Tanrım! BU EV MÜKEMMEL!"
"Eh tabi ki öyle. Ben buldum burayı kızım."
"Sen ne düşünüyorsun Jess?"
Gezindiğimiz evin koridorunda salona doğru adımlıyorduk. Ev ahşaptan yapılmış iki katlı bir yerdi. Üstelik buradaki sitede toplam 10 tane ev vardı aralarda bir arabalık mesafelerle. Biz sağ taraftaki beşlinin 3. evindeydik. Karşımızda da beş tane ev vardı. Üstelik evlerin hepsi de doluydu. Sanırım herkes bu günü beklemiş olmalıydı tatil için.
İçi ise ayrı güzeldi. Yukarıda üç oda bir banyo, aşağıda Amerikan mutfaklı bir salon, kitaplığın bulunduğu minik bir çalışma odası ve koridor vardı. Üstelik geniş ve sıcak bir evdi.
"Yine yeteneklerinizi konuşturmuşsunuz Bayan Danyers. Ev harika." dedim sırıtarak. "Beğeneceğini biliyordum." diyerek göz kırptı. "Hadi üzerimizi değiştirelim pizza söyledim. Bugün biraz dinlenir yarın da gezmeye başlarız."
Hepimiz kendimize ayrılan odalarımıza çıktık. Odam klasikti. Beyaz bir yatak, beyaz gardrop, kitaplık ve masa vardı. Eşyalar tatlıydı. Üstelik yatak rahata benziyordu. Bavulumu açıp içinden beyaz bol bir sweatshirt aldım. Altıma siyah eşofman çıkarırken pencereden gelen ışık gözüme çarpmıştı. Hızla üzerimi giyinip pencereye yaklaştım. Yanımızdaki evin odasından geliyordu bu ışık. İçeride bir çocuk pencereden uzanmış sigara içiyordu. Ve Tanrım, Yunan Tanrısı falan olmalıydı sanırım. Işığı yakmadığım için beni farketmiyordu. Dikkatimi o çocuğa verdim. Gözlerinden anladığım kadarı ile Koreliydi. Siyah saçları vardı ve çok sert yüz hatlarına sahipti. Pencereden uzaklaşıp ışığı yaktım. Kesinlikle beni farketmiş olmalıydı. Bende umursamadan bavulumdaki kıyafetleri çıkarmadan direk dolaba soktum. Ne? Uğraşamazdım tamam mı? Yorgundum zaten. Odayı havalandırma bahanesiyle pencereye ilerledim. Yanılmamıştım. Oradaydı ve bu defa gözleri bendeydi. Gözlerimi çekmeden pencereyi açtım. Yüzüme vuran soğuk hava titretmişti beni. Ardındam kalın sesini duydum penceredeki Yunan Tanrısının.
"Kışın ortasında oda havalandırmak biraz saçma değil mi?"
Pencerelerimiz pekte uzak olmadığından elimi uzatsam dokunabilirdim. Çok geçmeden ikinci sorusunu hatta direk dalga geçişini dillendirdi.
"Donmak istemiyorsan eğer?"
Fazla ukalaydı sanki? Gözlerimi devirip karşımdaki Yunan Tanrısına odaklandım.
"Öncelikle odayı havalandırmak zorundaydım. Çünkü yanık mandalina kokusu var ve ben bu kokuyu sevmiyorum. İkinci olarak soğuğu seviyorum belki? Neden kendi işine bakmıyorsun Bay Sherlock?"
Çocuk biten sigarasını aşağıya atıp sırıtarak bana baktı.
"Kim Taehyung."
"Jessie Rando." dedim bende hala yüzüne bakarken.
"Bu siteye gelen ilk kızsın. Ya da kızsınız? Tüm site genç erkeklerle dolu. Tatile mi geldiniz?"
"Evet, iki kız arkadaşım daha var. Sen uzun süredir burdasın sanırım? "
Çocuk dirseklerini cam pervazına yaslayıp kafasını sallayarak saçlarını geriye attı.
"Evet. İki aylığına geldik. Ben, arkadaşım Jimin ve sevgilim Jeongguk." Sevgilisi olduğunu anlamıştım zaten. Çocuğun aurası bas bas 'bekar değilim' diye bağırıyordu. Tek kız biz isek sevgilisi erkekti. Eh, Jeongguk diye bir kız ismi duymamıştım daha önce. Kafa salladım. Aklıma birden gelen şeyle yine ona döndüm.
"Bir mahsuru yoksa sana bir şey sormak istiyorum."
"Tabi."
Derin bir nefes alıp bende pervaza dayadım dirseklerimi. "Şu lanetli kasabayı biliyor musun? Bludride adı."
"Evet.Bir kasaba aşağıda."
"Oradaki haberleri duymuşsundur. Gerçi inanmayan insanlar çok ama ben ciddiye alıyorum. Çünkü belki inanmayacaksın ama gerçek olduğunu hissediyorum. Bugün birini gördüm."
Tae dikkatle beni dinliyordu. Kaşları çatıldı. "Nasıl birini?"
