Yer: Bludride kasabası, howgard sokağı, Norveç
"Kızlar ben artık çok yoruldum. Nerede bu ev?"
Teleferiklere giden yolun bu denli uzayacağını bilseydim eğer, bırakın Norveç'i odamdan bir adım atmazdım. Lexy ve Mia'nın aklına uyup karlar ülkesi Norveç'e tatile gelmiştik. Yalan söylemek istemiyordum, Norveç sahiden çok güzel bir yerdi. Kasaba karın içindeydi resmen ve sanki hep Noel günüymüş gibiydi. Ve burada araba kullanan birini görmek ciddi anlamda zordu. Gideceğimiz yere ya kızaklarla ya da teleferiklerle gidiliyordu. Ve bizim henüz kızağımız olmadığından teleferik ile kiraladığımız evin olduğu kasabaya gitmek zorundaydık. Bavullarımız bile bizden önce oradaydı ve ben yürümekten çok yorulmuştum.
"Az kaldı Jess. Şu patikayı geçtikten sonra teleferiklerin olduğu tepeye varacağız. Şanslıyız ki bugün herkes evlerinde. Sıra beklemek zorunda kalmayacağız."
Derin bir nefes alıp Lexy'e kafa salladım. Eve gidince tek bir işe bile dokunmayacağımı biliyorlardı. Çünkü, hadi ama! Zorla getirilmiştim bu harika yere. Harikaydı. Yağmur ve kapalı hava yoksa benim için kar bile harikaydı. Beyaz bir kasaba çokta fena bir fikir sayılmazdı değil mi?
Üzerimdeki siyah NBA baskılı monta sıkı sıkı sarılmışken bol bir eşofman yerine siyah dar kotu tercih ettiğim için kendimle gurur duyuyordum. Ben Jessie Rando, dar kıyafet antisi ve zorunda kalmadığı sürece pantolon giymeyen harika birisiydim. Egom da geldiğine göre devam edebiliriz değil mi?
Önümde kol kola yürüyen iki süslü arkadaşıma baktım. İkisi de tarzlarından ödün vermemişlerdi. Lexy koyu gri bir kaban giyip içine siyah boğazlı bir kazak giymişti. Griye dönük siyah dar kotunun içine koyduğu kazağın siyah uzun çizmeleriyle harika bir uyum sağladığını söylememe gerek var mıydı? Ve ucunu serbest bıraktığı gümüş kemer? Upuzun siyah saçları daha da ulaşılmaz yapıyordu güzel arkadaşımı. Mia ise onun aksine beyaz dar kot, içine giydiği açık yeşil bir kazak ve şişme beyaz montu, tabi beyaz kotu ile uyum sağlayan koyu yeşil botlar, birde kafasına taktığı kazağı ile aynı renk açık yeşil şapka sexy imajından daha çok tatlı bir şeye dönüştürmüştü. Gözlerinin yeşili kıyafetleri ile daha güzel duruyordu. Şapkasından çıkan sarı saçları cidden inanılmaz dikkat çekiyordu. Bu iki kızı koruma iç güdüsü ile dolanıyordum ben de. Çünkü neredeyse herkesin gözü bizde oluyordu.
Ben ise siyah dar kotumun altına giydiğim siyah cat botlarım, üzerine çektiğim siyah, arkasında NBA baskısı olan şişme bir montum, önüm açık olduğundan içimdeki metalik gri sweatim ile tatlı ve sexy imajdan oldukça uzak clas ve oversize tarzımı fazlasıyla yansıtıyordum. Saçlarım kısa ve seyrek kahküllerim minicik bir tatlı kelimesini andırsa da çatık kaşlarım ve somurtkan suratım bunu reddediyordu.
Düşüncelere dalmışken birden iki koluma girilmesiyle kendime gelmiş iki arkadaşıma bakmıştım. Aynı anda yanaklarımı öptüklerimde sahte bir ifadeyle tiksinir gibi yapmıştım.
"Iyy yine nereden bu sululuk böyle?"
Mia kahkaha atıp burnumu sıktığında "Dalmışsın sesimizi bile duymadın." dedi. Lexy hemen arkasından "Bak zorla getirdik seni biliyoruz hiç memnun değilsin ve bu yüzden hep somurtuyorsun ama cidden buna ihtiyacımız vardı aşkım. Uzun zamandır dans, cover, modellik, teklifler derken fazla yorulduk ve dinlenmeye ihtiyacımız vardı. Ki en çok sen yoruluyorsun aramızda. Sürekli gece gündüz dans ediyorsun. Seni izlerken ben yoruluyorum. Bu yüzden şu iki haftayı dinlenerek geçirmeliyiz. "
Tamam biraz vicdan azabı çekmiş olabilirim. Hatta bırakın baya pişman olmuştum. Yine ve yine benden önce beni düşünüyorlardı. Ben ise somurtarak her şeyi mahvediyordum. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladım.
"Kızlar, biliyorsunuz bu sıralar işler istediğim gibi gitmiyor. Bunun extra gerginliği var üzerimde zaten. Biliyorum yine bizi düşünüyorsunuz ama bu somurtmamın sebebi buraya gelmemiz veya zorla getirilmem değil. Yani bir nevi öyle değil. Bok gibi bir hafta geçirdim. Bunu düşünüp sinirlerimi bozuyorum . Eh birden kalk ev kiraladık tatile gidiyoruz diyip son dakika haber vermeniz de cabası. O kadar şeyin arasında birden tatil planı sinirlerimi bozdu. Önceden haber verseydiniz daha iyiydi ama şimdi boşverelim bunu tamam mı? Sinirlendiğimde patlayacak yer arıyorum biliyorsunuz. Madem buraya kafa dağıtmaya geldik, yapalım. Unutalım iki haftalığına her şeyi. Ama bütün işleri bugün siz yaparsınız gider gitmez uyuyacağım ben." dedim canlanmaya çalışarak.
İkisi de heyecanla planlarını anlatırlarken ileride kızağın başında dikilmiş bizi izleyen siyahlar içindeki adam dikkatimi çekmişti. Sadece buraya bakıyordu ve olduğum yerde gerginliğim artmıştı. O an aklıma gelen şeye lanet edip heyecanla konuşan ikiliye döndüm. Kanım donmuştu resmen.
"Lexy, sakın bana buranın o sikik katillerin dolaştığı ünlü kasaba olduğunu söyleme."
Sesimdeki gerginlik onlara da yansımıştı. Lexy "Sakin ol Jess, o kasaba burası değil. Yani biraz yakınız oraya ama hala bu söylentilerin yalan olduğunu düşünüyorum. Birkaç aptalın uydurmasından ibaret söylentiler onlar sadece." diyerek sakin bir tonda konuştu.
Ne?
"Tanrım! Lexy saçmalama o kadar insan öldü. Sence söylentiler bu kadar ciddi delillere sahip olabilir mi?"
"Abartma Jess. Sadece güven bana tamam mı? Burası sakin bir kasaba. Hiçbir problem yok"
Derin bir nefes alıp siyahlar içindeki adama döndüm. Ama yoktu. Bir şeyler hissediyordum. Kötü bir şeyler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ville Maudite: Norvége
Fanfiction"Gidilen bir tatil, ölü bir kasaba ve damarlardaki sıcak kanın tadı." Eğlence amaçlı yazılmış bir kurgudur.