•"normal"lik üzerine

264 31 25
                                    

Geçen sefer sıradan hayatıma çok fazla değinemediğimi fark ettim.Bu yüzden müsaadenizle bu sefer söze hayatımın ne kadar "sıradan" ve "normal" olduğundan bahsederek gireceğim.

17.yaşım hariç hayatımda her şey "Planlansa ancak bu kadar yolunda olabilir." dedirtecek cinstendi.Yolunda derken,dert tasa görmedim sanmayın,biz de zamanında geçtik o feleğin çemberinden.Sadece demek istediğim,birçok şeyin oldukça sıradan oluşuydu.Dertlerin bile.

Mesela öğretmen bir baba,hemşire bir anneden dünyaya gelmiştim.Görebileceğiniz en sıradan ebeveyn kombinasyonlarından biriydi bu.Ebeveyn olmayı siz büyürken sizinle öğrenen,bu yüzden yetiştirme konusunda bok gibi olan herhangi bir ebeveynlerdi benimkiler de.

Sonra çocukluğumuzda saç baş birbirimize girdiğimiz,ergenliğimizde ölümüne birbirimizin arkasını kolladığımız,20'li yaşlarımızın sonunda sık sık görüşmediğimiz ama oralarda bir yerlerde can vermek için hazır olduğunu bildiğimiz tam da olması gereken bir kardeş ilişkisi yaşadığım benden 3 yaş büyük bir ablam vardı.

Siz sıkılmaya başlamadan bu 'Her şey olması gerektiği gibi' olan hayatımın biraz daha heyecan verici zamanlarına değineyim.

17.yaşıma

Şimdi şöyle düşünün.Hayat oldukça normal bir şekilde akıyor.Seni asla anlamadığını düşündüğün ebeveynlerin var,hayattaki tek sorunun üniversite sınavı.Bir ergen için olabilecek en sıradan problemler.

Gel gelelim bütün bu normallikler içinde bir "anormallik" var: Kankalarının gizlice izlediği filmler,beğendiği şeyler senin gram ilgini çekmiyor.Aksine o filmleri izlerken kendinden geçen arkadaşlarını görmek seni daha çok etkiliyor.

Size yemin ederim bunu ilk fark ettiğimde korkudan altıma edecektim.Çünkü benim hayatımda her şey olması gerektiği gibiydi.Buysa dünyanın sonuydu.

Ben,bu korkuyla ne yapacağımı şaşırıp alabilecek en gerizekalıca kararı aldım ve bu durumdan aileme bahsettim.

Hah,eğlence şimdi başlıyor.

Canım ebeveynlerimin bu duyduklarını idrak edebilmesi iki günlerini aldı.Bu iki gün evde resmen Balkanlardan gelen soğuk hava dalgası yaşanıyordu.Kimse konuşmuyor,yemekler yendikten sonra herkes bir odaya dağılıyordu.

İkinci günün sonunda pek kıymetli ebeveynlerim beni salona konuşmak için çağırmıştı.Sıçtık,demiştim içimden.Peder bey bize kapıyı gösterecek.

Ailem beni şaşırtmadı ve gayet normal bir tepki verdi.

"Sen bizim oğlumuzsun Chanyeol.Ne olursa olsun sen iyileşene kadar yanındayız."

Elbette bu tepkinin normal olduğunu savunmuyorum.Sadece..Bilirsiniz..Beni reddetmeleri,kabul etmeleri ve tedavi ettirmeyi denemeleri şıkları arasından 40'lı jenerasyon için olabilecek en normal seçenek üçüncüsüydü.

Ve benim sırf fuzuli yanan lamba yüzünden bile 3 gün söylenen babam,paraya kıyıp beni ülkenin en iyi psikiyatristine gönderdi.Bakın hikayenin komik kısmı şimdi başlıyor.

İlk seans,acayip gerginim.Ayrıca o zamanlar hiçbir fikrim yok eşcinsellik konusunda ve homofobik bir çevrede büyüdüğüm için "Tedavi şansım varsa olurum,nedir ki yani?" kafasındayım.Neyse işte ilk seans,girdim bembeyaz,kocaman odaya.Top sakallı,gözlüklü,hafif kilolu,askılı pantolonlu doktor beni karşıladı.Tanrım,gittiğim psikiyatrist bile sıradan.

Her neyse,tüm beyazlığa inat simsiyah olan koltuğa oturdum.

"Sorun nedir Chanyeol?" dedi oldukça düzgün Seul aksanıyla.

"seni sevmek" üzerine | chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin