7

1K 63 4
                                    

Yürüyüşten sonra Akın'la beraber denize geri dönmüştük.

Annemlerin az ilerideki havlunun üstünde oturduklarını görünce oraya doğru ilerledim.

Annem bizi görünce Akife hanımla konuşmasını böldü ve bize el sallamaya başladı. Bunun ardından Akife Hanım da arkasına döndü ve bize baktı.

"Hoşgeldiniz çocuklar."

"Hoşbulduk."

Akife Hanım yerdeki üçüncü havluyu işaret edip "Gelin oturun, güneşin altında kalmayın." dedi.

Beraber güneş işlemeli turuncu havluya oturduk. Akın annelerin konuşmasına dahil olmuştu bile.

Bense denizdeki kalabalığa bakıyordum. Ve güneş ışıklarının suyun yüzeyindeki raksına. Göz kamaştırıcıydı.

Babamları denizde görebilmiştim nihayet. Işıl ve Engin Bey'le beraberdi. Daha doğrusu Işıl hanımefendi iki yaşlı erkeği kulu etmişti diyebiliriz.

"Şu Beril mi?"

Akın parmağıyla sağ çaprazda sahilde oturan kızı gösterdi. Saçları hala ıslaktı.

"Bilmem, gidip bakayım mı?"

"Sen bilirsin."

Tişörtümü çıkarıp üst bikinimle kaldım. Denize girmeyecek olsam bile güneşlenme olasılığına karşı bikini giymiştim.

Üstümdeki kumları ellerimle silkeleyip ayağa kalktım ve çaprazımdaki kıza doğru ilerledim. Her adımda o olduğunu daha iyi kavrıyordum.

Kumdan kale gibi bir şey yapıyordu?

"Selam, oturabilir miyim?"

Kafasını yukarı kaldırıp bana baktı. Önüne gelen saçları kulağının arkasına iteledikten sonra utangaç bir şekilde kafasını eğip "Olur." dedi.

Yavaşça eğildim ve yanına oturdum.

Arada bir dalgalar gelip uzattığım ayaklarıma değiyordu ve gıdıklanıyor gibi hissediyordum.

"Nasılsın?"

"İyi sen?" dedi kocaman gülümsemesiyle bana bakmayarak.

Yalancı, dedim içimden.

Bana bilerek bakmıyorsun öyle değil mi? Çünkü pembe yalanların ortaya çıkarsa...

"Ben normalim sanırım."

"O da ne demek?"

"Bilmem. Normal işte."

Ayaklarımı oynatmaya başladım. O ise kumla bir şey yapmaya devam ediyordu. Sur çekiyor gibiydi.

Kendini bu surun ardına saklamış, düşmanı olan sudan korunmak için mücadele ediyordu resmen. Dalgalar ise her geldiğinde surları aşındırıyordu. Zor bir mücadele gibi görünüyordu.

Elimle surların önünü işaret ettim.

"Duvarların önüne uzun bir çukur açarsan su orda birikir ve duvarı aşındırmaz."

Ciddi ciddi anlatıyordum. O bana baktı.

"Hendek gibi düşün."

"Uzun vadeli düşünmüyorsun. Bir süre sonra bu çukur duvarın altını aşındırır ve zemin alttan çöker."

Bakışlarımı ona çevirdim.
Egomdan mı bilmiyorum ama bücürün bu zekice cevabından dolayı hem şaşırmış hem de sinirlenmiştim biraz.

"Senin önerin ne o halde?"

Önündeki cepheye baktı. Ve bana geri döndü. Yüzünde nasıl duygular barındırdığını anlayamadığım bir gülümseme vardı.

"Biliyor musun? Ben bu savaşı başından kaybettim, kaçınılmaz sonu yavaşlatıyorum sadece."

Haklıydı.

geceler (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin