6

67 8 2
                                    

Beynimdeki ağır sızıyla gözlerimi açtığımda havanın alacakaranlık olduğunu gördüm. Altında uyuduğumuz ağacın dalından bir kuş cikleyerek diğer ağaca uçtuğunda göz kapaklarımı tamamen aralamıştım. Bakışlarım yüzüne tırmandı, saçlarının neredeyse yarısı yüzündeydi ve bu çok komik bir görüntü yaratıyordu. Hemen ardından çıplak olduğumuzu farkettim, bunu yapmış olduğumuza inanamayarak ayağa kalktım. Parmak uçlarımda ilerleyip iç çamaşırlarımı giyindim, onun da pantolonunu üzerine salıp gülerek şelaleye doğru ilerledim. Dizlerimi kendime çekip su kenarında oturdum.

Başım alkol almışım gibi ağır ağır sızlıyor aynı zamanda bacaklarımı acıdan hemen hemen hissetmiyordum. Ben ise önümdeki boşluğa bakarak sırıtıyordum. Acıtacak derecede iyi olduğumu kulağıma fısıldamaları, bana parmak uçlarıyla dokunuşları aklımdan çıkmıyordu. Kucağında çıldırırken gülüp daha da hızlanıyor, beni deli etmekten vazgeçmiyordu. Kafamı iki yana sallayıp beynimdeki kareleri dağıttım, ellerimle yüzümü sıkı sıkı ovuşturdum. O sırada arkamda kıpırdanma hissetmemle başımı arkaya çevirdim. Üstünü giyinmişti, buraya doğru geliyordu. Yanıma oturduğunda uzanıp dudaklarından öptüm ve çekildim. Gülümsedi, saçlarını karıştırdı.

"Günaydın." dedi. Karşısında duran küçük taşı eline alarak nehire atıp sektirmeye çalıştı.

"Günaydın." dedim, kızardığıma emindim ve garip bir şekilde utanıyordum.

Bir süre sustuk ve manzarayı izledik. Sessizliği bozmak adına güldüm.

"Çayırda yattığımıza inanamıyorum! Hem de ormanın ortasında! Hayvanlar saldırabilirdi, vücudumuzu böcekler yiyip bitirebilirdi!"

"İnanamadığın tek şey bu mu gerçekten?" diye sordu. Gıcıklık etmeden tek saniye duramıyordu sanki. Yanaklarımı şişirdim, ardından günler önceki cümlelerini taklit etmeye başladım.

"Ben sağlık durumunuzla ilgileniyordum. Benim ilgim özel alana girmiyordu." dedim sesimi kalınlaştırmaya çalışarak. "N'oldu şimdi?" Yüzümü yüzüne doğru eğdim. "Özel alanına girebildik mi mösyö?"

"Bak, kadın," İşaret parmağını tehdit eder gibi salladı, "Seni öperim."

Kahkaha attım. "Senin küçük şeytanın olabilirim... Ah, pardon! Zaten öyleyim."

Dudağının kenarındaki çarpık tebessümüyle bana bakarken gülüş seslerim etrafı kapladı. Burada, yanında, dakikalarca, ömrümde hiç gülmediğim kadar gülebilirdim, ölümü unutabilirdim, evrendeki diğer herşeyi hafızamdan silebilirdim.

"En sevdiğin kısmı neresiydi?" Hem utanıyordum hem de utanmazın tekiydim. Yüzümdeki ifadeyi görmemesi için bunu, kalkıp çimenlerde yürürken sormuştum.

"Seni soyundurduğum kısım."

Sanki filmden bashediyorduk. Dediği cümle beni daha da halden hale sokarken gözlerimi büyütüp suratına döndüm. Daha beter kısımlardan bahsetmediği için şükretmem gereken yerde hâlâ ona öldürücü bakışlar atıyordum. Kahverengi gözlerinin vücut çizgilerimde dolaştığını farkettim, iç çamaşırlarımlaydım ve o bakışlarını benden ayıramıyordu. Adımlarımı yanına yönelttim. Sol tarafında ayak üstünde dikilirken ayağımla ayağını okşamaya başladım.

"Kes şunu Jennie."

Eğleniyordum. Sertçe başını kaldırıp çehreme baktığında dudaklarımı büzüp öpücük yolladım. Zihninde tilkiler dolandığını belli eden bir ifadeyle ayağını dizime getirip bacağımı büktü, dengemi kaybederek bağırıp kucağına düştüm. Beni küçük bebeği gibi kucağında yatırırken bir kolunu boynumun arkasından geçirmişti, diğer elinin parmaklarıysa göğsümde duruyordu. Uzanıp ceplerini yoklamaya başladım.

Spring DayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin