Bölümü beğenirseniz oylamayı ve yorum atmayı unutmayın lütfen!
Tüm okuyucularıma keyifli okumalar dilerim.Akrep mi yelkovanı kovalıyordu yoksa yelkovan mı akrebe kafayı takmıştı? Deri koltuğun kollarına uzattığım ellerimi sıktım. Koltuk rahattı ama kolları o kadar da rahat değildi. Kendimi suyla oynarken kuma bulanmış gibi hissettim. Gözlerim saate, kulaklarım saatin çıkardığı sese odaklıyken tüm bu odaklanmanın ardında beni olduğum buzul mağarasından çıkaran bir ses duydum.
"Can bey kendinizi iyi hissetmiyorsanız durabiliriz."
Hemen karşımdaki deri koltukta oturan kadın uzun zamandır Pandora'nın kutusunu açmaya çabalıyordu. Bu uzun boylu, beyaz tenli, kızıl ve kısa saçlı kadın gözlüklerinin ardındaki gözlerinin keskinliği ile bazen içimi ürpertiyordu.
"Hayır Ceyda hanım, devam edebiliriz."
Neye devam edeceğimizden emin olmamakla beraber susup öylece gözlerinin içine baktım. O da durumun farkına varıp üst üste attığı bacaklarını indirdi, elinde tuttuğu defter ve kalemi bırakıp ayağı kalktı. Giymiş olduğu kırmızı elbiseyi aşağı doğru çekiştirdikten hemen sonra bana doğru ilerledi. "İsterseniz yer değiştirelim, belli ki saat dikkatinizi çok dağıtıyor."
Hızlı bir şekilde ayağı kalkmamla başımın dönmesi bir oldu. Dengemi kaybettiğimi fark etmiş olacak ki elini uzattı, düşmemek için bileğine tutundum. Az önce kalkmış olduğum deri koltuğa tekrardan çöktüm. Ben mi çok sıcaktım yoksa o mu çok soğuktu? Vücudunda kana dair hiçbir şey yokmuş gibiydi.
Masadaki kolonyaya uzanıp kapağını açtı, kendi eline döküp koklamam için bana uzattı. "Şimdi kendinize gelirsiniz, telaşa kapılmaya gerek yok."
Konuşmama müsaade etmeden konuşmaya devam etti. "Can Demiray; bir yazarsınız, bir aktivistsiniz, bir şairsiniz ve belki de en önemlisi bir düşünürsünüz. Tüm bu görüşmeleri gizemli kılan şeylerde ününüz."
Kafamı onaylamak istercesine aşağı yukarı salladım. "İlk geldiğiniz günden bu yana, bu kapıyı açıp her girdiğinizde, bir psikiyatriste değil de bir kiliseye, bir camiye geldiğinizi düşündüm. Her insan geri dönüşü olmayan hatalar yapabilir. Bunlarla yüzleşmeniz, bunları kabul etmeniz gerekiyor."
Yutkunmama engel olamadım. Bu gözlemleri yapabilsin ve en sonunda günahımın ne olduğunu sorsun diye buraya geldiğimi biliyordum. Fakat beni çözebileceğine hiç inanmamıştım. Ben hatalı bir sudokuyum. Tüm sayılarım başlı başına yer değiştirse dahi hiçbiri doğru yerine oturmayacak. "Bugünlük bu kadar yeterli olur diye düşünüyorum. Zaman ayırdığınız için sağ olun Ceyda hanım."
Bu sefer öncekinden daha yavaş olmasına dikkat ederek ayağa kalktım, kapıyı açıp dışarı çıktım ve kapatmış olduğum telefonu yeniden açtım. Rehberime girip bir numarayı tuşladım ve aradım. İki kere çaldıktan sonra telefon açıldı.
"Can nasılsın oğlum?"
"İyiyim, yanına gelmek istiyorum sorun olur mu?"
"Hayır olmaz. Tabiki gelebilirsin."
"Çok durmayacağım merak etme, bir uğrayıp geçeceğim."
Cevap vermesine izin vermeden kapadım. Annem beni, az önce içeride psikiyatrist odasında sayılan o ünvanlarla görmedi hiçbir zaman. Onun için sadece hayata erken adımlar atan ufak bir çocuktum. Okula gitmeden okumayı, yazmayı öğrenmiştim. Okulu hiçbir zaman önemsemiyor olmama rağmen sınıfımda daima en önde öğrencilerden biri olmuştum. Annemin gözünde olduğum Can ile toplumun, çevrenin gözünde olduğum Can arasında bırakın dağları, kıtalar kadar fark vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Polaris ve Ferkad
General Fiction"Buraya yalnız başıma kalmak istediğim vakit sürekli gelirdim. Şehirden uzaktayken tüm yıldızlar kendini apaçık şekilde gösteriyorlar ama hala içlerinden en parlak olanı Polaris. Polaris'in neden bu kadar önemli bir yıldız olduğunu biliyor musun?" R...