YALNIZ ÖLÜ BALIKLAR AKINTIYI TAKİP EDER.
El Dorado'nun yamuk tabelasının önünden ilk geçişimde ılık esinti yüzümü yalıyor, esmer güzeli bir çocuk dik dik bana bakıyorken ben yolunu kaybetmiş bir göçebe gibiydim. Evim diye bildiğim yer sıcaklığa çok uzak, sokaklar ise fazla soğuk bir yer olarak kalınca coğrafya kitaplarınızda baş harfini bile göremeyeceğiniz bu yere geldim. Kendi kurallarını koyan toplum kendi insanını başkalaştırdı, beni doğuran ana içime düşen aşkı yargıladı diye solumda kocaman bir oyukla buraya düştüm. Mis gibi bayırların içine dizilmiş boy boy karavanlar, o karavanların içinde yaşayan mis gibi insanlar vardı. Esmer bir çocuk vardı elinde meyve kasalarıyla koşan, belinden düşen bol eşofmanını çekiştiren bir arsız vardı sonra, yetmezmiş gibi esmerin peşinden koşan şehirli bir çocuk; badem gözlü olanla bayırlarda yuvarlandık, yeri geldi ortalığı karıştırıp kaybolan Çinli herif ve sağ kolunun askeri oldum, terk edilmiş otelin bekçisi olduğunu iddia eden çılgını da hâlâ unutamadım. İsimlerini bilmez misin diye sormayın bana, ezberimde takılı kalan tek şey bu hurdaların isimleridir. Dizlerim yara olsa salakça gülümseyip kendi dizlerini yaralayacak, aynısı bende de var diyecek bu elemanları tanıdım. Bir de biricik bir teyzem var, bana kendim olmanın dünyanın en güzel şey olduğunu öğretmeye yeminli. Güzel ruhlara dokundum, parmak uçlarımda çiçekler açtı ama bir bilseniz, yapraklarını dökerim diye ödüm koptu.El Dorado; özünde altından yapılma kayıp şehir diye bilinir, benim içimde ise ait olmayı isteyebileceğim tek yer. El Dorado, bana bildiğim insan evladından çok daha ötesinde olan yüzleri ezberletmiş kayıp yer. El Dorado; kaybolmuş beni umarsız bir adamın avuçlarına bırakıp da buyur, senin haritan budur diyen yurdum, toprağım. Park Chanyeol, bizzat avuçlarında un ufak olduğum, bir çocuk gibi paçasına takılıp peşinde paytak paytak koştuğum. Bu adamı bulduğumda muhtaç olan her nefese çare bulmaya çalışırdı, kendisi kanardı da kanardı ama o yaraları sarmak hiç aklına gelmez, belki de beceremezdi. Başta bana pek bir yabancı baktı, gözlerim gözlerine dokunmaya korkar hâldeydi. Sonra bir baktım yaralarını gösterdi, ben de ayıp olmasın madem dedim, başını koyacak bir yastığı olmadığında göğsümü gösterdim. Dudakları dudaklarımda can bulduğunda ben canımdan olurdum. Gözyaşı tenime düşerdi ağlar, sözleriyle gönlüme yaş düşer içime kanardım. Ona kalırsa ben deliydim ama kime sorsanız beni deli eden o, onu deli eden de bendim. Varsın olsun delirelim, demişti Jongdae, herkes akıllı olsa dünyanın çilesini kim çekecekmiş. Bir gece var hiç unutmam, tam o an bu adama fena vurulduğumu anlamıştım.
"Şu hâle bak, küçücük su birikintisinde boğulmuşsun." O gece arkadaki göle düşmüştüm. Üstüm başım sırılsıklam, saçlarım alnıma yapışmış ve ben bayır çıkmaya niyetlenmişim. Chanyeol karşımda belirip gülerek bunu söylüyor.
Ne olmuş diyorum içimden; senin tek lafına günlerce takılmışım, yüzüne gözüne dalmışım, dudaklarına doyamamışım da küçücük su birikintisinde boğulmuşsam ne olmuş? Bir o kalmış zaten, felâketim başıma çoktan düşmüş ama ben su birikintisini mi dert edeceğim? Tişörtümün eteğini çevirip sıktığım anda ondan çıkan kısık gülüşle donakalmıştım. İçimden söylenmeye çalışmış da hepsini dışa vurmuştum anlaşılan, hem de sesli bir şekilde.
Bir adım atıp dibimde biterken, parmak uçları ıslak yüzümü silerken, "Madem bu kadar şikâyetçisin, sana Göl Perisi diyeyim, olur mu?" diye fısıldadı.
"O nereden çıktı?" Sesim biraz titredi, gözlerine bakmaya çekindim. Sanki biliyormuş gibi çenemi kavrayıp yüzümü kendine çevirdi. O kadar yakındık ki yüzüme çarpan nefesiyle nemli tenim ürperiyordu.
"Bu gölü her ziyaret edişimde, her korktuğunda beni de kendinle şu suyun dibine çek, boğulacaksak birlikte boğulalım."
🌙
YALNIZ ÖLÜ BALIKLAR AKINTIYI TAKİP EDER, eylülde sizlerle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
#SummerFest
FanficBiraz tansiyonlu bolca aksiyonlu, ucundan deli azıcık da dolu ikinci festivalimiz #SummerFest açık hava sinemasına hoş geldiniz! [Chanbaek Fest, 2021]