Zalimin Güncesi

1.8K 220 32
                                    

Ellerinde bir tarih duruyordu.

On sekiz yılın bilinmezliğini,içinde tek bir yaprak sayfasında sır gibi saklayan bir tarih. Karanlıkların içinde bir aydınlık da olabilirdi,tümüyle dünyasını karaya da boyayabilirdi.

Çakır gözleri yorgunca kapanırken 18 Mayıs tarihli günce sayfasını okuyordu babasının ölümünden iki gün öncesini... Yarın akşam bu saatlerde eve gelecek olan adamın beynini tek bir kurşunla parçalamadan önce ona dair epey bilgi sahibi olmuştu mesela.

Eşine yıllarca hiç gönderilmeyen mektuplar yazacak kadar içine kapanık bir adamdı Özgür'ün babası. Zira kendisi Mardin'li bir esnafın oğluyken,o kız ise köyün mualliminin biricik kızıydı İzmir'den tayiniyle gelen ailede. Kendisi köyündeki yüksek okul gören tek kişiydi. Çok uzağa gidemese de okul hayatı boyunca her fırsatta evinde almıştı soluğu sırf muallimin kızını görebilmek adına.

Süt sevmezdi,alerjisi vardı adamın. Hayalinde her zaman üç kız çocuk sahibi olmak vardı. Birinin doktor,birinin öğretmen diğerinin ise bir yazar olmasını düşlediğini anlatıyordu yazılarında. Ama bir oğlu olursa kesinlikle onun sanat okuluna gitmesini de istiyordu. 

Daha da acısı babası Ali ile uzaktan akrabalardı,çocukluktan arkadaşlardı ve yedikleri içtikleri de ayrı gitmiyordu güncede yazanlara göre.

Hatta Özgür'ün babası istemeyerek evlenmişti annesiyle. Bir kaç kişiden duymuş olsa da annesini sevdiğine ve aşık olarak evlendiğine inandırmak istemişti Feda kendisini. Ali'nin sevdiği kız,Süryani kökenli bir aileden geldiği için şiddetle karşı çıkılmış ve yakın akrabalarından birinin kızıyla aceleyle "nişan" yüzükleri takılmıştı. Feda kaşlarını çatarak okudu. 

Gerçekten annesinin anlattığı gibi uğruna ölmeli bir sevda yok muydu yani ?

Özgür'ün babası tüm sinirini boşaltmıştı günceye bir bir. Babası ve Özgür'ün babasının aynı evde yaşadıkları ,tek çatı altında iki aile oldukları döneme dair epey detay yazıyor olsa da sinirden titrek ellerle güzel yazısı kaymıştı adamın el yazısından.

"Bugün Ali ile uzun süreli hasbihal ettik. Kendisini ikna etmem ortaokuldan başladı,liseye dek sürdü. Köyün içinde hayatın devam etmeyeceği,medeniyetten bu denli uzak yerlerde çocuklarımıza hayat sunamayacağımızı evvel zamandan söylemiş olsam da ikna etmem uzun vakitler aldı. Yaklaşık bir kaç yılı devirdikten sonra Döndü ile Tanrıverdi'nin haricinde evimizin bahçesinde çınlayacak çocuk seslerinin artacağını bilmek hem bir lütuf hem de biraz korkutuyor. Eşimin yüklü olduğu haberiyle ,ilk defa baba olacağımın haberiyle...

Muzaffer hissediyorum."

Titrek bir gülüşle sayfaya bakındı Feda. Ablası ve abisinin bir zamanlar bahçe avlusunda koşan iki çocuk olduğunu kendisi hiç hatırlayamıyordu. Tanrıverdi, ağaların yanında oturup iki büklüm hazır ol vaziyetinde beklemeyen suratsız bir adam değil de bir çocuk muydu ? Ya da Döndü evin bahçe avlusunda somurtuk yüzü,kendisini ördek gibi takip eden altı adet sıpayla huysuzca kışlık patlıcan ve biber kurutmadan önce çocuk muydu ?

Çakırlarını yorgunca yumdu Feda. Demek ki herkes bir ruhla doğuyordu da sonradan yitiriyordu onu.

