İyi ki doğdun!

6 2 0
                                    

"Bella üstünü değiştirdiysen aşağıya gel Harry geldi seninle konuşmak istiyor"
"Tamaaamm" gri bol t-shirt'ü giyip odamdan çıktım gelecek ay ilk görevi elde edeceğim ve sır olarak aramızda kalsın Robert bana farklı diller öğretiyor evet sır bu değil asıl sır Robert'e Japonca dersi veriyorum ve Harry bunu bilmiyor çünkü Robert söylememem için çok ısrar etti ve evet en çok Çince öğrenmekte zorlanıyorum Harry'nin dediği üzere 'kimin seçileceği görevin ne olacağı veya planın ne olacağı belli değil bu yüzden dövüş ve dans sanatları gibi dilleri de bilmelisin' evet fazla bilmesem de 'selam, birşeyler içelim mi?, nasılsın?' Gibi cümleleri söyleyebiliyorum ah her neyse aşağıya indiğim de her yer karanlıktı "lamba bozulduysa neden değiştirmedin ki Robert? " ışığın açılması ve aniden arkamdan patlama sesi gelince korkarak yerimden zıpladım "iyi ki doğdun Bella"
"İyi ki doğdun Jo" ikisi aynı anda alkışlayarak yanıma geldi "ah Tanrım korkutunuz beni teşekkürler Harry" diyip Harry'e sarıldım ardından "teşekkürler Robert" diyip ona da sarıldım "hadi Jo dilek tut ve mumlara üfle bunca zaman sonra başardın ve gelecek ay için planlı ilk görevini alacaksın onun için de bir kutlama olarak say" dedi bana göz kırparak Harry'e gülümseyerek baktıktan sonra pastaya döndüm küçük ve tatlı görünüyordu gözlerimi kapatıp dileğimi tutum 'Tanrım anne ve babamı cennetine al lütfen' ardından gözlerimi açıp pastaya üfledim ardından üçümüz birlikte alkışlamaya başladık.
"Güldük eğlendik ee artık bana müsade gençler" Harry ayağa kalkıp El sallayıp gitti Robert'e onu yolcu etti onlar yokken bende kirletiğimiz yeri temizlemeye başladım "ahhh Tanrım yüzyıl buraları temizlesem de kiri gitmez" dedim dik durarak "Robert kapıda öyle duracağına gel ve yardım et" şimdi nasıl anladın demeyin çünkü eğildiğim sıra ayaklarını gördüm ardından doğrulduğumda hava atmak için onun orda olduğunu hissetmiş gibi yaptım Tanrım çok zekiyim "Bella kokumu mu hissettin yoksa çaktırmadan bakarak mı gördün beni? " burnumu kırıştırarak ona baktım ardından kollarımı göğsümde birleştirerek "hiçte bile geldiğini hissettim ayrıca yardım et bana, konuşma tamam? " ona baktığımda gülmeye başlamıştı "hissetmek i-iyi " boğazını temizledikten sonra ciddileşip gözlerimin içine baktığında korkmaya başlamıştım "ıııı Robert sen galiba şey olmuşsun" üzerime biraz daha eğilen Robert'i ellerimle göğsünü itekleyerek "ooww sen baya baya sarhoşsun Robert" dedim yüzümü kırıştırarak düzgün içmeyeceksen içme salak şu gelen kokuya bak beynim şişti resmen "Bella sen niye sincaba benziyorsun?" kendi kendine konuşmaya başlayan Robert'in kolunun altına girdim sürükleyerek de olsa zar zor odasına getirip yatağına uzandırdım "ben sincaba benzemiyorum hem ayrıca uyu Robert uyu sen sarhoşsun" üstüne örtüyü atıp uyumasını bekledim sarhoş bir insanın ne yapacağı belli olmaz onun iyiliği için biraz burda bekleyeyim ardından giderim "Bella s-senden-" yutkunan Robert'e baktım cümlesini tamamlamasını bekledim ama yok uykuya daldı Tanrım kim bilir benden ne diyecekti? aahh her neyse Robert uyuduktan sonra odasından çıkıp kapıyı kapattıktan sonra odama gittim bütün enerjimi Robert'i odasına götürmek için kullandım resmen yorgunluktan ölüyorum üstüme eşofmanlarımı giyindikten sonra yatağıma uzandım birkaç defa esnedikten sonra uykuya daldım.
