9.Bölüm~İKİYÜZLÜ~

27 4 6
                                    

Bomboş bir oda...

Karanlık ve ürkütücü...

Bu yerden kurtulmak istiyorum. Bu boşluğun beni yok ettiğini hissediyorum.

Korkuyorum.

Ancak hiçbir şey yapamıyorum. Buradan kurtulamıyorum.

Kapısı nerede?

Kapısı olmayan bir odaya nasıl girmiştim ben?

Tam bir ikilem.

Kaçmak istiyorum. Kaçmayı biliyor muyum?

Özgür olmak istiyorum. Özgürlük ne demek, biliyor muyum?

Bu soruların cevapsız kalışı benim bilgisizliğimden mi, soruların cevapsız oluşundan mı kaynaklı? Sanırım anlamını çözemeyeceğim sorular sormayı bırakmalıyım.

Bu yer bir karadelik gibi. Ruhumu yavaş yavaş yutuyor. Ruhum parçalanıyor. Dağılıyor. Ruhsuzluk tüm bedenime işliyor. Ölüm bu mu acaba? Karanlık şimdi daha yakın. Kendimi kaybediyorum. Karanlığı severdim ben. Geceye aşıktı ruhum. Şimdi ise korkutucuydu.

Şimdi korkutan gece, eskiden huzur veren bir melodiydi.

Korku ve huzur...

Benim ruhumda gittikçe sönükleşen iki his.

Hissizleşiyorum...

Çünkü duygularım kayboldu.

Alacakaranlık peşimde.

Karanlığa koşuyorum.

Alacakaranlıktan kaçmak için, karanlığı kucaklıyorum.

Kimdi bu bedenimi esir alan ruh?

Hayatımı eksik yaşamama sebep olan bu şey neydi?

Neden duygularım bir anda kayboluyordu?

Kim duygularımı zincirlemişti?

Karanlık ışıklarını söndürdü aniden.

Zifiri karanlık...

Ve daha sonrasında hafif bir gün ışığı...

Tekrardan kendi bedeninin sahibiydi. Gözleri tamamen açıldığında etrafına baktı. Hastane kokusunu ezbere biliyordu. Alışıktı.

Ancak hemen yanında elini tutan birine... Alışık değildi.

Elini tutan kişinin kim olduğu ise en can alıcı noktaydı.

Jeon Jungkook...

Bir sandalyeye oturmuş, kendi yatağına kafasını koymuş ve elini tutmuş bir şekilde uyuyordu.

Bu manzara Kim Taehyung için yalnızca bir rüya olabilirdi. Hatta rüya olamayacak kadar imkansızdı. Ancak şuan uyanıktı.

Ve imkansızı karşısındaydı.

Kim Taehyung, o kadar yoğun duygular yaşıyordu ki tam şuan da. Hem rüyası hem gerçeği o kadar  büyük bir duygu karmaşasına sokmuştu ki...

Bazılarına takıntı gibi görünen bu hisler onun için o kadar özel şeylerdi ki. Karşısındaki kişiye takıntılı olduğu söylense de o bunun en güzel takıntı olduğunu biliyordu.

Aşk değildi bu duygu. Eğer aşk anlatılan toz pembe hikayeler ise aşk değildi. Aşksa eğer bu hisler, kendi aşk tanımını yazardı.

Kusursuzu severdi aşık. Kusursuz olduğu için mi? Elbette hayır. Kusurunu bile kusursuz bulduğu için. Aşk, en kusurlu şeydir.

En acımasız, en sahte, en yalancı.

En fedakâr, en gerçek, en doğru.

İkiyüzlüdür aşk.

Karşısındaki Jeon Jungkook'a hissettiği şeyler aşk mıydı? Kendi tanımındaki aşk buysa eğer öyleydi.

Kim Taehyung, ikiyüzlü herifin tekiydi. Bir yüzü acımasız, diğer yüzü fedakâr.
Bir tarafı sevdiğine acı çektirmek isteyen. Bir tarafı sevdiği acı çektiğinde kendine acı çektiren.

Jeon Jungkook gözlerini açarken, Kim Taehyung gözlerini taptığı yüzden çekti. Jeon Jungkook yavaşça kalktı. Uykusu biraz sonra tamamen açılınca konuşmaya başladı.

- Sonunda uyandın, Kim Taehyung?

Neden ismini emin olmak ister gibi sorduğunu anlayamamıştı. Ancak dikkatini çeken şey bu değildi.

Onu hatırlıyor muydu? Tanımış mıydı?

-Senelerdir uyuyormuş gibiyim, Kookie.

Ne demişti az önce? Kahretsin. Bir anlık boşluğu yüzünden ağzından kaçırmıştı. Ancak bu kendine lanetler okuyuşu karşısındaki kişinin dedikleri ile son buldu.

-Bende, Taetae, bende senelerdir uzun bir uykudaymışım. Desene, beraber uyandık.

O an içinde bir fırtına koptu. Tüm varlığını yok etti. İçinde bir yanardağ patladı. Tüm bedenini ateşler sardı. Tanrı şahidi, bir sel tüm sularını gözlerine akıttı. Tek bir şey gözlerini kıpkırmızı etti. Ağlamamak için dirense de bir dakika geçmeden hıçkırıklar hastane odasında yankılanıyordu.

2 senedir arkasında olduğu çocuk sonunda kafasını çevirmiş kendisini görmüştü. 2 senedir beraber yandığı çocuk ellerini tutmuştu.

Tanrı şimdi canını alabilirdi. Çünkü şuandan daha huzurlu olduğu bir an yoktu. Olmayacaktı.

Jeon Jungkook yavaşça yerinden kalktı. Kim Taehyung başta gideceğini sanıp korksa da kendisine doğru yaklaştığını görünce derin bir nefes aldı. Ağlarken berbat görünüyordu. Emindi. 2 senedir ağlamasının sebebi olan bu adam tekrar ağlamasına sebep oluyordu. Ancak bu sefer hemen karşısındaydı. Ve az sonra kendisine sarılmıştı. Bu sarılma o kadar anlamlıydı ki ikisi içinde. Kimsenin anlamayacağı, kendilerinin dahi çözemeyeceği bir sarılmaydı.

O an Kim Taehyung bilmiyordu ancak Jeon Jungkook içinden kendisine sürekli şükranlarını sunuyordu. Çünkü Jeon Jungkook yeni hayatına bu adamla başlamıştı. Ve o kadar özel bir başlangıç sunulmuştu ki karşısındaki kişi tarafından kendisine...

Belki de en güzel başlangıçtı...

O kadar güzeldi ki, bu başlangıcın sonu olmayacağını düşündürüyordu.

Belki de doğru çıkardı.

Bu başlangıç sonsuzluğun kanıtı olarak kabul edilebilirdi belki de.

Jeon Jungkook, Kim Taehyung'la beraber sonsuzluğun kilidini açmıştır belki de.

O gün ikisi de yalnızca birbirlerine sarıldı. Gözleri kapalı, elleri kenetli ve kalpleri açık bir şekilde.

Bu başlangıç, devamı güzel bir başlangıç mı? Yoksa zehirli bir sonun habercisi mi?

-Bölüm Sonu-

Başlarda Kim Taehyung'un kişilikleri tarafından esir alındığında neler olduğunu anlatmaya çalıştım. Umarım anlamışsınızdır.

Yeşil Saçlı Çocuk / TaekookWhere stories live. Discover now