Abisinin defalarca kez bahçede oynayan yeğenlerini "Çok ses yapıyorlar."diye dövdüğünü hatırlıyordu. Yengesi koştura koştura çocukları abisinin elinden alırken Feda ne zaman araya girse "Sen dur karışma."diyerek biraz daha dövüyordu. Yorgunluğunu ,böyle atıyordu belki de.

Ya da ablası Döndü'nün güldüğü an var mıydı bilmiyordu. Kendinden yaşça büyük bir adamın ikinci karısı olarak gittiği yerde peşinde altı adet kendi deyimiyle "kara belaları"vardı. Bir yudum su içmek için oturduğunu bilmiyordu. Her zaman yemeği soğuyordu ya da Döndü sürekli bıkkın bir bakışla problemleri bitmeyen çocuklarının kavgalarını ayırmak üzere etrafa atıyordu kendini.

Onlarında çocuk olduklarını birinci bir ağızdan okumak bu nedenle Feda'yı  garip hissettirmişti.

"Ancak Ali şanslı olsa gerek. Kendisi üçüncü kez baba olmakta. Aslında ismini  Servet düşünüyor. Bir erkek olacağına emin gibi. Henüz doğum zamanı bilinmese de...Yine de kendimi sinirlenmekten alıkoyamıyorum çünkü ben onu kurtarmak isterken kendisi bana kötü şeyler yaptırmak istiyor. Elimden bir kaza çıkmasından endişe ediyorum. Bu işin sonunda birilerinin canı fena halde yanacak. Ne yazık ki onun canını yakmaktan endişeleniyorum..."

Feda ensesinden boşalan terlerle yutkundu.

Kendi ağzıyla itiraf etmişti işte cinayeti. Elinden bir kaza çıkacağını ve Ali'nin canını acıtacağını...

Derin bir nefes verip sararmış,saman kağıdından on sekiz senelik mürekkepe göz gezdirdi çakırlarıyla.

"Gittiği yolun yanlışlığından dem vurdum,dostluğumuzun baki olmayacağını ben de biliyorum. Evvelden seziyor olsam da aynı çatı altında yaşadıkça onu o kadar da iyi tanımadığımı,aslında kendimi kandırıyor olduğumu idrak ettim. Kendisi,eşinin ve ailesinin fikirlerinden  fena halde etkileniyor.. Ben onu o lanetli topraklardan fiziken çekmiş olsam da ruhunun karanlık bir noktası derin bir tutkuyla en az o çorak toprak kadar bağlı oraya..."

"Feda.."diye mırıldandı Özgür kapıya tıklatırken.

Sinirle inledi Feda. Şimdi değildi...Şimdi olamazdı..Şimdi değildi.

Ses vermeden aceleyle gezdirdi gözlerini eski güncenin sayfalarında.

"Ona buralardan uzaklardaki hayatlardan bahsettiğimde ,bana alayla karşılık veriyordu. Benim hanımın memleketinde denizin ne güzel olduğundan bahsetsem de Ali ,dalgaların ona boğacağından o denli emin ki bir adım dışarıya adımlamaktan kaçınıyor. Ben onu bağnazlıktan,karanlıktan ve bataklıktan çıkarmak istedikçe..."

"Uyuyor musun?"diye mırıldandı kapıdaki hüzünlü ses.

"Müsait değilim."diye bağırdı Feda sinirle. "Sonra.."

"İçine düştüğü korkunç yolların hem iki evladının hem de hanımının karnındaki sabinin geleceğine pranga vuracağını söylüyor olsam da beni bunu yapmaya o itiyor. Buralardan gitmek gerektiğini söyleyişlerim,ona bir küfür gibi geliyor olmalı ki epeyce kavga ettik bu sabah. Hanımlara, bahçeyi budarken ağaç dallarının üzerimize devrildiğini söylediysek de fena halde yumruklaştık bu sabah. Onu incitmek istemesem de kendini soktuğu dönülmez yollarda tamamen kaybolduğunu görebilecek kadar inciteceğim..."

Günce bitmişti.

Son sayfa...

Feda irileşen gözleriyle son sayfayı aralamadan önce belli belirsiz burun çekme sesi ve "Peki..."diye mırıldanan cılız bir sesin kulaklarına değmesine müsade etti.

Son bir sayfa kalmıştı.

Bir hikayenin sonunu öğrenmesine ,tek bir bakış.

NifakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin