmasına müsaade etti. Kendine geldiği anda dudaklarından Tanrı'ya şükranlığını dile getiriyordu.
Durgunlukla ve sükunetle hissettiği acıyı mutlulukla yaşıyordu. Çünkü acı hayatta olduğunun belirtisiydi.
Daha yeni uyanmışken kapının açılış sesini duydu.
Küçüklükten beri odasının kapısı açılınca sıkıca gözlerini kapatır ve uyuyormuş numarası yapardı. Bunu Annesinden korktuğu için yapardı ki artık refleks olmuştu.
Yine gözlerini kapattığında, kendi aralarında konuşan kişilere ait ayak sesleri ve fısıltılar duydu.
İçeri girip yatağın yanına yaklaştılar.
"Daha uyanmamış." dedi. Endişeli bir ses tonuyla söylenmiş bu cümle tok sesli bir erkeğe aitti.
Sıkıntıyla derin bir nefes alıp cümlesine devam etti. "Onu buraya getirmek bir hataydı."
Helin konuşulanları sesli bir şekilde işitiyordu, ama anlayamıyordu. Kelimeler anlamını yitirmiş havada asılı duruyorlardı sanki.
Şokun etkisinde olduğu için çevresinde dönen diyaloglar onun pek umrunda değildi.
Aklı hala evdeki parkeden aşağı doğru sızan kendi kanındaydı. Daha sonra annesinin boş ve duygusuz gözleri zihninde canlanıyordu.
Sahi bu saatten sonra artık yaşamakta ölmekte umrunda değildi.
Diğeri adama nazaran cılız ve mahmurlu ses tonuna ait bir adam araya girdi.
"Bununla ilgilenme görevini kim üstlenecek şimdi."
"Umrumda değil." dedi. İlk konuşan adam, yanındaki adamın sorusunu yanıtlayarak.
"İlgilenmem gereken bir koskocaman bir ordu ve oldukça fazla sorumluluğum var. Birde bununla ilgilenemem."
Uykulu ses tonuyla konuşan adam alaycı bir sesle,
"Bu kız, Zeyd için koca imparatorluktan ve geri kalan her şeyden daha değerli." dedi ve daha sonra ekledi.
"Bence onu canı pahasına korumanı isteyecektir."
"Natan sen ne halt yiyorsun?" dedi sinirli bir şekilde yanındaki adamı sorgulayarak.
"Bence Zeyd benim gibi bir çapulcuya Helin'i emanet etmez." dedi keyifli bir sırıtışla.
"Ama," dedi tekrardan ekleyerek.
"Sen ise 13 krallığın en yıldızlı rütbesine sahip korkulan askeri. İmparator Zeyd'in sağ kolu Rego Borges'sin."
"Biliyorum. Beni bana anlatmana gerek yok. Mükemmel olmak bazen çok zor oluyor." dedi Rego, haklı bir egoyla.
Natan, Rego'nun egosundan faydalanmış ve zaferi elde etmişti.
O sırada ikisinin de gözü tekrardan yatakta acı dolu yüzle yatan Helin'e değdi.
"Tanrım, bir yandan da çok üzülüyorum. Artık acı dolu bir kader onu bekliyor. Dilerim tüm zorluklara dayanabilir güçlükte biridir."
"Dayanmak zorunda." diye yanıtladı Natan.
O sırada olanlardan habersiz Helin daha konuşmanın başında uykuya dalmıştı. Yüz hatları sert bir şekilde belirginleşmişti.
Kaşları çatılmıştı, dudakları kurumuştu. Sinirli bir yüz ifadesine sahipti. Kim bilebilir belki kaderinin artık korkutucu bir yola saptığını hissetmişti.
Ölümün kıyısında artık yaşayamayacağını düşünürken, kaderi daha belirsiz bir yola sapmıştı. Ve bu yolun çıkışında ölüm bile eline geçmeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Ruh Bir Beden
FantasyYazar çok üşengeç buraya hikaye hakkında bir şey yazmak istemedi. Ama yazar çok iddalı çünkü okumaya başlarsanız sizi bambaşka bir dünyada seyahate çıkaracak hemde ücretsiz!