7

61 7 0
                                    

Akşamüzeri serin bir ilkbahar rüzgarının esaretinde, herkes yorgunluğunu hissetmişken bitkince bahçedeki masalardan birine oturmuştuk.

"Hepimize birer kahve lütfen," diye Yoongi masa başında duran garsona sipariş ettiğinde Taehyung gitmek üzere olan garsonun kolundan tutup hafifçe durdurdu.

"Kahve içemediğimi bilmiyor musun sanki Yoongi? Ben bir fincan çay rica edeyim lütfen," dediğinde garsonu bu sefer ben durdurdum.

"Ben de çay alayım." Taehyung kinayeli bir gülüşle yüzüme bakarken gözlerimi devirip sadece onun duyabileceği bir sesle konuştum. "Ben de kahve içemiyorum. Ruh eşi olmamız benim suçum değil."

Gülüşü büyürken elini ağzının üzerine koyup kahkaha atmasını önlemeye çalıştı. Aynı ifadeyle önüme döndüğümde masa koyu bir sohbet içerisindeydi, benimse aklımı başka şeyler kolaçan ediyordu. Hava yavaştan kararırken üstümü giyinmem ve geceye hazırlanmam gerektiğinin farkındaydım, gel gör ki hazırlanmam için hemen hemen hiçbir şeyim yoktu. Düşünce deryasında kaybolmak üzereyken hararetli hararetli konuşarak Hitler'in şovenist olduğunu, eşiyle birlikte intihar etmesini ve hakettiğini bulduğunu anlatan Taehyung'un konuşmasının bitmesini bekledim. Böyle ciddi siyasi şeylerden konuşunca ayrı bir çekici oluyordu. Sonunda kulağına doğru eğildim.

"Ben ne giyeceğim?"

"Ne?" diyerek aniden yüzüme döndü.

"Gece giyecek kıyafetim yok Taehyung. Birşeyler ayarlayabilir misin?"

"Böyle gelsen?" dedi bıkkınlıkla nefes vererek.

"Tembelin tekisin." deyip somurttum ve kollarımı önümde birleştirdim.

"Tamam..." Gözlerini suratımdan ayırmadan devam etti. "Sen böyle güzel olunca ne tembel olabiliyorum ne de hayır diyebiliyorum. Hallederiz."

Tatmin olmuşçasına gülümsedim, lâkin yüzüne bakmadım. Bazen yüzüne bakmaya ya da onunla konuşmaya korkuyordum, görünüşte ne kadar iyi insanlar olsalar da Taehyung'la aramda birşeyler olduğunu sezdikleri an bu masadakilerden biri internete herhangi bir bilgi sızdırabilirdiler. Kimseye güvenim yoktu. Birkaç dakikanın ardından herkes hazırlanmak adına dağılmaya başladığında birinci katın girişinde konuşan Taehyung ve Yoongi'yi gördüğüm an kapının ardında durup belli etmeden onları dinlemeye başladım.

"Jennie... Buraya gelirken bir partiye katılacağını nereden bilsin ki. Üstüne birşeyler almak istiyor. Durum da malûm elini kolunu sallayıp etrafta gezinmesi zor. Diyorum ki bir güzellik yapsan, senin mağazayı erken kapatsan olur mu?"

Yoongi cevap vermeden hemen cebinden telefonunu çıkarıp birilerini aradı ve erken kapatmaları gerektiğini söyleyip aramayı sonlandırdı. Diğer cebinden çıkardığı anahtarı da Taehyung'a verdi.

"Teşekkür ederim."

"Lafı bile olmaz Taehyung. İstediğinizi alın, hediyem olsun. Ama sen..." Durakladı, birşeyler demek istiyor ama diyemiyormuş gibi boğazını temizledi. "O kıza bağlanma tamam mı? Yılların arkadaşıyız, arkadaştan ötetiz, sana kardeş tavsiyesi. Öyle insanlar bizim dünyamıza uzak. Onların dünyaları çok daha büyük. Zor olacaktır, muhakkak acı çekeceksin. Bu yüzden başlamadan bitirsen iyi olur."

"Çoktan başladı." diye fısıldadım kendi kendime. Sessizlik oluştuğunu farkedip birkaç adım geriye gittim, Yoongi içeriden çıkarken yeni giriyormuş numarası yapıp yanından geçerken yüzüne doğru gıcık olduğumu belli eden bir gülümseme takındım. İçeri girip pencere çıkıntısına yaslanan Taehyung'un yanına gittim. Beni görünce tebessüm etti.

"Hadi çıkalım." deyip ileri geldiğinde kaşlarımı çattım.

"Nereye?"

"Yoongi'ye mağazayı kapattırdım."

Spring DayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin