Bilgisayarın başında kodlarla uğraşmaktan kızaran gözlerini elleriyle ovuşturdu. Klavyesindeki harfleri görmekte zorlanıyordu. Günün bitiyor olması onu mutlu etmezken yarın gene aynı günün başlayacak olması gerçeği onu iyiden iyide tedirgin ediyordu. Rutin işlerden sıkılmıştı, bilgisayarına gelecek kodları bekliyordu diğer işlerinin yanında. Aslında iki farklı hayatı vardı. Bir tarafta sempatik, arkadaş canlısı, güler yüzlü bir kişilik, diğer tarafta acımasız, ruhunu kiralayan profesyonel bir katil. Çalıştığı iş tamamen göstermelikti. Onun tamamen iyi bir insan maskesini tamamlayan nitelikteydi. Hoş maskesinin ardında profesyonel bir katil yatıyordu. Kurbanlarını özel bir güvenlik sistemi arkasından alıyordu. İş aldığı insanları hiçbir zaman görmedi. Ama kurbanlarının ölümlerini hep görüyordu. Her gece yastığa başını koyup gözlerini kapattığında onların ölümlerini tekrar tekrar izliyordu adeta. Son nefeslerini verirken onların yaşadıklarını yaşarcasına tekrar tekrar…
Psikolojisi berbat bir durumdaydı. Ayaklı reçete gibi geziyordu. Aslında hayatın onun için bir anlamı yoktu. Güzel şeyler düşünmeye her çalıştığında o iki cümle beyninde zonkluyordu…”Zayıf olan güçlü olana boyun eğer..”
Bilgisayarını kapattı. Ona son bir kez nefretle baktı. Kalbinin etrafında oluşturduğu dev kabuk çatırdamak ister gibiydi. Aslında aşk adamıydı ama hayat onu her defasında farklı yönlere sürüklemişti. Tiksinerek sigarasını dolu kül tablasına bastırarak söndürdü. Bilgisayarını toplayıp bambaşka dünyasına çekilmek üzere yola çıktı. Giderken suratına sanki hayatından çok memnunmuş hep gülümseyen maskesini takarak iş arkadaşlarına gülümseyerek selam verdi. Arabasının park yerine giderken gelip geçenlere baktı. El ele yürüyen sevgililere boş gözlerle bakarak arabasının kapısını açan kumandaya tıkladı. Arabasını çalıştırırken ne kadar acımasız biri olduğunu düşündü. Çakmağındaki ateş sigarasının ucunu alevlendirirken kusmak istercesine bir tiksinti hissetti. Sert bir kalkışla siyah ferrarisinin varlığını tüm mahalleye hissettirdi. Kilometre cizgileri önünde akıp giderken radyosunda çalan müzik dikkatini çekti. Onu ta eskilere götürdü. Eski şarkılar onu hep duygulandırırdı. Çocukluğu aklına gelir eskile dalar giderdi. Telefonun çalan ziliyle kendine geldi. Arayan kuzeniydi. 7 yaşından beri beraberlerdi, birbirlerinden bir haber oldukları 10 yıl hariç…bundan rahatsız oldularsa da onları birbirinden hiçbir güç soğutamadı. Yalnızca kafa yapıları aynı değil adeta ruh ikiziydiler.
"Kuzi..?"
"Hey Pars..naber?"
"İyiyim, sen ne yapıyorsun..?"
"Yeni bir nano çip üzerinde çalışıyorum. Ön beyinde bulunan talamusu seri şoklar üreterek uyandırmaya yarayacak.."
Sigarasından son bir nefes aldı Pars..Bir kaç saniye düşündü. Ve anlamsız bir sinirle cevap verdi..
"Lanet olsun..! şu işin peşini bırak artık greg…önümüzdeki iş için yoğunlaşmalıyız."
"Neden yaptığımı biliyorsun Pars..Kendine eziyet etmeyi bırak artık…!"
"Bunun kendine eziyetle bir alakası yok. Ben sadece anı yaşamak istiyorum…Geçmiş geçmiştir, artık sende üzerine bir sünger çek..!"
"Geçmişin geleceğini etkilemiyorsa…senin iyiliği düşünmesen bunlarla uğraşmak ister miydim Pars?"
“Tamam..tamam…geliyorum gelince konuşuruz…”
Pars çok zeki, insanları etkileyebilen ve fiziksel olarak her türlü zorluğa karşı koyabilen bir kişilikti. Çok iyi derecede Kickbox ve aikido biliyor ve ileri düzeyde bilgisayar bilgisine sahipti. Çıplak elleri ölümcül olabiliyor ve her türlü silahı ustalıkla kullanıyordu. Bunları nasıl öğrendiğini nasıl bu kadar iyi yapabildiğini bilmiyordu. Sanki ona Allah vergisi bir yetenek gibi geliyordu. Beyni bazen bunun böyle olmadığını ona haykırsa da başka türlü teselli olamayacağı ve kendini bir kaosa sürüklememek için böyle inanmak işine geliyordu. Sanki hayatının 10 yılı silinmişti. Ve kuzeni de bu silinen 10 yılı geri getirmek için uğraşıyordu. Mete yani Greg çok zeki bir Biyokimya mühendisiydi. Hatta Pars onun dahi olduğunu düşünüyordu. Bütün bu karanlık işlerde ortak kararlar alıyor ve planlarını birbirlerine paralel harekete geçiriyorlardı. Pars karanlık işler yapmaktan sıkılmıştı. Daha doğrusu artık beyni onu rahat bırakmıyordu. Küçüklüğünden beri kendini insanlığa adadığı bir işe sahip olmak istiyordu. Aslında kendini insanlığa adamıştı ama insanlığın ölümüne…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIR...
FantasyHayat bazen insana öylesine güzel hediyeler sunar ki bunu biz insanoğlu görmemezden gelecek kadar kötümser oluruz. Aslında bu biraz da biz görebilen insanlar için görmeyi öğrenmek gibi bir şey…Görmesini bilmeyen bir gözden daha kötü bir durum yoktur...