0.2

170 19 1
                                    

Roseanne elindeki ayıcık ile Seo Jun'un odasına girdi ve gülünseyerek Seo Jun'a uzattı. "Günaydın!"
Seo Jun gülümsedi. "Günaydın!"
Roseanne'in uzattığı ayıcığı eline alıp şeffaf paketinden çıkardı. Elindeki bu orta boy, koyu kahverengi, şirin ayıcığı kucakladı sıkı sıkı. Roseanne acır gibi baktı Seo Jun'a, ama uzaktan biri görse, bu bakışların bir annenin çocuğuna olan bakışları bile sanabilirdi.

Çok sevmişti Seo Jun'u.

Odaya girdi Kihyun. "Geldiğinizi bilmiyordum, kapıyı çalmadım kusura bakmayın." Roseanne gülümsedi ve "Sorun değil." dedi yalnızca. Kihyun bileğine saatini takarken konuştu. "Ben çıkıyorum şimdi, akşam için istediğin bir şey var mı?"
Seo Jun başını iki yana salladığında Kihyun bu sefer Roseanne'e dönüp gözünü korkutmak ister gibi konuştu. "Evin her yerinde kameralar var ve bir görevli evi izlemekle meşgul. Umarım bir sorun çıkmaz, iyi günler."

Roseanne, Kihyun'ın bu tür uyarılarına canını sıkıyordu ancak Kihyun'ı da haklı buluyordu bir yandan. Çünkü kardeşi bakıcılardan çok çekmişti.

Roseanne, Seo Jun'un karşısına oturup gülümsedi. "Yapmak istediğin bir şey var mı?"

Seo Jun, biraz odaya bakındı. Ardından dudaklarını büzerek cevapladı. Daha on iki yaşındaki bu çocuk zihninden engelli olmasına karşın verdiği cümlelerle Roseanne'i şaşkına çeviriyordu. Şimdi olduğu gibi. "Dertleşelim, arkadaşız dedin. İnsanlar dertlerini aileleri yerine arkadaşlarına anlatır değil mi?"

Roseanne kafa salladı. "Evet Seo Jun, anlat bakalım derdin ne."

Seo Jun iç çekti uzun cümlelerine başlamadan önce. "Biliyor musun daha önce bir sürü bakıcımız oldu. Saymayı bilseydim sana sayılarını söyleyebilirim ama üçe kadar sayabilmeyi biliyorum. Bir, iki, üç... ama üçten fazla kez değiştiği için kaç kere değişti sana söyleyemem. Hepsi çok kötülerdi biliyor musun? Bak, biri abimin saatini çalmıştı, hem de altın kaplama olan saatini! Sonra..."
Seo Jun birden bulduğu belli eder gibi "Hah!" dedi ve devam etti.
"Biri yemek yaparken çok konuştum diye kafama kepçeyle vurdu, biri de en az benim gibi kafadan gidikti ve benim kolumu ısırıyordu!"

Roseanne son cümle ile Seo Jun'un sözünü kesti. "Hayır, sen kafadan gidik değilsin Seo Jun, sadece insanlar çok kötüler."

Seo Jun, kaşlarını kaldırdı. "Sen ve abimde mi?"
Roseanne başını iki yana salladı, Seo Jun'u korkutmamak için. "İkimiz de değiliz. Sen de değilsin. Diğer insanlar çok kötüler. Hadi kendine hakaret etmeden devam et dertlerini anlatmaya."

Seo Jun kafa salladı. "Tamam. Sonra biri sırf dışarı çıkmak istiyorum diye beni dövdü. Bir hafta kadar kollarım biraz kara bir renkteydi."

"Morarmış mıydı?"

Seo Jun kafa salladı. "Evet, mor. Abimden duymuştum o rengi, mordu kollarımın bazı kısımları!"
Roseanne tüm bu dertleri dinlerken ağlamamak için çok zor tutuyordu kendini. Çoktan gözleri dolmuştu bile.
Seo Jun, karşısındaki bu iki çift dolu gözü gördüğü gibi bağırdı. "Hayır ağlama! İnsanlar arkadaşlarını ağlatmazlar!"

Roseanne gülümsedi. "Öyle tabii. Hâlâ seni dinleyebilirim Seo Jun."
Seo Jun omuz silkti. "Bir sürü vardı ama unuttum ki."
Roseanne kafa salladı. "Tamam canım, yapmak istediğin bir şey var mı?"
Seo Jun kafa salladı. "Evet, dışarı çıkıp gezmek istiyorum, en son iki ay önce dışarı çıkmıştım.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Nurse 💢 rosé + kihyun ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin