1982, aralık
"Bazen ne söyleyeceğini bilemiyor insan. Ne söylese faydasız, anlamsız.
Size içim neden bu kadar ısındı hiç bilmiyorum. Samimiyetinizdendir belki? Bilemem. Kağıda boş sözler bile karalasam değer verip okuyacak birine benziyorsunuz; bu da bir neden olabilir.
Biliyor musunuz, yıllardır küçücük bir evde ailemden ve arkadaşlarımdan uzakta, tek başıma yaşıyorum. Belki sizi tam olarak anlayamam ama hissettiğiniz duygu çok tanıdık bana. Tek bir kase ve tek bir kaşık çıkarmak ağır geliyor bazen insana. Sizi anlayabilirim Bünyamin Bey. Anlamak zor olsa da deneyebilirim.
Size kızmadım, çünkü zaten ben de yalnızım. Bu tatlı tevafuk sayesinde sessizlikten kurtuluruz belki, kim bilir?
Bana kendinizden söz edin. Nelerden hoşlanırsınız, boş zamanlarınızda neler yaparsınız, evinizin dekorasyonu nasıl?
Bundan böyle sabırsızlıkla bekleyeceğim mektuplarınızı. Düşünmeden rahatça anlatın bana. Dinlemek için burada olacağım.
Sevgiler, Ece."
"Ece?"
Başımı kaldırıp diğer masada oturan iş arkadaşım Reyhan'a baktım. "Daldın?"
Önümde duran kağıdı katlarken sessizdim. Zaten çok sık konuşmazdım samimiyetimin olmadığı insanlarla. Ama son günlerde iyice sessizleştiğimi fark ediyor olmalılardı.
Bünyamin kafamı kurcalayıp duruyordu. Böyle şiddetli bir merak duygusuyla ne kadar baş edebilirdim bilmiyordum. Yazdığım mektubu bir an önce göndermek istiyordum. Ve sonra okusun istiyordum. Ve sonra bana uzun bir mektup yazsın istiyordum.
Çünkü onun kelimelerinin ruhu vardı. Harflerinin, noktalarının ve hatta virgüllerinin...
Onun kağıdının bile ruhu vardı.
xxx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
posta kutusu ruhları
Romance1982. Artık işim dışında düşündüğüm başka bir şey daha vardı; posta kutuma sıkışıp kalan, acı dolu ruhlara sahip mektuplar. xxx 280620