"Böyle gözükmeyi ben seçmedim. Bu diş tellerini ben istemedim. Bu yüzü, bu vücudu, bunları ben seçmedim. Neden elimde olmayan şeylerden dolayı benimle dalga geçiyorlar?" Hyunjin elini Jeongin'in saçına götürdü. Yavaş yavaş onları okşadı.
İkili; odanın ortasında durmuş, birbirlerine sıkıca sarılmıştı. Jeongin başını Hyunjin'in omzuna yaslamış, gözyaşlarını okul formasına döküyordu.
Daha önce de bu yüzden çok ağlamıştı Jeongin. Hatta sadece bunun için ağlardı. Çok hassastı bu konuda. Görünüşünü veya kimden hoşlanacağını kendisi seçmemişti. Aşk, aşktı. Görünüşü ise normaldi. İnsanların standartlarına uymak zorunda değildi güzelliği.
"Tanrı olsaydım, seni yine böyle yaratırdım. Ama kendinle barışık olman için de sevgi verirdim. İnsanlara veya herhangi bir şeye verebileceğin bir sevgi olmayacak şekilde. Sadece kendini sevdirirdim. Biliyorum bunun için Tanrı olmama gerek yok, şu durumdayken de kendini sevdirebilirim. Ama kendine olan sevgin, benim yüzümden olmamalı. Ben bir sebep değil araç olmak istiyorum."
Jeongin başını kaldırıp, Hyunjin'e baktı. Baktı ve baktı... Dolu gözleri anlattı içinde tuttuklarını.
Adeta “burdasın, ağlarken yine yanımda sen varsın ve bu yüzden en güzel gülüşümde de sen olacaksın.” diyordu.
Hyunjin de sessiz dillerin diyeceğini, gözlerinden anlamışçasına "Biliyorum." diye fısıldadı.
Bazı şeyler seçim, bazı kişiler ise seçenek değildir.
Aşık olmak seçim değildi herkese göre. Ama kendi cinsine aşık olunca, aşkın içinde bir seçenek oldu cinsiyet.
Güzel olmak seçim değildi. Kendisini güzel bulana egoist, çirkin hissedene özgüvensiz denildi. Güzellik de bir algıya sığdırıldı.
Oysa herkes aynı gözükse ne önemi kalırdı sarı saçın, mavi gözün?
Herkes gözleriyle baktı güzel olana. Asıl olay, kalbiyle görmekti gerçek güzellikleri.
Kimse gözyaşının sebebini bilmeden sadece onu silmeye odaklandı.
Belki de gözyaşları, bize söylenen kötü sözlerin dışarı atılma şekliydi.
"Nesquik ister misin, hm?"
"Salak mısın ağlamaya devam ediyorum." Jeongin diş telleri dolayısıyla ağzını tamamen açamadığından ağlarken konuştuğunda anlaşılmıyordu dedikleri. Bazı kelimeler yutuyordu.
"Ağlarken yersin. Hadi ben çok acıktım." deyip Jeongin'den ayrılmadan penguen yürüyüşüyle mutfağa gittiler.
Hyunjin, Jeongin'in ağlamasını ve içinde biriktirdiklerini dökmesini istiyordu ama aynı zamanda onu ağlarken görünce de üzülüyordu.
"Nesquikin yanında acılı ramen de alır mıyız?" ağlarken konuşan Jeongin'e gülümsedi Hyunjin.
"Midem ağrıyor diye nazlanma bana."
"Hayatım kadar acı ramen istiyoruuuum."
"O zaman benim kadar tatlı nesquik yersin Jeonginnie."
Hyunjin, parmaklarını Jeongin'in saçlarına geçirip geriye attı. Kendi kafasındaki tacı Jeongin'e takıp onun boyuna getirdi kendini.
"Güzelliği altın kalıplara koyanlar, çamurdan yapılmış insanlardır. Bir o kadar pis, bir o kadar tozlu..."
🔹🔹🔹
ŞİMDİ ŞÖYLE Kİ BU BÖLÜM BENCE ÇOK SAÇMAYDI
ama sıla dedi ki eğer böyle bir bölüm yazarsan insanlar cesaretlenebilir.
fic normalde texting veya komik şeylerle ilerliyordu ama araya böyle bir sahne ekledim çünkü her zaman gülen, komiklik yapan kişilerin de içini dökmesi gerekir. bazen içlerini dökecekleri birilerine sahip olmadıklarından bir şekilde bir yabancıya anlatmak isterler. bu tip şeyleri yaşasalar da belli etmeyen bir kitle vardır illa çevrenizde de çevremde de. hatta bu yazıyı okuyan sen, bahsettiğim kişi olabilirsin.
bu bölümü yayınlama sebebim o kişiler. hayat her zaman toz pembe değildir ama her zaman da siyah değildir.
Dostoyevski'nin de dediği gibi "Acıda hazların en tatlısı saklıdır."
bazen üzülmek, size asıl mutluluğu tattırır.
evet şimdi yeterince sizi bunalttıysam görevimi tamamlamış sayıyorum 🥳
☁️🪄
ŞİMDİ OKUDUĞUN
3 times † Hyunin
Fanfictionjeongin: yapmayın arkadaşlar 3 kere ismini anarsanız bir şekilde geliyor buraya *hyunjin joined chat* jeongin: al işte •hyunjin+jeongin• texting ©mndln0