Feda daha önce adım atmadığı bir şehrin içinde kalbinde yanan bitmez tükenmez bilmeyen bir hırsla adımlıyordu şimdi.Yeni yeni yağmaya başlayan kar fırtınasıyla yollar dolmaya başlarken dudaklarını birbirine bastırdı.
Zaten feda edilmek üzere hüzünle,kinle,kederle ve nifakın tohumlarıyla yoğrulan kalbinde kendi hariç herkesin sesi yankılanıyordu. Zihni bir bulmacaydı ve parçalar asla yerinde oturmuyordu. Nereye gidiyordu? Nereye aitti? Geldiği yer nereydi ? Ne için yaşardı insan ya da ne için yaşatırdı insan bilmiyordu.
Cebinde bir günceden son sayfa vardı. İstanbul'dan ayrılırken cebine katlayıp buruşturarak koyduğu yırtık sayfada kendi alın yazısını taşıyordu ve mont cebinde ağırlık ediyordu senelerin sırrı. Yemin etmişti kendine Feda. Bakmayacaktı göz ucuyla bile bir kez. Özgür'ün yüzüne bakamazdı yoksa. Ona olan sözünü tutacak,evine sağa salim bırakana dek göz ucuyla dahi kağıtta yazana bakmayacaktı.
Ama korkuyordu.
Telefonu durmaksızın çalıyordu. Özgür'ün ailesi sürekli iş telefonundan Feda'yı ararken Feda'nın zaten asla susmayan şahsi telefonu da daha ısrarla çalıyordu.
Bugün son gündü.
Feda bu işi beceremeyecekse ağabeyi Tanrıverdi bu işi seve seve tamamlayacaktı Feda yerine. Geride bırakacağı çocuklar veya gözü yaşlı eşi de gözü görmeden. Feda yapmayacaksa o yapacaktı. Feda ise ne intikamı gözü görüyordu yüreğinde ne de kini haseti. Onun yüreğinde yanan mavili yeşilli en güzel turkuazların içinde yanan geçmişin kiniyle aynıydı birebir. Şehrin yakamozlarını seyre dalar gibiydi...
Özgür tasasıyla kendi tasasını unutuyordu ve koca bir şehir beyaza bulanırken Feda beyaz değil kızıl boyamak istiyordu şehri.
Elif' in eşiyle birlikte bir kahvehaneye doğru ilerlerken ağırca baş selamı verdi.
"Buradadır Kadir."diye mırıldandı adam başıyla içeriyi gösterirken. "Ben de geleyim mi? Yabancılarla pek hasbihal etmez Kadir."
"Ben de yabancılarla hasbihal etmem."dedi Feda omuz silkip ağırca kahvehaneden içeri adımlarken.
Özgür'ün bitter çikolatası.
Özgür'ün bundan bir sene önce uğruna kalbinde kelebekler çarpmasına neden olan ve sevdasına layık gördüğü esmer cengaveri. Oradaydı. Oturuyordu arkadaşları ile birlikte.
Bir iş etmişti etmesine ama yarım bırakmıştı ve tamamlamıyordu artık.Kapkara hilal kaşları,kirli esmer sakalları ve iri koyu renk gözleriyle zayıf uzun boylu bir oğlandı Kadir. Temiz yüzlüydü ancak pek güleç değildi. Soğuk yapısı buradan belli oluyordu lakin çakır gözlerle gözleri buluştuğunda "temiz yüzü "anında kararmıştı gölge gibi.
Feda göz dağı vermek istemekte neden böyle davrandığını bilmiyordu.
Ama sanırım Kadir denen oğlandan da nefret ediyordu.
Özgür onunla hala arkadaşlık ediyordu. Özgür'ün geçmişinde kalmayan ve bugününe gelen nadir insanlardan biriydi Elif gibi lakin...Feda istemsizce soğuk bir bakışla baş selamı verip mırıldandı.
"Selamunaleyküm Kadir kardeş sen misin?""Aleykümselam.Benim?"dedi Kadir ağırca yerinden kalkıp çakır gözleri sinirle süzerek.
"Kim soruyor?""Feda ben."dedi Feda sıkılı çenesiyle.
"Özgür'ün bir arkadaşıyım. İki dakika konuşalım mı?"dedi kalabalığı gösterip.
"Dışarıda. Birlikte."Kadir "Özgür" lafıyla kaşlarını çatmak
yerine baş sallarken Feda ile birlikte gece çöken ay ile birlikte beyaza dolan sokakların soğuğuna adımladı."O iyi mi?"dedi Kadir yutkunup. "Görmek istiyorum Özgür'ü."
Göremezsin.
Görme.
Görmeyi de isteme.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nifak
RomanceIsmini çağırdıklarında kaderini de dillendirirdi koydukları isim. Bir cellat olmak üzere doğmuş,ruhu geçmişin gebe sancısına "Feda." ya da geçmişin gebe sancısından çok uzaklarda büyütülmüş "Özgür." bir halde. "Celladıma aşık olmayacağım ben."diye s...