Gözlerimi açtığımda Robert yine günlük rutini olan kapıda benim uyanmamı bekleyor bir şekildeydi "Robert bişey sorabilir miyim hiç mi sıkılmadın böyle yapmaktan? " yarı uyanık ona öylece baktım yan gülüp "10 dakikan başladı Bella Watson" diyip gitti Tanrım kafayı sıyırmış bu adam hızla ayağa kalkıp yatağımı düzelttim kıyafetlerimi giydim eşofmanımın paçası yukarı çıkmıştı indirmek için eğildiğim de bacaklarımın kıllarının tekrar çıkmaya başladığını gördüm "ahh lanet olası pis kıllar ağda ile almak işe yaramıyor sizi tamamen yok edeceğim merak etmeyin" diyip ayağa kalktım hızla merdivenlerden inip mutfağa ilerledim odam da bulunan gizli çıkış merdivenleri vardı ama nereye çıkıyordu merak ediyorum Robert'e sormak istiyorum ama o bana söylemez Robert'e baktım masa da oturmuş kahvaltısını yapıyordu "Robert bişey sorabilir miyim? " masaya oturup ona bakmaya başladım "ımmm sor"
"Benim odamda ki merdivenler nereye çıkıyor?" cevap vermeden sessizce kahvaltısını yapıp bitirdi ardından ayağa kalkıp yanıma yaklaştı "kahvaltını yap ve aşağıya gel ilk görevine az kaldı" diyip gitti ama bişey sormuştum yani cevaplasa olmaz mıydı? Biliyordum aslında cevaplamayacağını ama bir umut cevaplar diye sordum işte ahh Tanrım, hızla kahvaltımı yapıp aşağı indiğim de Robert aşırı derecede terlemişti kum torbasına vuruyordu sanki öfkesini ordan çıkarıyor gibi "geldiysen başlayalım" benim geldiğimi nasıl hissediyor? Beş saniye bile olmadı geleli ama hissetti şaka gibi Tanrım cidden çok merak ediyorum arkasında görünmeyen göz mü var ah yoksa görünmeyen varlıklarla mı konuşup anlaşıyor cidden? Fazla beklemeden yanına gittim o da yanına gitmemle kum torbasına vurmayı bıraktı ve arkasında duran suya eğildi "şınav pozisyonuna geç ve ben dur diyene kadar şınav çek" yuh artık öldürsen daha iyi olurdu sanki kaşlarımı çatarak ona bakmaya başladım "Bella Watson buraya eğlence amaçlı gelmedin sanırım ajan olmak için geldin öyle değilse yol yakınken git" arkasını dönüp öfkeyle söylediği sözleri neden bu kadar sertti ki "buraya eğlence için mi geldim öyle mi? O zaman şöyle söyleyeyim yaklaşık bir yıl olacak ailemi kaybettim ve ailem Tanrı'nın vergisiyle değil pislik birinin lanetiyle öldü anladın mı? Bunca acıyı eğlencesine çekmek için aptal olmam lazım herhalde? " ağlamayacaktım çünkü bütün göz yaşlarımı annem ve babam için döktüm artık dökecek göz yaşım yoktu hele ki saçma sapan sözler söyleyen bir yabancı için asla dökmezdim "neyse ya senin gibi bir yabancı benim neyi niçin yaptığımı anlayamaz anlamasını da beklemiyorum başlayalım hadi" diyip şınav çekmeye başladım.
##############################
Bugün Bella'nın sorusuyla sarsılmıştı Robert yıllarca o odaya girmemişti geçmişini sakladığı o odaya bundan on yıl önce oturduğu bankta öylece ağlıyordu yağmurun altında göz yaşları görünmüyordu ama içinde ki acıyı biliyordu hissediyordu sevdiği kadını patronum dediği adamla yakalamıştı herşeyin yalan olduğu onu sadece patronuyla birlikte olmak için koz olarak kullandığını öğrendiği zaman harabeye dönmüştü içinde öfke ve intikam ateşleri vardı tabi birde kulağında yankılanan "sen sadece basit bir kozdun gerçekten senin gibi birisini seveceğimi mi sandın? Yazık cidden acıdım Tanrım gerçekten çok salaksın Robert" sözü vardı ve o gün büyük bir mucize olmuştu biri yanına gelmiş ve ona elini uzatmıştı yardım etmişti evet o kişi Harry di ve intikamını almıştı patron dediği adamdan ve 'seni seviyorum' diyen yalancı kadından o yağmur ona mucize getirmişti ve bütün hatıralarını toplamıştı herşeyi tek tek kaydetmiş biriktirmiş ve o odaya koymuştu herşeyi unuttu sanarken tekrar aklına getirmişti bunu yapan kişi Bella'ydı o soruyla kaçar adımlarla yanından gitmişti ama bilmiyordu onun o kadar çabuk yanına geleceğini öfkesini kum torbasından çıkarıyordu fakat Bella gelince durmak zorunda kaldı görevi vardı onun o kızı eğitmek ve güçlendirmek göreviydi ve bunu yapacaktı 'şınav çek' dedi ne kadar yorulursa o kadar güç toplar diye fakat Bella sadece ona baktı onu çözeceğinden korkarcasına öfkeyle karışık ona hakaret etmişti resmen onu kovmuştu haksızdı