2. ZEMHERİ
Jane Maryam - Evgeny Grinko
En kötü gecenin sabahına uyanan bir insanı, aldığı darbelere rağmen hala ayakta kalan bir papatyaya benzerdi. Yaralarıma rağmen, hala ayakta ve sapasağlamdım. Papatyaların da böyle olduğunu düşünürdüm, canlıyken değeri pek bilinmezdi. Fakat öldükten sonra etrafa yayılan o müthiş papatya kokusu bunun en büyük kanıtıydı.
Bir insanı sevmek, kader için yazılmış bir tiyatro sahnesi gibiydi. O adamı sevmek, onu tanımak ve ona güvenmek senaryoda olmasa da o her zaman gelecekte var olacaktı.
Gözlerim, bir papatyanın yaprak açışı gibi usulca aralandı. Tanıdık gelen gri tavan ile birkaç dakika kendime gelip ayılmayı bekledim. Bedenim ölüm yorgunluğu taşıyor ve komiklerim sızlıyordu. Yerimde doğrulup bacaklarımın üzerinde emanet duran yorganı kenara itekleyip ayaklarımı soğuk zeminle buluşturdum. Öyle ki iliklerime kadar elektrik verilmiş gibi ürpermiştim.
Banyoya girip ihtiyaçlarımı giderdikten sonra üzerime siyah deri bir pantolon ve triko seçip üzerimi giyindim. Siyah düz saçlarımı tararken makyaj masasının üzerinde duran telefonum titredi, tarağı bırakıp telefonun ekranını aydınlattığım sırada ekrandaki mesaj bildirimi heyecanla oturduğum puftan kalkmama sebep oldu. Şimdi titreyen telefon değil kalbimdi.
Gönderen: Demir
|Günaydın canımın içi, uyandığında beni ara.|
Dudaklarım kendiliğinden yukarı doğru kıvrıldı. Bu adamın güzel sevgisi, bazen bedenime ve ruhuma çok ağır geliyordu. Hayatım boyunca hiç kimsenin beni böyle sevmediği ve ondan başka kimsenin bu kadar sevmeyeceği gerçeği onu benim için daha özel kılıyordu. Parmağım beklemeden arama simgesine uzandı, kalbim ağzımda atıyor ve midem çalkalanıyordu.
Telefonu kulağıma yaslayıp açmasını bekledim. Sonunda beni fazla bekletmeyip kadifemsi sesi telefonun ahizesine dolduğunda odamın içinde dolanmaya başladım.
"Güzelim," diye seslendi. Burnumdan derin bir nefes bıraktığını işittim, "efendim?" diye mırıldandım. Sesim içime kaçmış gibiydi. Sebepsizce utanıyordum, çünkü sevgisini asla belirtmekten çekinmiyordu.
Dudaklarından erkeksi bir kıkırtı çıktı, "ne yapıyorsun?" diye sordu. O sırada odamdan cıkmış mutfağa doğru ilerliyordum. "Kahvaltı hazırlayacağım, yeni uyandım. Sen napıyorsun?" diye konuşup telefonu omzun ile başımın arasına sıkıştırdım ve ocağına üzerine çaydanlıkları doldurup koydum.
"Hmm," diye mırıldandı, "bugün bir şeyler yaparız diye düşündüm. Görevden döneli bir hafta oldu ama baş başa zaman geçiremedik." diyerek sıkıntılı bir nefes verdi.
Dudaklarım manidar bir gülümsemeyle kıvrıldı, ne olursa olsun beni düşünmesi çok inceydi. "Kahvaltı yaptın mı?" dedim konudan bağımsız bir şekilde. Kısa bir an esnedi, ardından tok bir sesle konuştu.
"Daha yapmadım güzelim, evdekiler henüz uyanmadı."
Başımı sanki görecekmiş gibi salladım, "bana gel istersen, kahvaltıyı beraber eder sonra dışarı çıkarız olmaz mı?" diyerek fikrini sordum.
"Olur tabi can içim," diye konuştu, ses tonu gülümsediğini belli ederken neşesi bana da bulaştı. "Bal gibi olur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHLAR MAHZENİ
Teen FictionHer beden, bir gün kendine ait olan ruha dönecektir. Denilene göre, her insan, bir ruh ve bedenden ibarettir. Eğer doğru kişiyi bulduysan, o ruh sana aittir. "Her ruh, bir gün bedenine döner."