"Kasabaya gelmek için teleferiğe gidiyorduk. Tepenin hemen yanındaki orman yolunda simsiyah giyinmiş pür dikkat bizi izleyen bir adam gördüm. Normalde olsa siktir eder- yani şey, ah üzgünüm boşverirdim ama tuhaf bir şekilde gerildim. Burada daha önce bir olay yaşandı mı?"
Tae kaşları çatıkken bir anda pencerede biri daha belirdi. Tavşan dişli yine Tae kadar olmasa da yakışıklı hatta tatlı bir çocuktu. "Tanrım! Sen de mi gördün. Ben de onu gördüm buraya ilk geldiğimizde ama aptal sevgilim ve hyunglarım inanmadı bana. Duydun değil mi Tae?"
Ben daha çok gerilirken biraz daha yaklaştım pencerelerine. "Sessiz olmalısın. Mahalledekiler duyabilir."
Tae'de bana yaklaşıp "Daha sonra ne oldu" dedi. Aynı zamanda Jeongguk da yaklaştı. "Kızlara bir şey sordum. Döndüğümde yoktu. Ama hala gerginim." dedim.
Jeongguk "Merak etme güzellik bu kasabaya gelmezler. Yani eğer 1 aydır gelmediyse yine gelmez." dedi. Tae ufak bir uyarıcı öksürükle sevgilisine baktı. "Bilemeyiz. Yani, ne kadar garip geliyor olsa bile deli bile olabilir. İnsanları korkutan bir deli. Yine de diken üstünde hissedeceğim iki hafta." dedim başımı sağa çevirip.
"Haklı olarak tabi. Neyse, endişelenmeyin. Jimin geldiğinde size misafirliğe geleceğiz. Mahallenin şerifi bu sitedeki evlerde kalıyor. Jimmy Hopper. Eğer bir şey olursa onunla konuşuruz. Ve birlikte geldiğimiz polis arkadaşlarımız var. Yoongi, Chris ve Namjoon hyunglar. Daima silahlarını yanında bulundururlar.Bir nevi güvendesiniz yani. "
Ben kafa sallarken aklıma gelen soruyu yönelttim tekrar. "Buradaki herkesi tanıyor musunuz?" Jeongguk kıkırdayarak sevgilisine baktı.
"Bu sitedekileri değil, diğer sitedekileri de tanıyoruz. Mesela diğer yanınızdaki evde Chris, Changbin, Han ve Felixler var. Onların karşısında Lucas, Hongjoong ve Seonghwa oturuyor. Sizin karşınızda Yoongi, Hoseok ve Kyungsoo var. Bizim karşımızda ise Namjoon, Seokjin ve Jacksonlar. Bizim yanımızda Wooyoung, San ve Yeosang var. Karşılarındakiler Chanyoel, Baeky ve Suho var. En başta Şerif Hopper var tek başına kalıyor. Karşısında ise Kwon Jiyong, diğer adıyla G-Dragon var. O da tek kalıyor. Zaten o ikisi bu kasabayı kolluyor. G-Dragon burada olduğu için neredeyse kasabanın çoğu Koreli. Eh bu işimize geliyor. Kızlar genelde korktukları için bu siteye gelmiyorlar. Çünkü o kasabaya en yakın site burası. Sahi siz neden geldiniz?"
Ben kafam çorba olmuş bir şekilde boş boş onu izlerken sevgilisi tekrar tatlı kıkırtısını bıraktı. "Taetae, kızın kafasının içinde savaş başladı." Bende gülümseyerek kafamı salladım. "Aslında kızların zoruyla geldim. Her şeyi onlar ayarladı."
"Acaba bir ihtimal.. Lexy Danyers ve Mia Lee mi onlar. Sen de Jessie Rando?"
Jeongguk'un sorusuyla gülümseyerek cevap verdim. "Evet , ta kendisi."
"Sen nereden tanıyorsun bebeğim?"
"Taetae nasıl bilmezsin? Danslarıyla ve coverlarıyla ünlü Jessie Rando, ünlü modeller Mia ve Lexy onlar. Youtube kanalları da var. Geçen gün Jimin hyung ve sana izlettiğim ve Jimin hyungun çok beğendiği danscı Jessie?"
Tae kaşını kaldırarak bana baktığında Jeongguk tekrar konuştu. "Eminim burayı da Lexy bulmuştur." İkimizde gülerken ellerimi hissettmeyecek derecede üşüdüğümü farkettim.
"Herneyse, çok memnun oldum çocuklar. Ve çok yakışıyorsunuz. Yunan tanrılarına benziyorsunuz. Muhabbetinize doyum olmuyor ama dondum sanırım. Birazdan pizza söyleyecektik. Gelsenize sizde bizimkilerle tanışın?"
İkiside gülümsediler. Ardından Kook 'Jimin şuan banyoda. Siz bize gelin şimdi çıkmaz bu evden. Hem yemek hazır neredeyse." dediğinde yine ve yine gülümsedim. "O halde birazdan görüşmek üzere." diyerek içeri girdim. Pencereyi kapatıp buz kesen odaya göz gezdirdim. Isıtıcıyı açıp sesleri çıkmayan arkadaşlarımın yanına yöneldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ville Maudite: Norvége
Fanfiction"Gidilen bir tatil, ölü bir kasaba ve damarlardaki sıcak kanın tadı." Eğlence amaçlı yazılmış bir kurgudur.