10

968 64 9
                                    

"Ee sonra n'oldu peki?"

"İşte kapıyı üstüne kilitledim. Herkes de derste olduğu için kırk dakika boyunca orada kaldı."

"Ne diyorsun?"

Kahkahalara boğulmuştum.

"Ee şikayet etmedi mi  kız seni?"

"Kanıtlayamaz ki, beni görmedi."

"Sen var ya sen..."

Mekandan çıktıktan sonra kumsala doğru gitmeye karar vermiştik. Ve şimdi kumların üstünde yürüyorduk. Rüzgar yok denecek kadar azdı.

Bazen hiddetlendiğinde ise Beril'in ay ışığında saydamlaşan saçları boynuma doğru uçuşuyordu. İpek gibi hissettiriyordu her saç teli.

"Şuraya oturalım mı?"

"Olur."

Bana gösterdiği kayaya doğru ilerledik. O oturunca ben de yanına oturdum.

"Saat kaç oldu acaba?"

"Boşver, bunlar önemsiz detaylar."

"Babamlar öğrenirse bittim ben." dedi ve elleriyle yüzünü kapattı gülerken.

"Sadece şimdiye odaklansana, her şeyi bozuyorsun ama bücür. Tadını çıkar ve gerisini sorgulama."

Kafamı biraz daha kaldırıp tepemdeki sonsuzluğa göz attım.

"Baksana. Şu küçük ayı mı oluyordu acaba? Bilir misin böyle şeyleri?"

O da kafasını kaldırıp elimle işaret ettiğim yere bakmaya başladı.

"Kepçeye benziyordu sanki büyük ayı. Veya küçük ayı mıydı?"

"Sanırım ikimiz de bu işte bayağı kötüyüz."

Gülüştük.

"Onu bunu boşver de, şuraya baksana."

İnce uzun parmaklarıyla bir yeri gösterdi ve hayali çizgiler atmaya başladı gökyüzüne.

"Şurası sanki çubuk ve şuralar da.. buluta benziyor."

"Aa pamuk şeker!"

"Evet. Hatta şu da çöp adam olsun."

Güldüm ve kafamı onunkine yaklaştırdım.

"Bak bak hatta şu da çöp adamın annesi olsun. "

"Hayır ya, kare kafalı gibi oluyor. Başka bir şey bul."

"Niye kare kafalı olamıyormuş ki, herkes daire kafalı mı olmak zorunda?"

"Ama komik oluyor öyle. Bari babası olsun. Göbeği de var bak."

"Hani nerede?"

Elimi kavrayıp havaya kaldırdı ve sanki kağıda bir şey çiziyormuş gibi yuvarlak çizdi gökyüzüne.

"Yaa, harbiden göbeği var!"

Gülmeye başladık.

Ben bu oyuna devam ederiz derken Beril birden suskunlaşıp karşıya bakmaya başladı. Nedenini anlayamamıştım.

Biraz süre tanımak istedim ama yine de konuşmayınca bir şeyler söyleme gereği duymuştum.

"Söylemediğin bir şey mi var?"

Yalan bir gülümsemeyle "Ha şey yok. Dalmışım öyle." dedi.

Bir insan ancak bu kadar kötü olabilir yalancılıkta, dedim içimden.

"Hadi ama çıkar ağzındaki baklayı."

Biraz bekledi sonra bana döndü.

"Abim sanırım şey-"

"Bu kadar çekinecek ne var Beril, söyle gitsin."

"Abim senden hoşlanıyor sanırım."

"Yoksa aramızı yapmak için mi benimle geldin?" dedim şakayla karışık.
Bir yandan dalga geçer gibi söylemiştim çünkü canımı sıkan kısmı belli etmemeye çalışıyordum.

"Hayır, hayır öyle bir amacım yok."

Denizin yavaşça kumsala yaklaşıp bembeyaz köpükleriyle sakince kıyıya çarpışını izledim bir süre.

Gözlerimi ordan ayırmadan "Ona sevgilimin olduğunu söyle, olur mu?" dedim.

Şaşkın bir ses tonuyla "Sevgilin mi var?" dedi. Karışık duygular taşıyordu bu tonlama.

"Olmasını ister miydin?"

Pek doğaçlama olmayan bir gülmenin ardından "Ne bileyim Nil, hem bu bana kalacak bir şey değil ki." dedi.

"Öyle mi dersin?" dedim gözlerimi denizden çekerken.

O kadar kapalı konuşuyordum ki ne anlaması gerektiğini karıştırmış gibi duruyordu. İhtimallerin kafasında döndüğünü tahmin edebiliyordum.

"Sen nezaketen öyle söyle, tamam mı Berilcim?"

"Yani yok?" diye mırıldandı.

"Efendim?"

"Ha yok bir şey, söylerim."

geceler (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin