Taehyung bir hafta sonra kendini yeniden o sessiz kapının önünde bulduğunda yaprakları yere bakayazmış çiçeğini gördü ilk önce. Yavaşça yere çöktü, boya lekelerinin barındığı zarif parmaklarıyla usulca sevdi o boynu bükük yeşilleri. Bedenini her bir öğrencisine hevesle parmak bastırdığı renk cümbüşlü saksının yanına bırakıverdi. Sırtını bir bilinmezliğe kapanmış beyaz kapının tahta yüzeyine yaslarken bir bacağını kendine çekip ötekisini uzattı ileriye. Üzerindeki kumaş sebebiyle oldukça rahatsız bir pozisyondu fakat şu an için bunu umursayacak durumda değildi. Hâlâ üzerine iliştirdiği şekilde durmaya devam eden not kağıdına bakıp aciz bir gülüş peyda ettirdi dudaklarından.
"Demek sana hediye ettiğim cenneti ölüme terk ettin." dedi buruk gülüşünden bir parça sızdırdığı sesiyle. Ardından başını kapıya yaslayarak bir kez daha derin bir nefes aldı.
"Sence masum birini öldürmek kolay mıdır?"
Öylesine bir soru bıraktı boş koridora. Jeongguk'un bu ek katta tek başına kaldığını anlamak zor değildi onun için. Sebebini merak etti lakin sormadı, sorduğu sorularınsa cevabını kendi verdi.
"Bence zor, çünkü ben yapamıyorum." dedi omuzlarını kaldırıp anlamadığını belli edercesine silkerken.
"Eğer bir şeyi yapamıyorsam bu, o şeyin benim için zor olduğunu gösterir, değil mi?"
Başını yasladığı kapıdan kaldırıp yeniden çiçeğine baktı. Mor yapraklarındaki cansızlık içini acıtıverdi.
"Onu gördün mü bilmiyorum fakat o çok..."
Taehyung cümlenin devamındaki kelimeyi söyleyemedi. Her zaman olduğu gibi sert bir yumru oluştu boğazında. Gömleğinin düğmelerinden birini açıp kıravatını gevşetti rahatlamak için.
"Masum Jeongguk, dünyadaki milyonlarca insandan daha masum. Onu sana hediye ettim, evet ama ölecek olduğunu bilmek evimi kaybetmekten farksız."
Taehyung çatallaşan sesini fark ettiğinde burnunu çekip hafifçe kıkırdadı.
"Sen bir masumun öldürülmesine göz yumabilir misin? Ben yumamıyorum. Bazıları onu basit bir ot parçası olarak gördüğü için bunu yadırgayıp bana deli muamelesi yapabiliyor. Oysa hiçbirisi bu 'basit ot parçası' kadar umut veremiyor bana. Onda cennetimi görüyorum Jeongguk. Bana ait olduğum yeri hatırlarıyor. İnsanların üzerine basıp geçmekten rahatsız olmayacağı bu çiçek, yurt kokuyor."
Onlara ne denli acıdığını aciz, ruhsuz bir gülüşle yansıttı çehresine. Bir çiçekten önce ölüme terk edilmesi gereken çok fazla şey vardı bu mahkûm hayatı sürdüğü gezegende Taehyung için.
Hislerinin karardığını fark ettiğinde usulca toparlandı. Bu his tanıdıktı, öyle tanıdıktı ki, ondan bir an önce uzaklaşması gerektiğini idrak eder etmez uyanmıştı buhranlı düşüncelerinden. Gitmek üzere adım attığı sırada içini kaplayan huzursuzlukla birlikte dayanamadı. Merdivenlere yönelmeden önce yanındaki su şişesini açarak yarısını tüm toprağa yaymak üzere döküverdi. Biliyordu, bu onu yaşatmazdı belki lakin bu eşsiz çiçeğin acısını bir nebze olsun azaltırdı. Bilimsel olarak bir bitkinin acı çekmesı mümkün değildi. Sinir sistemi olmayan bu canlıların doğasında acı yoktu esasında. Gel gelelim Taehyung duygusal anlam yüklediği hiçbir şeye bilimsel bakmazdı.
Bir çiçek soluyorsa, boynunu büküyorsa; bir çiçek dünyaya o eşsiz rengini vermekten vazgeçiyorsa eğer, o çiçeğin canı yanmış demekti.
***
seans girişimi:
başarısız -
ŞİMDİ OKUDUĞUN
justicia de iris | taekook ✓
Fanfictionyerini dolduramadığım bir kelime var jeongguk. dilim lâl oldu, söyleyemem sana ne denli güzel olduğunu... @valerietkk 🖤 3 1 0 7 2 1