bunu biliyordu çünkü Bella onun geçmişini bilmiyordu bilmemek suç değildi özür dilemek için arkasını döndüğünde karşısında hiç karşılaşmadığı öfkeli kızı gördü gözleri öfkeyle yanıyordu biliyordu onun canını yakmıştı özür dilemek istiyordu fakat Bella öfkeyle söylediği 'senin gibi bir yabancı' sözüyle dona kaldı canı yanmıştı hemde çok neden bilmiyordu fakat canı yanmıştı yabancı öyle mi? Kocaman bir yıl yan yanaydık ama onun gözünde hala bir yabancı mıydı sadece bir yabancı mı? Şınav çekmeye başlayan Bella'ya baktı neden onun sözü ona zarar vermişti ki sadece eğitim verdiği bir kızdı neden acıtmıştı ki canını? Yıllarca kapalıydı kalbi kimse canını yakamazdı ama ilk defa bunca zaman ilk defa bir kızın sözü ile sarsılmıştı "yeter kalkabilirsin" dedi Bella'ya hala öfkeliydi belli oluyordu Bella ayağa kalktığın da onu izlemeye başladı öfkesi bille onun masum olduğunu gösteriyordu ama o Bella'yı kırmıştı hiç bişey bilmediği için soru sordu ama Robert öfkesine hakim olamayıp onu kırdı "bunca zamandır beni bir yabancı olarak mı görüyorsun? " sesi sakin ve duygusal çıkmıştı Bella ona karşı dönüp sessizce ona bakmaya başladı onun sessizliği dünyanın yıkılışı yok oluşu kadar korkunçtu halbuki Robert için sessizce onun yanından çekip giden kıza öylece baka kaldı onun sessizliği kalbinin karanlığa düşüşü kadar ağır ve dayanılmazdı halbuki....
###################################
"Neden ona yabancı dememe takıldı ki? " kıyafetlerimi değiştirip yatağıma oturdum aklımda ise bu soru tek vardı gerçekten yabancı dememe üzüldü mü? Ama o da beni üzmüştü kendimi böyle avutmak saçmaydı belki de haklıydı o yabancı değildi ben ağır konuşmuştum nede olsa bir yıla yakındır yan yana dip dibeyiz bana abimmiş gibi davranıp koluyor ama ben ona yabancı dedim ağır konuşmuştum ayağa kalkıp mutfağa gittim öğlen vaktiydi ve acıkmıştım mutfağa girdiğimde Robert öylece masada oturmuş saçlarını avuçlarının arasına almıştı bir müddet ona baktım ama ne ses veriyordu ne de tepki gösterdi normalde geldiğimi ilk beş saniye de anlardı "öhöm öhöm" yalandan öksürdüm geldiğimi gösteren bir tavırla başını kaldırıp bana baktı ama sonra tekrar aynı pozisyonuna geri döndü "şey Robert" dedim ona doğru giderek başını kaldırmadan "hmmm" dedi onu kırmıştım belliydi "ben s-senden özür dilerim" dedim sabırsız bir kızdım kimseyle küs kalmayı sevmezdim, başını kaldırıp bana baktı ardından başını tekrar eğdi, arkamı dönüp gitmek istedim yüzümü bile görmek istemiyordu belliydi ayağa kalktığım da konuşmaya başladı "asıl ben özür dilerim öfkeme hakim çıkamayıp seni kırdım, sen bilmediğin bişey sordun ama seni hatalı gördüm özür dilerim" şaşkınca ona baktım doğru dediklerinden birtek özür dilerimi anladım gerisi anlaşılmazdı "o odayı zamanı gelince sana anlatırım ama bana söz vermeni istiyorum" dedi başını kaldırıp öylece gözlerime bakarak merak edercesine ona baktım "ne sözü? " diye sordum önce nefes aldı tüm ciğerlerini şişirmişti patlamak üzereydi sanki sonra aldığı nefesi geri verdi ciğerleri içerde 'ölüyorduk ki bizi saldı ' diyorlardır bence, "o zamana kadar o odayı merak etme sorma hatta umursama bile" dedi bu beni daha çok meraklandırsa da belli ki o oda özel bir odaydı bu yüzden kabul etmeliydim özele saygı duymalıydım "tamam söz veriyorum Robert" dedim gülümseyerek bu onu da gülümsetmişti ama ben açtım karnımın guruldamasıyla Robert gülerek ayağa kalktı "bugünkü yemeği yapmamda yardım etmelisin cezalısın" dedi yapacağı otlu yemekte ne yardımı "bu sefer ıspanak mı yoksa pırasa mı yiyeceğiz? " ayağa kalkıp yanına giderek sormuştum ama o arkasını dönünce dip dibe bitmiştik, kocaman açılan gözlerimle ona baktım ardından refleks olarak bir adım geri attım "ııı şey bugün başka bişey yiyelim demiştim aslında" dedi sonra birlikte yemek pişirmeye başladık tabi arada karnım gürüldediği için Robert gülüyor ben utanıyordum en sonda birlikte hazırladığımız yemeği sunuma hazırladık ardından oturup sohbet ederek yemeğimizi yedik bugün çok şey yaşamış olsak sonu iyi bitti çünkü ot yerine biftek yiyorum.

I'M JO! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin