Denisa, büyük bir hata sonucu dünyaya gelen ve dünyaya hapsedilen ikinci dünya mahkumu. Ona göre doğumu bir cinayet ve kendisi de maktul, fakat asıl garip olan katillerden daha büyük ceza alması.
Denisa, ölüleri ve insanların nasıl öleceğini görebi...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Kalbi Atan Ölü Bedenler- Yabancı Sokaklar:
''Gözlerimiz aynı renkti. Çok severdi aynı olmasını, birbirimizin aynasıyız derdi. Sırf onun için gözlerim açık ölmek isterdim... Bütün bedenim kaskatı kesilsin, ama gözlerim açık kalsın...''
Elimdeki sigaranın ucunu ateşleyip balkona adımımı attım. Sokak lambası, geceye karışan yıldızların dublörlüğünü üstleniyor ve yüzüme düşen ışığı yüzümdeki çilleri ortaya çıkarıyordu. Sigarayı dudaklarımın arasında eritirken sehpanın yanına bağdaş kurdum. O günden bu yana, üç gündür, okula gitmemiştim. İstememiştim çünkü çöken duygu sistemim onu her gördüğümde yeniden hareketleniyordu. Kendime gelmem için bu gerekliydi çünkü duygular maskeleri düşürürdü, duygular insana kendi kuyusunu kazdırırdı.
Ama ne kadar onu hissetmemek için okula gitmesem de bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Öyle bir yer etmişti ki aklımda, son üç gündür tek düşündüğüm bu balkondu ve Artun... Ondan uzaklaşmak istememe rağmen her gün aklımda olması ne garipti. Sonradan anlayacaktım ki zaten aramızdaki mesafe kilometrelerle ölçülemeyecek kadar fazlaydı ve biz zaten birbirimizden daha uzak olamazdık.
Kısalan sigarayı dudaklarımdan çekip küllerini sehpaya silkeledim. Hiç alkol almamama rağmen doğru düzgün düşünemiyordum. Daha fazla aklımda yaşamaya devam etmesini istemiyordum, beynim tehlikeliydi. Her gün birçok kişiyi öldürüyordum aklımda ve bir gün sıra ona gelir diye çok korkuyordum...
Daha fazla düşünmek istemediğim için ayaklandım ve kapıya doğru adımladım. Askılıktaki yağmurluğumu giydim ve sırt çantamı kollarımdan geçirdim. Onu görmeye gidecektim. Duygularım kazanmıştı, ben kaybetmiştim. Ama bu yenilgi o an benim için hiçbir şeydi.
Nereden bilebilirdim büyük bir hevesle yürüdüğüm, sokak lambalarının aydınlattığı yolun kendi sonuma çıkacağını.
Saat daha dört olmasına rağmen sanki çok geç kalmışım gibi hızlı hızlı geçiyordum caddelerden. Gece yağan yağmur bütün şehri yaş bırakmıştı. Yağmurun ardında bıraktığı ahenkli toprak kokusu ise bir yandan karanlık ve kasvetli geçen çocukluğumun huzursuzluğunu hatırlatırken bir yandan da en büyük hayalimi canlandırıyordu. Küçüklük korkularına dönüşen bir kızın en büyük hayali, cansız bedeninin üzerine toprak atılmasıydı. Okulun yanındaki parka vardığımda yaş banklardan birine oturdum. Sabah serinliği içimi titretiyordu. Bacaklarımı karnıma doğru çekip yağmurluğuma daha sıkı sarıldım. Burnuma taze toprak kokusu çalınıyor, açıkta kalan ellerim kızarıyordu. Gece boyu uyumamış olmanın verdiği uykusuzluk göz kapaklarımı kapanmaya zorluyordu. Okul açılana kadar bu bankta kestirmenin bir zararı olmazdı...